1 Ocak 2016 Cuma

BARIŞ SAĞLIK MUTLULUK

Karabel , Belarası, Karaçayır, Bayır (Ambarkavak) 27 Aralık 2015

               Fethiye Dağcılık yazdan kalma kış günlerinden bir pazarda yaylaları yürüyor. Kış bekliyoruz, sonbahar bitmiyor. Yağmur özleniyor, afetsiz gelsin.
               Pazar sabahı iki servisle çıkıyoruz yola. Güneş gülümsüyor, sıcak hava. Ne giysek acaba? Zorlar ovasında bir iki tarla ekili. Buğdaylar- ekinler çıkmış büyümeye çalışıyor. Yağmur bekliyor, bereket gerekli.
          Sabah serinliği gündelik olayları taşıyor ağır bir yük. Sözler, gülüşler asılı kalıyor, savaş ortamından çıkış yok.
         Seydikemer geride kalıyor, güzelim çam ağaçlarının ışıklı- yaldızlı yaprakları dağı taşı aydınlatıyor. Kavaklı’dan yukarıya çıkıldıkça yayla serinliği yüreklere de serinlik katıyor. Dereyol’da sonbahar renkleri ile çınarları geride bırakıyor 1300 metrede Karabel’de iniyoruz. Yayla burası, ısırıyor soğuk birden, yürümeye başlayalım, ısınalım.
            Eski yayla yolundan Belarası’na yöneliyoruz. 1300 metre soğuktu, biz daha da tırmanıyoruz şimdi. Güneşi gördüğümüz yerler sıcak; gölgeler soğuk. Yerlerde kırağı,  gök pırıl pırıl. Ardıçlar başlıyor çam ağaçlarından sonra. Patikadan tepeye tırmanıyor, baz istasyonu var kocaman, demir yığınlarını geride bırakıyoruz. Batımızda Belarası evleri gözüküyor. Köyün üstünden devam ediyoruz Kaplankayası dedikleri zirveye yol alıyoruz. Bin altı yüz metrelere kadar yükseliyoruz koca ardıçlardan sonra sedirler ve amansız kayalar arasında. Kayalarda yosunlar koca ağaç dallarında yosunlar…  Sonra buzlu sular, kırıyor biraz da buz kıtırdatıyoruz, buz gibi soğukta.
        Keçiler özgürce dolaşıyor, çobanları gözüküyor arkadan. Köselerin Fatma Teyze imiş çobanımız. Çocukları Fethiye’de oturuyormuş , onu da çağırıyorlarmış yanlarına da:” Ben duramam oralarda. Soluk alamıyorum, canım sıkılıyor, alıştım dağlara, soğuklarda yakarım ardıç odunumu, ısıcacık otururum  sobamın başında.” diyor.
             Haklısın Fatma Teyzem, “Düz ovada yorulur, dağda gezen ayaklar.” Göç olmasın zaten, herkes her yerde istediği kalitede yaşama ulaşabilmeli. Uygarlık bunu gerektirir. Çocuklarımız  da iyi eğitim alabilmeli köylerimizde. Büyük özlemim bu. Hele sokağa çıkma yasağı olan Sur, Cizre, Silopi,  Dargeçit ve Nusaybin’de yaşanan sokağa çıkma yasaklarının getirdiği göç  sönmeyen ateş olarak kalacak zihinlerde. Barışa sağır olmamalı yürekler.  “Doğuda Savaş Varken Batıda Güneş Doğmaz”  Güneydoğuda  hemen, bir an önce barış sağlanmalı ve yaralar sarılmalıdır
              Fatma teyzeyi karayağız teni, sevgi dolu yüreği ve keçileri ile baş başa bırakıyor, yürmeye devam ediyoruz. Belarası’nda çoban evlerinin doğa ile uyumuna bakıyor, buralarda yaşamanın hangi bedelleri  istediğini düşünüyorum. Hava güzel, su güzel, dağ taş güzel de yoksulluk ve yoksunluk diz boyu .
             Ardıçlar, yüz yıllık, iki yüz yıllık, beş yüz yıllık ardıçlar, sonra sedirler sedirler ve meşe ormanı. Bu kadar bol meşe ormanı görmedim daha önce. Sonra ardıç ağacından alafarı( çeşme önünde u biriktirmek için yapılan küçük havuz) ,ardıç ağacından boruları ile çeşmeler, sonra çatısı ardıç ağacı kabukları ile örtülü keçi- koyun ağılları.
         Kaplankayası’ndan aşağı Bayır’a yöneliyoruz. Karabel köyü ve ovası uzanıyor sağ tarafımızda, uzakta. Önümüz , sağımız solumuz orman. Hele meşe ormanı. Yerlerde meşe ağacı yaprakları kuru hışır hışır. Adımlarımız bir koro hışırt, hışırt, kışırt… Doğamızı sesleri ile yaşıyoruz. Özgür ses kayıdına başlamış, biz yürüyoruz doğada bir ritimle… Bayır aşağı inmek kolay. Çayırlarda kuşburnular kurumuş, karamuklar kızıl dikenleri ile kalmış, baharı beklemeye durmuş.
        Öğle yemeğimizde çoban köpekleri ile haşır neşir oluyoruz. Öyle candan,  sevimli karşılıyorlar bizi. Kerim Abi çıldırasıya seviyor hayvanları da.
          Kabukdamı düzünü de geride bırakıyoruz,  Ambarkavak Mahallesi yaşlı çınarı ile karşılıyor bizi. Yine canım köylülerimizle söyleşe eyleşe yürüyoruz evlerin arasından. Dolmuşlarımız da gelmiş mahalle merkezine, çeşme başına, demlemişler çaylarımızı. Sağolsun sürücülerimiz. Bu arada ameliyat olan sürücümüz Mehmet Bey’e de “Geçmiş olsun”dileklerimizi iletelim.
            Köy içinde köyümüzle çeşme başında içiyoruz çaylarımızı. Biraz soluklansın ayaklarımız. Yolumuz uzaun, haydi servislerimize. Bayır köyü’nün içinden geçerken çocukluğu burada yaşamış olan Nermin’in anılarını dinliyoruz.
              Anayola ulaşıyoruz, günbatımı seyri ile Fethiye’yi buluyoruz. Bu yılın son yürüyüşü, yeni yılı karşılayacağız, yeni umutlar peşinde. Herkes yeni yılı kutlarken “barış ve sağlık, mutluluk” sözcükleri uçuşuyor dillerde. Yine de tüm insanlığa ; kadınların, çocukların  insanların öldürülmediği sevgi dolu yıllar diliyorum.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder