BULUTLARA DOĞRU
Arsa, Kaynarca, İkizcik,
Akdağ Parkuru, 1920 metreye, 8.50 km.
Mutsuz, kırgın, hüzündeyim 13
Mayıs’tan beri. Gittikçe artan bir kırgınlık. Okumaya, dinlemeye, izlemeye
dayanamıyor, izlemekten kaçınmıyorum. Ayrıntıyla öğrenmeli, acının paylaşımcısı olmalıyım.
Pazar sabahı Telmessos Dağcılık yürüyüşçüleri de aynı
hüzünle toplandı. Günlük yaşam sürmekte. Söyleşilere hemen “Soma “ katılıyor.
Ekip tamamlanıyor, üç servisle çıkılıyor yola. Özgürler çoğalmış, mutluyuz
gençlerimizle.
Zorlar ovasında ekinler sararmış, yaz
sıcaklarını müjdeiyor. Bu yıl “baharı görmeden yaz geldi” demiyoruz. Kışı görmeden
hep baharı yaşadık. Kış yoktu, yaz nasıl geçer bilemiyorum ; ancak kavurucu
sıcaklara hazır olmalıyız diye düşünüyorum. Bir de su arayacağız.
Saklıkent kavşağından Kadıköy ve
Döğer’i geride bırakıyor, Akdağ eteklerinde Bağlıağaç’tan Arsa’ya doğru yükseliyoruz. Döğer ovası
uzanıyor Kemer’e kadar. Eşen Çayı bölüyor ovayı, dağlar ardından kıvrıla döne
uzamakta.
Arsa yemyeşil. Baharı yaşamakta
daha. Asmalar filiz yeşilleri ile göz alıyor.
Öyle verimli topraklar ki… Sürülü bir tarla kenarında Kerim Abi: “Toprağa
yatsam ben bile filizlerim sabaha!” diyor Özer’e.
Kaynarca Cami tepeden seyirde. Bin yüz metre
yükseklikteyiz. İki binlere çıkacağız. Çeşmelerin önünde iniyoruz servislerden.
Buz gibi su kendimize getiriyor bizi. Yürüyüş de başlıyor. Orman girişinde, çam
ağaçlarına bir afiş asılmış. Tüm yüreğimizle desteklediğimiz bir pankart:
“BAĞLIAĞAÇ, ARSA, KAYADİBİ KÖYLÜLERİ
DİYOR Kİ: SUYUMUZA ORMANIMIZA DOKUNMA” Orman içinde bir slogan tek başına,
kutluyorum köylülerimizi. Bin üç yüz
elli metre ile başladık yürümeye.
Yaylalarda su başları: koca
çınarlar, çağıl çağıl su sesleri… Kaynarca da Arsa’nın yukarılarında bir su
kaynağı. Akdağ’ın kar suları çıkmakta
göz göz yarpuzlar arasından. Şişelerimizi dolduruyor, yayla suyu
içiyoruz kana kana.
Çam ağaçları arasındayız , seri bir tırmanışa geçtik. Bin
beş yüz metre kadar yükseliyoruz , sedirler başlıyor. Sedir ağaçları bir başka
dünyaya taşıyor zihinleri; büyülü, egzotik, görkemli, gizemli… Masallar dünyası
aralanıyor. Başımızı kaldırıyoruz, gözümüz zirvede, bulutlara çakılı. Sedirler,
kayalıklar bir görülüyor, bir kayboluyor.
Şimdi yorulanlar sızlanmaya
başlıyor. Rehberimiz sık sık uyarıyor, meyve molası yanına bir de nefes molası
ekliyor. Küçük molalarla tırmanıyoruz.
Yaylalarımızda bahar çiçekleri
kayalar taşlar arasında. Akça pakça, minik, sarı ,pembe, mor çiçekler. Bir de
korunması gereken orkideler. Orkideler sahilde çoktan tüketti çiçeklerini de
burada yeni açmışlar.
Patikamıza dizilmişiz; asırlık
sedirler, ardıçlar arasında kuş sesleri tatlı bir esintiyle içine alıyor bizi.
Tırmanış da zorluyor gençlerimizi. Az
kaldı , biraz daha… Yükseldikçe daha bir tepeden bakıyoruz Fethiye de gözüküyor dağlar arkasınden puslar içinde
denizi ile. Bir taraf da Seydikemer’den ötelere, yayla dağlarına uzanıyor. Üç
saat sürüyor tırmanış. Bulutlara ulaştık, büyülere karıştık, gözümüzü
alamıyoruz aşağılardan. Yemek molasındayız, gerçekten acıktık , zorlu kayalar
arasında öbekleşiyor, katıklarımızı bölüşüyoruz. Ateşimiz de serin esintinin
titrettiği bedenimizi ısıtıyor. Biraz da dinlenelim.
Koca sedirler, ardıçlar, çektiğimiz
çiçek fotoğrafları, Akdağ’ın tepesi, enginlerde uzanan Döğer Ovası, ovada
kıvrım kıvrım uzanan Eşen Çayı, İkizcik
zirvesi, kayalar, kuş sesleri , keskin
tertemiz esen yel içimizde oluşan göçüğün ateşini söndüremiyor. Aramızda
uçuşuyor madencilerin sözleri, Soma’dan alınan haberler:
“Görülen
odur ki Soma’da göçük altında kalan madenci şehitlerimiz değil, insanlık ve vicdandır.
Katliam, cinayet…
Kader değil çaresizliktir bizi yer
altına indiren.
Şehitlerimizin sayılarını merak edip
duranlara da öfke duyuyoruz! Bir ya da
bin ne fark eder BİZ YILLARDIR ÖLÜYORUZ!"
Sıcak kömür olduğuna dair itirazımız
dikkate alınsaydı zaiyat bu kadar çok olmayabilirdi…
… Dolayısı ile felaket riskini artıran şey, katliamı ortaya çıkaran şey,
devlet ile şirket arasındaki ticaret anlaşması ve devletten gelen talep ile üretimin
kontrolsüzce artırılması…
Lütfen sayın iş adamları, kârınızın
çok değil %10 unu ayırarak Şili’de ki gibi yaşam odaları oluşturunuz. Bunun
için kanuni zorunluluk yok diyerek kaçmanızı gerektirecek bir durum söz konusu
değil. Bu dünyadaki en değerli şey insan hayatıdır. Lütfen…”
Konuşuyoruz; pişkin
pişkin açıklama yapanları,
tomaları, ÇHD avukatlarına sıkılan biber gazlarını, imzalatılan kağıtları,
saldırıları, denetimsiz denetimleri,
susturulan insanları… İçimiz yanıyor. Polis
göz açtırmıyor hiçbir yerde. İstanbul, İzmir, Antalya’da Somalı Madenciler için yürüyen binlere
yapılan saldırılar… Faşizm kol geziyor…
Bizi üzen bu sömürü düzeninde, hala hiç
yere insanların kırılmasıdır.. Umudumuzu yitirmemeliyiz…
Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak…
Dönüşümüz
başlıyor. İnişimiz daha kolay ve seri olacak. Yavaş yavaş tırmanırken
koştururcasına iniyoruz. İndikçe ısınıyor, ceketleri atıyoruz. Hava serin.
Çıkarken hayran olduğumuz ağaçları tek tek sayarak, dokunarak, koklayarak, kuş
seslerini dinleyerek. Kaynarca’da su başında keyif için kalan arkadaşlar
beklemekte buz gibi suların ve koskoca çınarın eşliğinde. Suyu gördüm ya
dayanamıyorum: “Haydi , buz gibi suda durma yarışı, yapalım…”
Çıkarıyoruz pabuçlarımızı. Suda
durmak ne mümkün? Su buz ,ayaklar buz, çığlık çığlığa dalıyoruz; çıkıyoruz.
Sami, Engin, Bahadır, kutluyorum sizi. Kerim Abi eski toprak. Yürekli kadınlar - Aysun, yarış olunca hemen sıvadın
paçaları…- öncüydük soğuk sulara dalmada…
Grubumuza teknik bilgileri ile katkı
sunan Bahadır’a, çekimleri ve görsel sunumları için Engin’e hepimiz adına sağ
olun, diyorum.
Toplandık yine, Kaynarca Cami’sinin
yanında. Köy kahvelerini ziyaret etmeden olmaz. Ortak olmalıyız yaşamlarına da
dağlarımızın, köylerimizin. Çobanlarımız bekliyor yollarımızı, köylülerimiz de
beklesin. Arsa köy kahvesinde de hem
söyleşiyor hem sıcak çaylarımıza katıyoruz yorgunluğumuzu. Yollara düşüyoruz yeniden. Evlerimiz
bekler bizi… Atiye KAÇAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder