27 Mayıs 2014 Salı

ZİRTOV OVASI
Girdev Yaylası –Akdağlar, Erendağı zirve- Girdev Gölü Parkuru
    Telmessos  Dağcıları yaylalarda. Pazar sabahı toplanılıyor ve üç servisle yollara düşülüyor. Yolumuz uzun, acelemiz var. Haydi dostlar…
     Antalya yönünde , üç servis peşpeşe çıkıyor Sarıyer’den Karabel’e doğru. Naldöken’de  dağın karnını deşen asfalt şantiyesi her yerden gözüküyor. Taş tozu  içinde kalmş çam ağaçlarının soluk rengi bahar yeşilliğinde erimiş. Dereyol’da erguvanlar açmaya başlamış. Filizlenen çınarların arasında, beyaz çiçekleri ile öbeklenen dağ çiçekleri arasında mosmor olacaklar çok yakında.
        Seki ovası’ nı bir bıçak gibi kesen Elmalı yolu etrafında tarlalarda yeşilin binbir tonu. Ova dikdörtgenlere bölünmüş, her bir dikdörtgen farklı yeşil. Yeşil sarı, kızıl, mor çiçekler… Biz yükseldikçe Erendağı’na, aşağılarda Seki Ovası büyüyor, tarlalar küçülüyor. Tepelerin arkası da görünüyor, köyler uzanıyor. 
            Temel Köyü geride kalıyor. Yeşiller içinde yayla evleri sahiplerini bekliyor. Bahçelere yayla kokulu sebzeleri büyütecek fidanlar dikiliyor. Şimdi evler de seyrekleşiyor, ardıçlar seyrekleşiyor, aşağıda ovalar birbirine karışıyor. Çobanlar tutmuş dağları, aralıklarla karşımızda çoban evleri. Bin altı yüz metrelerde iniyoruz servislerden. Grubumuz üçe ayrılacak: mangalcılar, yürüyüşçüler ve dağcılar.
             Mangalcılar servislerde devam edecekler. İkinci gruptakiler yürüyecekler. Dağcılar 2690 metreye, zirveye çıkacaklar.  Göl kıyısında buluşacağız yine. Yürüyüşçüleri ve dağcıları sayıyor, ayrılıyoruz.  Ben dağcıların yanındayım. Zirveye çıkacağız, oradan  göl kıyısına yürüyeceğiz.
               Yusuf Bey yürüyüşçülere rehberlik ediyor. Dağcıların rehberi Ali Yakar ile Oğuz Kolak. 
                Grup hemen tırmanmaya başlıyor. Ağaç yok artık, görüş açısı geniş, ip gibi de dizilmeyeceğiz … Dağılıyoruz, serpiliyoruz  dağımızın bağrına. Tırmanış zorluyor, etrafımız büyülüyor. Ağaç yok, çalı yok… öbek öbek gevenler ve çiçekler dolu. Çıtı pıtı sarılar, morlar, pembeler, maviler, akça pakça çiçekler… Yükseklerde papatyaların da pembe açtığına yeni tanıklık edenler şaşkın. Çiçeklere nerede oldukları bile görülmeyen kuşlar eşlikte. Kuş sesleri eşsiz melodilerle çınlatıyor dağları. Bir de  kar birikintileri, kar suları kayalar arasında. Yalçın kaya diplerinde sesler yankılanıyor. Tırmanıyoruz, nefesimiz yetmiyor, iki dur, bir adım at..  Seri yürüyenler zirvede gözüktü, meydan okuyorlar tüm ovalara. Eren’in mezar başına ulaşmak , zirvede bayrak direğine erişmek, kayalarla boğuşmak, nefes nefese kalmak zorlasa da başarıyoruz zoru. Zirvedeyiz…
         Seki Ovası uzanıyor, Kayabaşı  Ovası’nda seralar parlıyor. Elmalı Ovası’na kadar tüm tepe arkaları ortada şimdi. Tepeden bakıyoruz haklı bir gururla, Fethiye’ye, denize  ulaşma amacındaki tüm yollara ve sulara. Sular  bir  gözüküyor, bir yitiyor taşlar arasında. Gökyüzünde pırıl pırıl bir mavide, beyaz bulutlar. Biz de bulutlara karışıyoruz, bizce kolay inmek şimdi.
          İniş ne kadar zorlar bilemeden,başlıyoruz dönüşe. Ayak tırnaklarımız zorlanıyor.  Karlar avuçluyoruz. Kar şerbeti yemek molasında. Şen şakrağız,  bir de ateşimiz yansa! Yorguluğa türkülerimiz de eşlik ediyor. Yayla türküleri, Yörük türküleri. Eren, sizler için  söylüyoruz:

ALA KEÇİ
Ala keçim çift doğurdu
Bol ettik sütü yoğurdu
Gönlümde hülyalar kurdu
Ana beni eversene
                 Toprağı kat kat çevirdim
                 Nice nice hâle girdim
                 Güveli urba diktirdim
                Ana beni eversene
Bakır kaplar kalaylansın
Şu odada üç  mum yansın
Uyuyan bahtım uyansın
Ana beni eversene
                 Kilimimiz halımız var
                Oğul oğul balımız var
                Ay boynuzlu malımız var
                Ana beni eversene
Yeşil küncüm dal dal oldu
Çocukluğum hayal oldu 
Bu yıl bana bir hal oldu
Ana beni eversene
                 Şükür gitti bizden darlık
                Gelin olmak bahtiyarlık 
                Olmaz olsun şu bekarlık
                Ana beni eversene.
                Baba beni eversene
           Aşağıda Girdev Gölü nazlı nazlı , asil uzanıyor yeşiller arasında.Aralarda çobanların yaşam yerleri, yeşiller içinde koyunlar…  Biraz daha yaklaşıyoruz, göl  görünümü karşısında yemek daha bir başka dünylara taşıyor bizi. Bölüşüyoruz azıklarımızı, karlara koşuyoruz. Pekmez getirenler var , “ kar şerbeti de yiyoruz buz gibi…
         “Etrafı dumanlı, ortası çimenli, kırk kurnalı, üç turnalı zirzop yaylası” diye adlandırılan Girdev Yaylası:
                 Girdev’in  Osmanlı zamanındaki adı, ZİRTOV ovası . Burası süvari  atların  yetiştirilme yeri.  Girdev Yaylası, ilk çağlardan beri kullanılıyor. Likya kentlerinden özellikle Oinoanda ve Tlos halkı, yazları buraya göçüyor.. Yaylanın antik dönemlerdeki adı Kedrebata, Kirdeva ve Girdev'e dönüşmüş. Gölün batı ve güney kıyılarında bazı lahit kapakları,  duvar kalıntıları görülüyor .
       Yayla, ortalama 1730m  yükseklikte ve ortasında  oldukça sığ bir göl , Girdev Gölü. Göl alanı yaklaşık 3,5 km2, çevresi 10km kadar. Göl baharda eriyen kar suyuyla doluyor. Birkaç yıl öncesine kadar yazın, ağustos'ta, tamamen kururmuş. Burası kuşların göç yolları üzerinde olduğu için, doğal yaşamın korunması amacıyla su tutulmaya başlanmış. Gölün Kuzey ucuna su tutma amacıyla bir set yapılmış ve göl kontrollü olarak deşarj ediliyor.
            Girdev Gölü’ne araçla ulaşmak için üç yönden yol var. Gölün batısını boydan boya Erendağı sınırlıyor, buradan geçit yok. Doğudan Elmalı köylerinden Yuva ve Kuzuköy arasından; Güneyden Gömbe-Akçay arasından; Güneybatıdan Fethiye-Burdur yolundan ayrılarak Bayır ve Çökek köylerini üzerinden  ulaşılıyor. Ama tartışmasız en uygun yol kuzeyden, Seki üzerinden Temel köyüne; Temel’den Girdev'e ulaşılan yol. Elektrik gelmiş, yapılaşma artmakta.Bu da doğal denge açısından, kuşların göç yolu olması bakımından kaygı verici.”

               Oğuz Bey  haberleşiyor Yusuf Bey’le. Saat epey ilerledi. Hemen yola çıkacağız. Göl kenarını buluyoruz; gruplar birleşmiş, yolculuk hazırlanmış. Toplu fotoğraf çekiliyoruz. Göle daha yakından bakmayı bir başka geziye erteliyor, dönüşe geçiyoruz.. Temel’de kahvede yorgunluk çaylarımızı içeceğiz.
            Temel Köyü kahvesi  tam yayla kahvesi. Çınarı, buraya özgü sultan söğüdü, çağıl çağıl suları ve yayla yanığı; benizleri kanlı canlı halkıyla.Yeşillikler içinde, yer yer köy halkımzla söyleşerek çaylarımızı içiyoruz. Haftaya görüşürüz, diyoruz birbirimize ve yola koyuluyoruz.
NOT:Telmessos Dağcılık grubu, faaliyetlerini “FETHİYE DAĞCILIK  GRUBU” adıyla sürdürecektir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder