3 Kasım 2016 Perşembe

PEKMEZ TULUKLARI
Arsa- Koyat  Geçiti-Kayadibi- 30/10/2016- 15 km
           Bu pazar yolumuz Arsa’ya. Toplanıyoruz Fethiye Lisesi karşısında, Mercan pastanesi önünde: yolculuk başlasın. Saatlerin  akıllı telefonlarımızca, kontrolümüz dışında geri alındığını fark etmeyen yürüyüşçülerimiz çıkamıyor dağlarımıza.
            Zorlar Ovası, eski pamuk tarlalarımız, beton yapılar arasında yalnızlaşıyor, yoklaşıyor. Saklıkent yolundayız. Tarlalarda güz hasatı, güz renkleri. Ağaçlarda meyveler boynu bükük, alıp-satan yok. 0n kuruşmuş kilosu, toplama emeğini karşılamaz. Elma Seki’de perişan, nar Eşen Ovasında.
         Döver’den ayrılıyor, Bağlıağaç bahçelerini geride bırakıyoruz. Akdağ eteklerinde güne karşı köylerimiz. Yolumuz Arsa’ya; güz bereketini yaşayacağımız için coşkuluyuz. Fethiye’nin meyve deposu, adıyla özdeşleşmiş. “Arsa elması, Arsa üzümü, pekmezi “ özellikle aranıyor pazarımızda. Ta eski çağlardan beri yerleşim yeri, bereketli topraklarıyla. Arsa adı önce arazi parçası anlamını çağrıştırıyor; ancak köyümüz adını Likya antik kentlerinden olan “Arsada”dan alıyor.” Arsada” Likçede  akarsu anlamına geliyor. Köyün çevresindeki bol akarsular  bunu gösteriyor.(Sular bu sene coşmak için yağmur bekliyor.)Arsa adı Osmanlı dömeminde de  “Arısu” olarak  geçiyormuş. Akdağ eteklerinde, Gömbe’den Uçarsu’dan  gelen kaynaklar kanyonu besliyor da bu sene yağmur yok, kupkuru arklar, dereler, kanyonun dibi… Toprak kuru, bağlar bahçeler , kekikler, çakırdikenler kupkuru. Çeşmeler var bir iki cılız suları ile.
               Köy yolu ve meydanda altyapı çalışmaları var, üzümler toplanmış bir iki traktör kasalarla geçiyor yanımızdan yöremizden. Yürüyüşe başlıyoruz, asma lar karşılıyor, nasıl da tatlanmışlar. Bereketiniz bol olsun, diyorum, asma bahçelerinin birinde bir teyzem gül yüzüyle karşılıyor bizi. Aşağı Mahalleye yöneliyoruz, güz yangısı güneş. Bol meyve, bol su gerekli, iyi terliyoruz. Üzümler narlar elmalar incirler dallarda, elimizde, ağzımızda. Gözümüzü doyuruyoruz öncelikle.
           Asma bahçeleri bitiyor, elma ağaçları yerini zeytin ağaçlarına bırakmış olmalı, yeni dikilmiş zeytin ağaçları var. Karşımızda yalçın kayalıkları ile Kayadibi tepesi. Bayırdan aşağı salınıyor, kanyona iniyoruz. Yerler kupkuru, kanyonda su yok.
        Kayadibine yöneliyoruz. Arsa tamamen karşımızda şimdi. Ençok asma bahçesi var yeşille  sarı arası. Evler küçülmüç asmalar büyümüş. Bağlar arasında su yolu kuru. Çalılar yaz kış yeşil ya yetiyor.   Akdağın eteklerinden Eşen Ovasına uzanıyor önümüz.  Koyat Geçiti yalçın kayaları ile önümüzde. Dimdik patikadan zikzaklarla iniyoruz. Kanyon sularını besleyen dereler kesiyor önümüzü , dereler de susuz. Üç taş köprümüz var antik çağlardan kalma. Taş kemerleri ile yıllara meydan okuyorlar. Köprüler susuz, dere kenarlarında ağaçlar sarı sapsarı. Defnelerin yaprakları büyüyememiş, çitlembikler sarı kızıl.
         Doğa renklerini seriyor önümüze… Çınarlar, asmalar; İncir, ayva , elma ağaçları yeşilden bir sarıya  bir turuncuya koşuyor.Sonbaharın güzelliği.
          Evlerde de güz telaşı, eh üzümler kaynasın, pekmezler yapılsın. Tuluk kullanan var mıdır acaba hala! Gözümün önünde, belleğimin en güzel yerinde Arsa’nın pekmez tulukları.
          Babamın asker arkadaşı vardı  Arsa’da , Memiş(Karadayı) amcamız. Çok pekmezini yedik çocukluğumuzda. Seki’den atlarla Fethiye’ye  un  getirip satıyor babam. Koyat geçitinden Arsa’ya geliyor, Memiş Amca’dan pekmez alıyor tuluklarla, yükletiyor atlara, Seki’de buğday karşılığında satıyor, tekrar un yapıyor, tekrar yola çıkıyor. Tuluklarda pekmez lıkır lıkır at yürüdükçe. Atın ayağı kaysa parça parça olur, diyor babam gülerek.
            Pekmez tuluklarda, tereyağ karında (kurutulmuş keçi- koyun işkembesi), peynir deride,saklanıyor o zamanlar. Çamaşırlar küllü su ile , dere kenarında, çamaşır taşlarında, küllü su ve tokuç ile yıkanıyor, kızıl heybede saklanıyor. Tas olarak , sıcak su için alavırt (su  kabağı)kullanılıyor; su toprak testilerde  evlere taşınıyor. Çocuklarımız sorguçla besleniyor, emzik yok. En çok da tarhana çorbası içiliyor, üç öğün  yoğurt yeniyor. Kaşıklarımız ağaç, kap kacağımız bakırdan. Kalaycılarımız var köylerimizde . Plastik girmemiş hayatımıza henüz, kanser tehdidi yok. Herkes evinde , bahçesinde yetiştirdiğini yiyor komşusuyla bölüşerek.Yiyecekler de paketlere girmemiş daha. En güzel tatlımız iki bisküvi arasına sıkıştırdığımız Elmalı lokumu pembe pembe. Memiş Amcam yardıma geliyor çok işimiz olduğunda. Araç yok, egsoz kokusu tanımıyor genizlerimiz. Çeşme başlarında ağaç köşklerimiz var çınar gölgelerinde. Arsa’da profilden yapılmış köşk de gördüm  çeşme başında. Her şey değişti. Her şey değişti de en zoru  ölümlerin değişmesi. Yaşlanarak ölenlerimize ağıtlar yakamıyoruz, daha acı gençlerimizin  kayıpları. Güne her güne yeni bir sancı ile uyanıyoruz. Şehit haberlerinin önüne geçti baskın, gözaltı,  tutuklama haberleri. Daha dün Cumhuriyet gazetesine yapılan baskınla yaşıyoruz acı günlerimizin birini. Yaşam alanlarımız daralıyor, İlerleyeceğiz derken daha gerilere  gitmek çocuklarımız adına kaygılandırıyor, korkuyu büyütüyor. Cumhuriyetimizin kazanımlarına sahip çıkacak gençlerimizin haykırışları serinletiyor yüreklerimizi.” Güzel günler göreceğiz çocuklar, güneşli günler…”
          Kırkayak olup zıkzaklarla iniyoruz. Nar bahçelerinden geçiyoruz. Kanalımızda su var, coşkun sularla serinlemek kendimize getiriyor. Saklıkent yoluna iniyoruz, çeçme başında servis sürücülerimizin hazırladığı çaylar ve yürüyüş dostlarımızın sıcak söyleşileri alıyor tüm yorgunluğumuzu.  Dönüş daha keyifli şimdi. Atiye KAÇAR.
                           



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder