8 Kasım 2016 Salı

KATRAN KOKUSU
Karabel-Belarası-İncealiler/06.11.2016- 17km.
            Fethiye Dağcılık grubu üyeleri toplanıyor, yayla yollarına koyuluyor. Denizden sonra dağlarda, Batı Toroslarda , Akdağ’ın tepelerinde dolaşacağız.
             Seydikemer’den yayla yoluna koyuluyoruz. Bir tarafta çam ormanı bir tarafta Ören Çayı, Seydiler ovası Atlıdere’den  Ören’ne uzanıyor, puslar içinde dağları delerek  ovayı kıvrım kıvrım yarıp geçen koca çay, Eşen Çayı kolları. Naldökenden sonra Dereyol’da çınarler(!) (çınar mı kavak mı?)rengarenk.  Sarıdan yeşile, kızıla karışan sonbahar renkleri . Dereyolda baharlar başka güzel yaşanır. İlkbaharda erguvanlar, sonbaharda çınarlar sunarlar tüm canlılıklarını. İçim açılır, Karabel’e çıkarken mutlak mola verip dağlarıma, doğa’ma doymak isterim.
            1300 rakımda, Karabel’in tepesinde iniyoruz servislerden. Sağa Belarasına dönüyoruz. Rakım yükseldikçe çam ağaçları ardıçlara bırakıyor yerini. Çobanların ayak izleri ile, belleklerde keçi çanları ile yürüyoruz. Daha önceki yıllarda  karşılaşılan çobanlar yok . Yankılanan çan sesleri gittikçe  uzaklaşıyor, dağlarımız yalnızlaşıyor. Akdağların eteklerinde, dağlar koynunda sarı sarı bahçeleri ile yayla köylerimiz. Belarası, karşı yamaçta, daha ötelerde Ambarkavak,Çökek aralıklarla serpilyor engin vadilerde. Biz sola dönüyoruz, Karabel dağını dolanıp İncealiler’e ulaşacağız.  Buralar gizli zenginlikler içinde. Meşelikleri  ansıyorum Kaplankayası ardındaki.
          İncealiler dağına yükseliyoruz ağır ağır, hava bir o kadar keskin yayla yeli ile serinletiyor terimizi. Bin altı, bin yedi yüz metrelere ulaşınca sedirler içinde kalıyoruz, katran kokusu ile dinçleşiyorum. Koca katran ağaçları kocaman yurdum. Sevdiceklerimi, kocaman yüreğimizle beni, bizi barındıran koca yurdumu saklıyor sonsuza uzanırcasına yükselen dallarıyla. Sonra beklenmedik yıldırımların, ağır bir deli poyrazın , yalnızlıkla kendini unutan şaşkın bir çobanın ateşi ile devriliveren koca sedirleri, ardıçları geçiyoruz. Dağlarımızın da  yüreklerine bombalar düşmüş, dağlarımızın da yollarına tomalar çıkmış, dağlarımızada da baskınlar talan etmiş ortalığı. Kuruyan koca gövdeleri yıkım yerlerine döndürmüş ortalığı koca ardıçlar; bombalanan şehirlerimiz gibi…
         Kara günlerin kara düşüncelerine meydan okuyan sedirler yeşilin kendine özgü serinliğini serpiyor  yüreğimize. Hele de yalçın kayalar içinde kök bulup, kayalar arasından dimdik fırlayan sedirler ayrı bir umut oluyor. Sonra toy sedirler doldurmuş boşluklarımızı. Yumuşak dikenleri, sarı-yeşil  yumuşacık iğne yaprakları ile fidan sedirciklerimiz. Gençleşiyor , dinamikleşiyor ormanımız. Bizim de yitip giden değerlerimizin gölgesinde yetişen gençlerimiz umut geleceğimize bu kara günlerde. Ne zaman son bulacak tutuklamalar, baskınlar, saldırılar; ağaçların  başkanı var mı? Bu hale dayanamazken  o halin ağır baskısını, akıl almaz uygulamalarını daha ne hale kadar taşıyacağız?.. Korku salmaksa amaç yüreklere, bizler: “Acıyı Bal Eyledik/
acıyı bal eyledik /
sıratı yol eyledik /
geldik bugüne /
 
ekilir ekin geliriz /
ezilir un geliriz /
bir gider bin geliriz/
beni vurmak kurtuluş mu /
 
kör olasın demiyorum/
kör olma da /
          gör beni /(Hasan Hüseyin)

           Katran ağaçlarına sarılıyor, katran kokusunu , ağaçlarımızın dinginliğini dolduruyoruz hücrelerimize. Dört kişi çevreleyebiliyoruz el ele kocaman gövdelerini sedirlerin, sevgilerimizi bırakıyoruz.
       Yemek molamız dağlar arasını mesken edinmiş bir çoban yerleşkesinde. Pardılarla çit çevrilmiş, ardıç kabukları ile damlar, su gereksinimi için de bir havuzcuk yapılmış. Bahçede meyve ağaçları, selviler yarı dökülen yaprakları ile hazan renginde.  Kupkuru ya ortalık, su yok çeşmeciklerimizde. Ardıç kuşlarımız çok yoruluyorlar su bulabilmek için. Ardıç ağaçlarımızın çoğalmasını isterken, onları yok ettiğimizi görmek istemiyoruz. Karşımız İncealiler’den Zorban’a uznıyor. Sağ yanımız  “Onioanda” antik kentini barındıran Asar tepesi, solumuz zirveye uzanan Erendağ ve eteklerinde Ceylan, Seki evleri . Artık inişteyiz, yolumuzu kolayladık.
          İnişimiz de sedir ağaçlarının büyüsünde. Yer yer orman yolu, yer yer çoban yolu, patika orman içinde. Sedirler bitki tüneli oluyor bazen.  
           Şimdi evler seçiliyor serpilen ovaya. İncealiler köyüne de yaklaştık. Bahçeler, bahçelerde tatlı sulu elmalar, güz hasatı ve gün yangısı yüzleri ile karayağız köylülerimiz. Bir teyze karşılıyor bizi keçilerini koymuş çitlerin içine. Halleşiyoruz, seviniyor, elinde ne varsa ikram edecek, o kadar zengin gönlü.
         Köy merkezinde servislerimiz. Sürücülerimiz odun ateşinde çaylarımızı da hazır etmişler, yayla serinliğine demli çayın buğusunu karıştırıyor, keyifli bir  gün gün sonu yaşıyoruz. Gökyüzü berrak maviliğine serpiştirdiği    ak bulutları  ile ayrı bir görsel şölende.  Seki ovası engin, Karabel gizemli, Dereyol çınarlı renkli, yolumuz ışıklı… Gün batımı ile Fethiye’deyiz. Atiye KAÇAR.
          




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder