UMUT
Üzümlü-Kılıçotu-Oyuk-Zorlar
/20.11.2016 / 18 km
Yollar kalabalık, her yerde araç, her yerde insanlar telaşlı. Bu pazar
sınavımız var , rekor sayıda kalabalıklığı ile. Rekor sayıda vatandaşımız iş, aş umudu ile
yollarda, sınava girecek, devlet kapısında iş bulma umudunu canlı tutacak.
Görevli öğretmenleri de düşünürsek yürüyüşçü sayımız az bugün.
Saat 08.30’da toplanıyoruz eski
Fethiye Lisesi karşısında, Mercan pastanesi önünde. İki servis yeterli, yola
çıkıyoruz hemen. Çatlarık yolları daha kalabalık . Okulların önü yanı da araç
dolu. Sabahın serinliği ile Üzümlü yolu
ormanları susuzluğu unutmuş gibi.
Üzümlü de kış uykusuna yatmış ki tülünü almış üstüne. Dağlar önü ak örtü
olmuş dumanlı, damlar puslu kızarmakta.Üzümlü okul yanı da sessizliğe inat
kalabalık yine. Kahvelerin sağından çıkıyor, evlerin bitiminde iniyoruz
servislerimizden. Yürüyelim arkadaşlar …
Yüzyıllar öncesinden beri kullanılagelen
taşlı köy yolundayız. Taş setler de örülmüş, eski, yosunlu. Yosunlu da yosunlar
kupkuru,kış da gelmek bilmiyor. Yağmura
özlem sonsuz. Çam ormanı arasında Cadianda yolundayız. Cadianda’yı sağda
bırakıyor, orman yollarını atlayarak patikalar buluyoruz. Tepeler tepeleri kovalıyor.
Çok yüksekte değiliz bugün. Beş yüz metrelere kadar çıkıyoruz. Üzümlü’nün
doğu kapsından aşıyoruz, Kılıçotu evleri gözüküyor.
Kılıçotu küçücük bir
yerleşim yeri. Üzümlü’ye bağlı. Üzümlü dağını aştık ya, Akdağlar uzanıyor
karşımızda. Yayla yolu seçiliyor uzaktan, Ceylan, Ören evleri belli belirsiz
engin ovada. Yer yer orman yolları kesse de önümüzü patikalardan aşmaya
kararlıyız. Toprak öyle susuz, susuzluk
ciğerine işlemiş kum savurmakta ortalığa. Sonbahar kızıllığı makilerde. Çam
ağaçları yeşil olsa da hep aralarda meşeler, çitlembikler, çınarlar sarı
sapsarı, bazen de kızıl kızıl yaprakları ile ille de sonbahar, diyor. Orman
işçilerimiz var kesim yapıyorlar. Çam kokusu, dal kokusu, kabuk kokusu ile
selamlaşıyoruz. Gerekli kesimlere bile rızamız yok, ormanlarımızı koruyalım,
suyu toprakta tutmalıyız ki bu da bitki örtüsü ile olacak. Kuraklık kapımızda.
Dinlenmeliyiz , 10 km oldu
yürüyüşümüz. Rehberimiz rotamızı 15 km verdi ama, sanırım bizi kandırdı.
Daha yolumuz çok,sıcak çok, içme suyu bitenlerimiz var, paylaşıyoruz. Oyuk yaklaşıyor, zeytin bahçeleri başlıyor, zeytin toplayan
köylülerimiz şaşkın bakıyor bize.
Avarayız(avareyiz) biz böyle gezeriz dağlarda, hiç o kadar yol yürünür mü ,
demeyin.
“Erenden kar,
Çırpı’dan nar yiyeceğiz” diyor Sefai Bey. Nar bahçesi çıkıyor karşımıza da
hasat bile edilmemiş, meyvecikler kurumuş
dallarda. İçim sızlıyor yine. Gündem zorlu: “ Bin derdim var hangisine
yanayım” dedirten türden. Konuşuyoruz, diri tutmak için mücadele gücümüzü.
Dolar yükseliyorsa tüm yaşamımız ağırlaşacak. Yediğimiz içtiğimiz,
kullandığımız her şey dolarla ilişkili bir yönüyle. 1994 ve 2001’den çok başka
yapıda bir ekonomik kriz uyarıları var. Gün günden ağır geliyor. Asker kayıplarımız
bir yanda, Siirt’te toprak altında canlar bir yanda. Kör kıyımların canını
aldığı kadınlarımızın acısı bir yanda. Küçük
yaşta amansız saldırılara uğratıp, sonsuz acılara boğduğumuz
çocuklarımızın yükü bir yanda. Ölümler yüreğimizi yakarken kuraklık ve açlık
kapımızda. Üreticiler isyanda. Bir domates üreticisi haykırıyor: “Hale gelip
alın terimizle ürettiğimiz malımızı satarak onurumuzla yaşamak istiyoruz. Sadaka istemiyoruz, hibe istemiyoruz, devletin
parasını verseler zaten almayız, HARAMDIR. Bizi yönetenler Suriyelileri nasıl
düşünüyorlarsa kendi vatandaşını düşünsün. Biz bu ülke için vergi veriyorsak,
çocuğumuzu şehit veriyorsak,bu ülkede adam gibi yaşamak bizim hakkımız…” Bu ses
bir çığlıktır!
Oyuk Mahallesinden Atlıdere yoluna
dönsek mi , yok, Zorlar’a inelim. Orman köy yolumuzun toz toprağı içinde kum
savurarak yürüyoruz. Ören çayından ayrılan koca kanal can vermekte ovaya ve
umuda. Köy yolu asfaltı kanal başına kadar gelmiş. On sekiz km oldu yürüyüşümüz
de. Sürücülerimiz, okaliptüs ve çamlar arasında, su serinliği ve dinginliği ile
hazırlamışlar odun ateşinde çaylarımızı. Murat
ustamızın lokumları da tat katıyor sıcak söyleşimize. Emeklerine sağlık
sürücülerimizin.
Mavi gökyüzü ak bulutlar serpiştirmiş
ufka doğru. Yeni bir güç, yeni umutlarla dönüyoruz evlerimize. “Yok” deyince “Hiç mi yok?” diyen insanlarız
biz. Umut bizim kanımızda var.Atiye KAÇAR