DENİZ TUTKUSU
Kayaköy-
Soğuksu- Ölüdeniz.10. 01.2016
Fethiye’de yürüyüş yolları bir
başka. Tarih derinlerde, yeşil göklerde,
deniz her yerde.
Bu pazar sabahı yollardayız yine.
Öğleden sonra yağmur olabilir . Deniz tutkusu yürüyüşçü sayısını arttırmış
yağmur kuşkusuna inat.. Üç minibüsle çıkıyoruz yola. Debboy’dan tırmanırken
Kaya yoluna, Fethiye uzanıyor
bir tarafı adalar arasında sonsuzluğa
uçarcasına Akdeniz, bir tarafında yapılarla dolan ovamız ve sera denizimiz.
Denizin üstünde Çal Dağı giymiş ak
kürklerini. Seyrediyor Babadağ ile Mendos kardeşliğini. Akdağların zirveleri de
karlandı. Kış dengeli gelsin.
Kayaköy’de Kuyubaşında
bırakıyoruz servislerimizi. Kahve sabah suskunluğunda, çınarımızda baykuşumuza
selam veriyoruz. Köyümüzün sokaklarına
dalıyoruz. Aşağı kilisenin oradan
karışacağız masallar şehri Levissi’ye .
“ Kayaköyü, on birinci yüzyılda, Rumlar
tarafından Likya uygarlığına ait "Karmylassos" kenti üzerine kurulmuş
ve bu kentin ismi "Levissi" olmuş. Yaklaşık 25.000 kişinin yaşadığı
köy, yirminci yüzyılın başına kadar varlığını sürdürmüş. Levissi'li Rumlar
ticaret ve el sanatları ile geçimlerini sağlıyorlarmış, marangoz, bakırcı,
kalaycı, demirci gibi zanaatkarlar, Kayaköy'ün dışında mevsimlik olarak başka
Türk köylerine de çalışmaya giderlermiş. Türkler ve Rumlar aynı kahvelere
gider, birlikte vakit geçirirler, ancak birbirlerinden kız alıp vermezlermiş. Tüm
kötülüklerin anası savaş, Kaya Çukuru'nda dostça yaşayan, iki toplumu
birbirinden ayırmış, kentinden, evinden, anılarından koparılan insanlar için
pek çok acılar yaşatmış. 30 Ocak 1923 tarihinde, Türk ve Yunan hükümetleri ile
yapılan halkların karşılıklı değişimi anlaşmasına göre, Levissi Kentini terk
eden Rumlar, bölümler halinde Fethiye Limanından Yunanistan'a göç etmiş,
yerlerine Batı Trakya'dan aynı kaderi paylaşan, ama daha az sayıda Türk
göçmenler getirilmiş.” Yağmalanan
evlerden, kentten kalan duvarlar anılarını,
acı yükünü taşıyor sırtlarında yerinden yurdundan göçe zorunlu tutulan
halkların. Savaşlar bitmiyor, insanların
yerinden edilmesinin acısını taşıma yükü omuzlara, belleklere yüklenmeye devam
ediyor. Daha da acıdır kişinin kendi yurdundan göçmek zorunda kalması.
Güneydoğumuzda yaşanan yıkımların,
yaşanan göçün de canlı tanıklarıyız,
yükü ve acıları geleceğe taşıyacağız..
Kiliseden yukarıya çıkıyoruz taş
döşeli yoldan. Tepelere serpilen koca Levissi- Kayaköyü- evleri kalıntıları
canlanıverecek, dile gelecek sanki. Ovada
yeni yapılar yeşiller arasında uykuda. Verimli topraklar, havası başka suyu başka. Anemonların yeri buralar, açmaya
başlayan laleler dolduracak rengarenk, kalıntıların aralarını bahara. Tepeyi
aşınca mavilere karışıyoruz. Kayalık ile inişe geçiyoruz. Deniz tutkumuz
depreşiyor. Akdeniz uzanıyor önümüze adaları koyları ve eşsiz turkuazı ile.
Patikamız gevenlerle adaçayları kekiklerle süslü. Sakız çalıları zorluyor
yolumuzu daraltıyor. Sağa, kaya tepesi dağın eteklerine dolanıyoruz. Galaviz
kapısından önce koca keçiboynuzu ağaçları , laleler ve bizi denize uçuracak
kayalara ulaşıyoruz. Havamız baharı kolluyor ki laleler nergisler açmış.
Nergisler kaya diplerini süsler, nasıl da açmışlar kaya kovuklarında. Sakın
koparmayalım, koklayalım doyasıya. Doğanın, doğallığın kokusu ile dolduralım
gönlümüzü. Sonra maviyi koklayalım, deniz kokusu çam kokusuna, sakız çiçeği
kokusuna kekiklere, adaçaylarının kokularına karışsın. Koku harmanlayalım, koku
biriktirelim. Renkleri karıştıralım: denizin mavi- yeşiline nergislerin
sarısını, lalelerin morunu, bin bir tonda yeşili karıştıralım.
Galaviz kapısından sıra ile geçelim,
aldık sağ yanımıza dağın dinginliğini; sol yanımıza denizin enginliğini,
yürüyelim. Kayalar, keçiboynuzları ve çam ağaçları arasına gizlenmiş Soğuksu
koyuna inelim.
Kumsal taşları sıcak, deniz berrak, sular
duru. Meyve molamızla dinlenelim biraz. Yazın kalabalıklığına inat sakin .
Önümüzde tırmanış var. Ölüdeniz tepesini aşacağız.
Bir gözümüz denizde, bir gözümüz önümüzde. Atatürk burnunu
geçiyoruz, Beştaşlar kımıl kımıl denizde, beş parmak gibi. Çam yeşili arasında
Akdeniz mavisi ile yürüyor, Ölüdeniz tepesinde yemek molamız var. Çakal zeytin ağaçları , keçiboynuzu ağaçları
çam ağaçları ile yarış halindeler. Kendilerine asırlık dedirtme çabasında
yıllara meydan okuyorlar.
Ölüdenizin seyri asıl deniz
tutukumuz. Lagun önümüzden açılıyor kıdrak kumsalına uzanıyor Babadağ’ın dibinden Faralya’ya kadar dantellenerek. Fotoğraf çekme yarışındayız, hiç yorulmadık. Denizde renkler,
denizde kayıklar, denizde özgürlük ve sonsuzluk.
Sun City kapısında sulara
kavuşuyoruz. Sahilden kıdrak kumsalına ulaşalım, dalganın ezgisi ile denizin
mavisini birleştirelim.
Oturuyoruz dalgaların yıkadığı
taşlara, deniz bize geliyor, biz denize karışıyoruz. Suların büyüsüne kapıldık
ya zamanı yakalayamadık. Servislere pay edildik denize doyamadan. Tatlı
yorgunluk duymanın keyfi ile evlerimizdeyiz. Atiye KAÇAR.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder