11 Ekim 2016 Salı

                      MAVİ MAVİ MAVİ
SARSALA KOYU- KLEOPATRA HAMAMI- GÜNGÖRMEZ KOYU- 09.10.2016 /12 KM.
          Pazar günleri doğa günü bize. Doğaya sığınma, ter atma, güzellikleri içimize sindirme günü. Yitirme ürküsü ile sarıldığımız dağlarımız, taşlarımız, denizlerimiz, kuşlarımız, yollarımız; uzak, titrek köylerimiz var. Var olduğumuzu bilme, varlığımızı görme, gösterme tutkumuz depreşik. Kötü günler yaşadığımız bu günlerde sarılıyoruz birbirimize. Bir haftalık özlemle “günaydın”  diyoruz  yürüyüş dostlarımıza. Günümüz aydın olsun, güzel yurdumuzun üzerindeki kara bulutlar kalksın, ülkemiz aydın olsun.
          08.30’da toplanıyoruz eski Fethiye Lisemizin karşısında, Mercan Pastanesi önünde. Yolumuz uzun, rehberimiz Yusuf Çilengir listesini kontrol ediyor, üç servisle yollanıyoruz Muğla yoluna, Dalaman’dan  geçip Sarsala Koy’una ulaşacağız.
           Muğla yolundan ayrılıyoruz Dalaman’da, denize çeviriyoruz yönümüzü. Kükürtlü suları ile Tersakan Çayı  keskin kükürt kokusu ile kıvrım kıvrım yanımızda. Ova, portakal ve nar bahçeleri ile gönlümü açıyor. Yapılaşma çok değil henüz. Nar bahçeleri kıpkırmızı meyveleri ile müşteri bekliyor:yok. Ağaçlarda mahzun çatlamaktalar. Kapıkargın köyünü geride bırakıp tepeye vuruyoruz. İki göl beliriyor sağımızda. Sazlıklar arasında bir küçük göl “Baldımaz Gölü”, hemen sonrasında “Kocagöl”. Sabah dinginliği ile kımıltısız suskun uzanıyor. Yeşili almış içine sınırını yutmuş yansıma. Küçük adacığı  da narsist suya yansımasını izlemekte.
           Gölün seyrine dalmışken tepeyi aşıyoruz birden deniz uzanıyor önümüzde. Adalar arasında sanki daha daha koca bir göl. Yelkenlileri, yatları salınmakta mavilerde. Sarsala Koyu aşağılarda nazlı nazlı uzanıyor kumsalıyla. Kıvrıla döne iniyoruz koyumuza. Servis sürücülerimiz Mehmet ve Zafer Beyler çıkarsınlar koyun keyfini ; biz yürüyeceğiz.
          Koyun sağından patikadayız. Denizimiz solumuzda şimdi. Mavi mavi mavi uzanıyor, çağırıyor hoyratça. Patikamız yer yer,  yere uzanmış kayalardan atlatıyor bizi. Çam ağaçları korusa da  güneşten nem epey terletiyor. Akşam yağmur yağmış ki yerler ıslak, taşlar yosunlanmakta. Tepeyi aşınca denizin dibine iniyor patikamız. Şıpır şıpır su sesleri eşlik ediyor uzun süre bize. Teknelerin yaklaştığı bir koya ulaşıyoruz. Hamam koyu diyor çalışanları. Çadır kampları ile yolcularını bekliyorlar. Daha çok da yatların  gereksinimlerinin karşıladığı bir koy. Devam ediyoruz. Kleopatra Hamamı’nda denizimize dalacağız. Mısırlıların kraliçelerini korumak için yaptıkları doğudan batıya, bu koydan başka bir koya  uzanan bugün yer yer yıkılmış koca bir duvar  var. Kapı koyu adı da bu duvardan geliyor. Koca duvar deniz kıyısından yol veriyor patikamıza.  Zeytin ağaçları ve keçiboynuzu ağaçlarının çam ormanıyla harmanlaştığı bu koyda atacağız terimizi.  Yürümek isteyenler bir tepe daha aşıp Güngörmez koyuna ulaşacak.
             Kleopatra’nın tatillerde geldiği bu koyda kullanmak için yaptırdığı hamam kalıntıları denizin içinde. On beş yirmi sene önce hamam kalıntılarının tabanı da sular içindeydi. Sular çekilmiş sanki kalıntılar daha bir su yüzeyine çıkmış. Hamam kalıntıları içine dalıyoruz, renk renk balıklar sularda. Deniz  berrak, serin; irili ufaklı adalar sarmalamış sularımızı; sular  mavi mavi mavi. Kleopatra hala buralarda geziniyor mudur?       
            Güngörmez   yolcuları  ıssız sessiz yalnız konuklarını  bekleyen mavilerde denize giriyorlar. Ulaşım daha zor, daha yalnız kalmış bu koy. Yatlar da uzak buluyor olmalı.
           Dönüşümüz daha kolay sanki. Yolu biliyoruz; tüm yorgunluğumuzu mavilere bıraktık. Ankara Garı’nda yaşanan katliam yıldönümü sessiz sözcüklerde uçuşuyor. Suskunluğumuzda, denizin enginliğine, dağların  doruklarına baktığımızda içimiz acıyor derinlerde.  Anma sırasında da acılar yaşanıyor. Güzel yurdumuzu ölümlerden, yıkımlardan arındıracak  bir ışığa gereksinim duyuyor bellekler. Gençlerimiz "Gün gelecek bu ülkenin kanlı meydanlarını, dağlara ve denizlere açılan tüm sokaklarını, patikalarını özgürlük türküleriyle çınlatacağız" diyorlar, umutlanıyoruz.    Ataol Behramoğlu  “Yaşamak görevdir yangın yerinde…”diyor. Ben de (biz de) bu dürtü ile yazıyor, okuyor, yürüyorum.      
               Dönüşümüzde gün gölgeye dönse de terletiyor seri yürümek. Bir yanda deniz söylemekte en güzel türkülerini, bir yanda dağlarımız yeşilin binbir tonu ile yansıtmakta gün ışıklarını. Yorgunluğumuz Sarsala  Koyu’nun sularında kalmalı. Kumsala ulaşan tatlı bir telaşla mayo derdinde, yürüyüşçülerin öncüleri denize dağılıyor. Su serin dingin yine, yorgun kasları dinlendirme derdinde serinlik serpiyor yüreklere. Gün batımını Fethiye sularında yaşayalım, diyor yollara düşüyoruz. Kızıl narlarda asılı kalıyor son bakışlar.
         Yürüyelim dostlar, doğanın sesini dinleyelim, sağlıklı kalalım, her Pazar sabahı  yollarda olalım. FETHİYE DAĞCILIK






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder