KATRAN
KOKUSU
Karabel-Belarası-İncealiler/06.11.2016-
17km.
Fethiye Dağcılık grubu üyeleri
toplanıyor, yayla yollarına koyuluyor. Denizden sonra dağlarda, Batı Toroslarda
, Akdağ’ın tepelerinde dolaşacağız.
Seydikemer’den yayla yoluna
koyuluyoruz. Bir tarafta çam ormanı bir tarafta Ören Çayı, Seydiler ovası
Atlıdere’den Ören’ne uzanıyor, puslar
içinde dağları delerek ovayı kıvrım
kıvrım yarıp geçen koca çay, Eşen Çayı kolları. Naldökenden sonra Dereyol’da
çınarler(!) (çınar mı kavak mı?)rengarenk.
Sarıdan yeşile, kızıla karışan sonbahar renkleri . Dereyolda baharlar
başka güzel yaşanır. İlkbaharda erguvanlar, sonbaharda çınarlar sunarlar tüm
canlılıklarını. İçim açılır, Karabel’e çıkarken mutlak mola verip dağlarıma,
doğa’ma doymak isterim.
1300 rakımda, Karabel’in tepesinde
iniyoruz servislerden. Sağa Belarasına dönüyoruz. Rakım yükseldikçe çam
ağaçları ardıçlara bırakıyor yerini. Çobanların ayak izleri ile, belleklerde
keçi çanları ile yürüyoruz. Daha önceki yıllarda karşılaşılan çobanlar yok . Yankılanan çan
sesleri gittikçe uzaklaşıyor, dağlarımız
yalnızlaşıyor. Akdağların eteklerinde, dağlar koynunda sarı sarı bahçeleri ile
yayla köylerimiz. Belarası, karşı yamaçta, daha ötelerde Ambarkavak,Çökek
aralıklarla serpilyor engin vadilerde. Biz sola dönüyoruz, Karabel dağını
dolanıp İncealiler’e ulaşacağız. Buralar
gizli zenginlikler içinde. Meşelikleri
ansıyorum Kaplankayası ardındaki.
İncealiler dağına yükseliyoruz ağır
ağır, hava bir o kadar keskin yayla yeli ile serinletiyor terimizi. Bin altı,
bin yedi yüz metrelere ulaşınca sedirler içinde kalıyoruz, katran kokusu ile
dinçleşiyorum. Koca katran ağaçları kocaman yurdum. Sevdiceklerimi, kocaman
yüreğimizle beni, bizi barındıran koca yurdumu saklıyor sonsuza uzanırcasına
yükselen dallarıyla. Sonra beklenmedik yıldırımların, ağır bir deli poyrazın ,
yalnızlıkla kendini unutan şaşkın bir çobanın ateşi ile devriliveren koca
sedirleri, ardıçları geçiyoruz. Dağlarımızın da yüreklerine bombalar düşmüş, dağlarımızın da
yollarına tomalar çıkmış, dağlarımızada da baskınlar talan etmiş ortalığı.
Kuruyan koca gövdeleri yıkım yerlerine döndürmüş ortalığı koca ardıçlar;
bombalanan şehirlerimiz gibi…
Kara günlerin kara düşüncelerine meydan okuyan sedirler yeşilin kendine özgü serinliğini serpiyor yüreğimize. Hele de yalçın kayalar içinde kök bulup, kayalar arasından dimdik fırlayan sedirler ayrı bir umut oluyor. Sonra toy sedirler doldurmuş boşluklarımızı. Yumuşak dikenleri, sarı-yeşil yumuşacık iğne yaprakları ile fidan sedirciklerimiz. Gençleşiyor , dinamikleşiyor ormanımız. Bizim de yitip giden değerlerimizin gölgesinde yetişen gençlerimiz umut geleceğimize bu kara günlerde. Ne zaman son bulacak tutuklamalar, baskınlar, saldırılar; ağaçların başkanı var mı? Bu hale dayanamazken o halin ağır baskısını, akıl almaz uygulamalarını daha ne hale kadar taşıyacağız?.. Korku salmaksa amaç yüreklere, bizler: “Acıyı Bal Eyledik/
acıyı bal eyledik /
sıratı yol eyledik /
geldik bugüne /
ekilir ekin geliriz /
ezilir un geliriz /
bir gider bin geliriz/
beni vurmak kurtuluş mu /
kör olasın demiyorum/
kör olma da /
gör beni /(Hasan Hüseyin)
Katran ağaçlarına sarılıyor, katran
kokusunu , ağaçlarımızın dinginliğini dolduruyoruz hücrelerimize. Dört kişi
çevreleyebiliyoruz el ele kocaman gövdelerini sedirlerin, sevgilerimizi
bırakıyoruz.
Yemek molamız dağlar arasını mesken
edinmiş bir çoban yerleşkesinde. Pardılarla çit çevrilmiş, ardıç kabukları ile
damlar, su gereksinimi için de bir havuzcuk yapılmış. Bahçede meyve ağaçları,
selviler yarı dökülen yaprakları ile hazan renginde. Kupkuru ya ortalık, su yok çeşmeciklerimizde. Ardıç
kuşlarımız çok yoruluyorlar su bulabilmek için. Ardıç ağaçlarımızın çoğalmasını
isterken, onları yok ettiğimizi görmek istemiyoruz. Karşımız İncealiler’den
Zorban’a uznıyor. Sağ yanımız “Onioanda”
antik kentini barındıran Asar tepesi, solumuz zirveye uzanan Erendağ ve eteklerinde
Ceylan, Seki evleri . Artık inişteyiz, yolumuzu kolayladık.
İnişimiz de sedir ağaçlarının
büyüsünde. Yer yer orman yolu, yer yer çoban yolu, patika orman içinde. Sedirler
bitki tüneli oluyor bazen.
Şimdi evler seçiliyor serpilen
ovaya. İncealiler köyüne de yaklaştık. Bahçeler, bahçelerde tatlı sulu elmalar,
güz hasatı ve gün yangısı yüzleri ile karayağız köylülerimiz. Bir teyze
karşılıyor bizi keçilerini koymuş çitlerin içine. Halleşiyoruz, seviniyor,
elinde ne varsa ikram edecek, o kadar zengin gönlü.
Köy merkezinde servislerimiz.
Sürücülerimiz odun ateşinde çaylarımızı da hazır etmişler, yayla serinliğine
demli çayın buğusunu karıştırıyor, keyifli bir
gün gün sonu yaşıyoruz. Gökyüzü berrak maviliğine serpiştirdiği ak bulutları ile ayrı bir görsel şölende. Seki ovası engin, Karabel gizemli, Dereyol
çınarlı renkli, yolumuz ışıklı… Gün batımı ile Fethiye’deyiz. Atiye KAÇAR.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder