6 Ocak 2016 Çarşamba


          2015 tüm yükü ile geride kadı. Anlamsız tartışmaları ile “yılbaşı” kutlamaları  da  geride kaldı. Her yeni günün yeni bir umut taşıması dileği dolaştı çoğunda zihinlerde. Kutlamalara da bilinçli olarak terör ürküsü damgası vuruldu büyük  şehirlerimizde  ve  Avrupa  başkentlerinde.  Bir yandan da çevremizde ve güneydoğumuzda süren savaşın acısını taşıyoruz kaygılı yüreklerimizde.
          Fethiye Dağcılık grubuyuz  Pazar günlerimizi  dağlarda geçirmeye devam edeceğiz. Rehberimiz Yusuf Çilengir küçük grubu ile hafta içi yeni patikalar peşinde olacak.
          Yürümek bir iç yolculuktur, bellekler yenilenir, hücreler yenilenir, beden yenilenir. Yüzlerce neden sayılabilir yürümek için. Doğada denge var, dans var, ezgi var, renk var, oksijen var,saygı var, emek var. Denge, dans, ezgi, renkler, oksijen yaşam kaynağımız, güç kaynağımız. Günümüzün zor koşullarında dayanıklı olmak, sorunlarla mücadele gücümüzü de yenilemek için yürüyoruz, yürümeliyiz.
         2016’nın ilk pazarında toplanıyor, sabah selamlaşmasından sonra yola çıkıyoruz. Günlükbaşı yolundayız, Kargıdan sonra Çenger’e  dönüyoruz. Çam ormanı içinde kıvrıla döne  yükseliyor Çenger yolu.
             Çenger  yeşil türbesi ve sabah sessizliğinde evleri ile geride kalıyor. Köyün çıkışından sağa yöneliyor, servislerden iniyoruz. Çam zeytin ve çalılarla  birlikte başlıyoruz yürümeye. Yolumuz çok eskilerden beri kullanılan köy yolu. Trafiğin at ve eşeklerle sürdüğü dönemlerden kalma köy yolu. Hala teker geçmeyen yollar. ( Köye ulaşım için yeni yollar açılmış.) Bağarası birkaç taş evi, çınga damlı ahırları, tahta ambarları; tavukları, koyunları ve çığlık çığlığa köpekleri  ile karşılıyor bizi. Evin önünde Saliha Teyzem var, sıcak söyleşiye alışık. Sarıyor bizi, soğukla baş etmeye çalışıyor. Amcam yol gösteriyor, dağa vuracağız , dağın adını soruyoruz: Hatçana(Haticeanne)Dağı, diyor.
       Çitlerle çevrili bahçeler bakımlı. Kocaman zeytin ağaçlarına hayranız. İki yüz, üç yüz, hatta  beş yüz yıllık zeytin ağaçları. Öyle sağlam yapılı, dik duruşlu, meydan okuyan ağaçlar.
       İç bölgelerde kar geçit  vermezken,  soğuk ama güneşli bir havamızın olması büyük şans. Kış soğuklarının birden bastırması ürküttü hepimizi.
          Hatçana Dağı’nı dolanıyoruz.   Fethiye uzak çok uzaklarda ak bir örtü altında. Deniz gümüşlenmekte adalar arasından. Yolumuz taş döşeli. Keyifle Karayer mahalle evlerine ulaşıyoruz. Recai Amca bir düzen tutturmuş, verimli topraklarda keyifle çiftçiliğe devam ediyor. Su getirmiş, gürül gürül akıyor. Koca köpekleri dostu olmuş, kısa sürede özetliyor yaşamını. Güç versin sana yüreğin Recai Amca üretime devam, tüketim toplumu yaratımına inat.
           İnişteyiz, Sefai babamız korkutuyor bizi. Boş bir taşa basıyor ayağını incitiyor. Rehberimiz müdahale ediyor hemen  de devam etmesin artık yürüyüşe  Sefai Bey. Zeytin bahçelerinde çalışanlar da var tek tük. Bir araba  bulmalıyız. Yavaş  yavaş  yürüyor, üç yol ağzında yemek molamızdayız. -taşıt geçebilir - Ateş yakılıyor, öbekleşerek oturuluyor hemen. Paylaşımın en güzel anları.
              Bir taksi geliyor. Anlaşıyoruz hemen ve ayağı incinen arkadaşımızı emanet ediyoruz köylümüze. Daha rahatız şimdi.
        Güney Mahallesinden sonra  toprak değişiyor, kayalar değişiyor. Şimdi  maden yolundayız.  Kayalar yer yer sarı katman katman; yer yer kara krom yüklü. Kapatılan maden ocakları var. Bir de ray sistemi. Burada çıkarılan madenler tünelle Yürek’e ulaşıyormuş. Raylarda çalışmalar var. Karşı yamaçlarda da başka maden yolları, başka maden ocakları. 
           Sağ   yanımız kayalıklar arasında çamlarla dağlar, sol yanımızda bir dere. Dere kenarında krom karası kayalar  ve   1920’lerde Fransız maden şirketlerinin kullandığı yapıların yıkıntıları .
               Su ayrı bir güzellik, ayrı bir aydınlık katıyor gözümüze, gönlümüze.  Ağaçların yansıyışı suya, kızıl yaprakların yakıcı görüntüsü yaşanan acılarla sonbaharı düşürüyor yüreğime. Kargı Deresi mi diye düşünüyorum Fethiye türkülerinden esinlenerek. Daha önce Ahmet  Selki Abimizin verdiği bilgileri anımsıyorum. “ Burası  Susam Deresi, ayrı bir dere.  Dağlarda besleniyor, büyüyor, Karagedik’ten geçiyor, Pelin Otel’in oradan denize ulaşıyor.” Derenin suyu oldukça az bu sene. Gürül gürül akıyordu iki sene önce. Kış geç geldi ki, yağış yok bu sene.
           Dağlar arasında yol alırken Karagedik mahallesi vadide bir üçgen, önümüze çıkıyor. Ommanı taş eski bir değirmen kalıntısı yüzyıllara tanıklık ediyor. Kalmış seraların arasında. Karagedik, sera denizi, kenarından geçerken sağ yanımız orman, orman kıyısı sera çöplüğü. İçimizi karartıyor bunca güzellik sonrası böyle bir görüntü. Doğal güzelliklerimizi el birliği ile yıpratma yarışındayız.
          Servislerimiz toprak yola kadar gelmişler, inişte yürüyüşümüz çabuk bitiyor. Gün ikindide  Fethiye yolundayız.
        Yeni umutlarla 2016’nın barış ve sevgi  yılı olmasını diliyoruz.
            
         


           


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder