19 Ekim 2016 Çarşamba

DENİZ   DENİZ   DENİZ
Faralya – Aktaşlar – Kabak ,14 Km, 16.10.2016
               Pazar sabahları özlenen gün. Günün, haftanın ağır ve yoğun gündemine enerji toplama günü. Çocuklar gibi şen, yollardayım yine. 08.30’da toplanıyoruz eski Fethiye Lisesi karşısında, Mercan Pastanesi önünde. Yeni yürüyüşçü arkadaşlarımız  oluyor, doğa virüsü bulaşanlarımız var.”Bir kez yürürüm , çok zordu  diye düşündüm geçen hafta; ancak  çarşamba gününden gözlemeye başlar oldum pazar gününü” diyor, Emine öğretmenimiz.
               Sıcak söyleşilerin ardından yoklamamız alınıyor, hazırlıklarımız tamamlanıyor, rehberimiz  Yusuf Çilengir de biniyor servislerimize, yola çıkıyoruz sabah serinliği ile ne kadar sıcak yiyeceğimizi bilmeden.
          Fethiye’miz uzanırken seraları ve betonlaşan ovası ile denize doğru çam ormanları arasında Ovacık’a yol buluyoruz. Ovacık ilkokulu yerine yapılan çifte minareli cami tamamlanmış, okullarımızın yerini camiler almasa da her okul imamhatip okulu olacak, kaygılanıyoruz. Hele “Proje okulları”projesini anlamak olası gelmiyor , kabul görmemiz olanaksız, aklımız almıyor. Hisarönü tepesini aşıyoruz deniz uzanıyor boylu boyunca, bir serinlik yayılıyor zihnime, gönlüme.
              Ölüdeniz’den  Faralya yönüne dönüyoruz. Babadağ denize inmiş ya zor  yol vermiş Faralya’ya. Kıvrıla döne deniz, deniz,  diyerek keskin kayaların yol verdiği Kelebekler Vadisi’ni görmeye çalışıyoruz. Uzunyurt da dediğimiz Faralya’da “Faralya camisi” yanında iniyoruz servislerimizden. Açık uçuk mavi bir gökyüzü ; mavi, turkuaz, lacivert bir deniz. Deniz seyri , deniz büyüsü ile deniz kıyısına ulaşmayı amaçlıyoruz.
            Kelebekler Vadisi seyir tepesi, deniz dibimizde. Atlasak mı, uçsak mı? Aşağılarda ince kumları  yalamakta mavi, serin sular yalçın kayalar arasında saklanan yeşil vadisiyle kelebeklerin. Dalganın tatlı şıpırtısını duyumsuyorum, deniz tutkusunda boğulacağım.  Yürüyoruz deniz eşlik ediyor sağımızda, vakur çam ağaçlarının sarı-yeşil dalları arasında. Önümüzde zorlu bir tırmanış. Kayalıklar arsında yer yer emekleterek bizi, ilerliyor patikamız. Hava sıcak, nemli. Yetmiyor gölgede yürümek, toprak kuru, yapraklar kuru, baharın yeşillenen çalılıkları kuru. Yağmura , suya özlem sonsuz. Çoban çeşmelerimizin çoğu da kuru artık. önümüze orman içinde plastik borular, su hortumları çıkıyor yer yer. Dağlarımızın  çoban çeşmelerinin suları taşınıyor bir yerlere. Kabak koyunda hortum demetleri önümüzde. Üzülüyorum.
            Deniz ve dağ eşsiz uyum içinde: Yer yer kayalıklar, küçük koylar, köy evleri , yer yer yol üstü çeşmeleri, bir iki keçi, ara ara çoban yerleşkeleri bizim güzelliğimiz. Faralya’dan Kabak koyuna ve köyüne kadar görmek istediğimiz bu. Doğal yapı bozuldukça yoksullaşıyor, yoksunlaşıyoruz. Çoban çeşmelerimizin su verdiği canlılar yok oluyor, endemik çiçeklerimiz, bitkilerimiz, böceklerimiz, solucanlarımız  yok oluyor. Kuşlarımız yerleşim yerlerine yaklaşıyor yaşam bulmak için, yaşam bulamıyor: SU YAŞAMDIR.
          Çam ağaçları, tepecikler arasına gizlenmeye çalışan, ormanlarımızın bağrını deşerek oluşturulan oteller, moteller, ağaç evler doğal plajlarımızı da, doğal yapımızı da, ormanlarımızı da bozuyor, kirletiyor. Sularımız borularla  saklı yapılara taşınıyor hoyratça. Sonra yaprak kuru, toprak kuru, çevre kirli. Denize bakıyorum:deniz engin, deniz coşkun, deniz özgürlük, hafiflik, sonsuzluk, güzellik. Deniz deniz deniz…
        Aktaşlar’a ulaştık ter içinde. Sular serin, mayolarını giyen atlıyor : Coss! Dinleniyor ayaklarımız, dinleniyor hücrelerimiz. Deniz deniz deniz… (Anadolumda  sobalar yanarken biz denizdeyiz, şanslıyız.) . Yemek molamız da burada  deniz eşliğinde. Yolumuzu yarıladık ama beş altı kilometremiz var daha. Deniz kıyısından, Babadağ eteklerinden devam ediyoruz. Toprak kuru un olmuş, bastıkça adımlarımız savruluyor ince ince.
          Yine deniz, yine yeşil, yine  ağaç evler, yine su boruları, … Kabak bir başka nazlı sonbahar dinginliğinde. Yaz kalabalıklığından kurtulmanın keyfinde. Suları pırıl pırıl, yeşili berrak. Yüzmeden olmaz, yarım saat de bu sulardayız.
           Kabak kalabalıklaşan evleri ile yükseliyor dimdik Babadağ’ın zirvesine doğru yalçın kayaları ile. Zikzak patikayı tırmanmak emek ister. Ağır adımlarla ağır ağır yükselirsin, deniz uzar gider kıvrım kıvrım. Tesislerin arasına dalarsın, yol bulursun. Patikanın günden güne betonlaştığına tanık olursun, değişimi anlatırsın, dinlersin kendin, duyan olmaz. Köye ulaştığında deniz seyri ile oturursun yol kenarı köy evlerinde,içersin çayını,kahveni, ayranını biranı, dinlenirsin. Öyle yapıyoruz, salkım saçak dağılan yürüyüşçüler toplanıyor artık.  Servisler de hazır bekler, dönüşümüz, gün batımı seyri ile. Atiye KAÇAR-  FETHİYE DAĞCILIK.

             

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder