LİKYA
UYGARLIĞI -PATARA
(Akbel-
Delikkemer- Patara parkuru. Likya yolu)
Telmessos Dağcılık yürüyüşçüleriyiz. Bu
pazar erken düşmeliyiz yollara: tarihi , denizi, yeşili bir arada yaşayacağız,
yolumuz uzun. Heyecanlıyım yine her zamankinden daha çok. İki haftadır uzak
kalmışım dağlarımdan, grubumdan; daha bir kıpır kıpır içim.
Gençleri görmek de katlıyor keyfimi.
Erken tanıştıkları için doğa ile, kıskanıyorum onları… İyi ki aramızdasınız Gözde, Burçin,
Eren … Ne güzel ettiler değil mi Nuray… Üç servisle yollardayız. Sayıları
tutturdu sanırım rehberimiz…
Geçen sene mart ayının sonunda Patara’daydık. Azanlarla
sapsarıydı dağ taş. Bu sene nasıl bir renk bekliyor bizi? Makiler büyülü
Akdeniz’e nasıl uzanıyor
Torosların batı ucundan? Hani biz denizi görelim diye bodur kalmıştı ya
çalılar…
Antalya yolundayız. Seydikemer’i
geride bırakıp sahil youna dönüyoruz.
Alaçat’ı geçiyoruz. Mevsim yaza dönmüş, tarlalarda hasat başlamış.
Hayvan yemi olmak üzere ekilen yulaf, arpa ve fiğler biçilmekte. Seralar da
aralanan camlarından domateslerini gösteriyor kırmızı kırmızı. Toprağın daha
bir kuru olması amansız yaz sıcaklarının
habercisi. Yolumuz uzayıp gider kıvrım kıvrım. Akbel’ de Likya yolları levhaları önünde
iniyoruz servislerimizden, Delikkemer levhası nı izliyor, Akdeniz’e yöneliyoruz.
Hava kapalı, esintili ; gökyüzü gri ;
yeşiller koyu; manzara eşsiz… Çalılar arasında çiçekler içinde dizilmiş, boncuk
olmuşuz Torosların bağrına… Likya Yollarına bin kez daha hayranız. Bu gün de su kanalına, su kemerine bin bir kez hayran kalıyoruz. Yolumuz asırlar
öncesinin tekniği ile döşenmiş su kanalı ile kesişiyor yer yer.Kanal içinde
yürüyoruz bazen. Kayalar özenle oyulmuş, taşlar özenle yerleştirilip sıvanmış
ve yirmi iki kilometrelik bir su yolu
oluşturulmuş. Dağları düz eden asırlara meydan okuyan insan emeğiyle. Meyve
molası için acele ediyoruz, molamız Delikkemer’de olacak. Sağ tarafımızda sera
denizi Ova’nın. Sol tarafımız Akdenize uzanan makiler.
Birden uzanıyor özenle örülü
taşları ile Delikkemer önümüzde. Suyu bir tepeden öbürüne taşıyan koca bir
duvar. Başlangıçta beş yüz metre imiş. İki yüz elli metre kadarı ayakta şimdi.
Yüz metrede de bir bölümü yıkılmış. Yıkıntısını fark ettirmeden yay gibi
uzanmakta. Suyu taşıyan kanala şaşmamak elde değil. Yüzyıllar öncesinin tekniği
ile koca kayalar ince ince işlenmiş, oyulmuş birbirini tamamlayan boru şekline
getirilmiş. Özel tekniklerle de sıvanıp suyun akışı sağlanmış. Kaç deprem
gördü, kaç sel suyuna meydan okudu, kaç savaş geçirdi? Koca koca taş blokların işlenip yerleşmesinde kaç
insan emeği, yüreği, canı var kimbilir.
“Patara
antik kentinin su gereksinimini karşılayan ana kaynak günümüz Bodamya/İslamlar
köyü sınırlarında yer almaktadır. Buradaki
kaynak sular , kemerler, pişmiş toprak su boruları, üstü taş örgülü ya
da açık kanallardan oluşan 22.5 kilometrelik bir su yolu ile Patara’ya
ulaştırılmıştır. Suyun kent içine
dağılımı özel yapılan Maslaklarla sağlanmıştır.”
Tarihe yolculuk ederken molamız
da tamamlanıyor. Ekibimiz toplanıp fotoğraf çekiliyor. An’ı kayıtlamamız
gerekiyor. Yola koyuluyoruz tekrar. Yabancı konuklarımız da var yürüyüşçü..Likya
yollarında her zaman yürüyüşçülerle karşılaşabilirsiniz. Kimi zaman tek tük,
kimi zaman grup grup yabancılar yürüyor en çok. Bu da üzüyor doğal ki beni. Bu
güzellikleri öncelikle güzel yurdum insanı yaşamalı. Şimdi ulaşım noktamız :
Patara Antik Kenti.
Hava serin, rüzgarlı; deniz köpüklü,
çalkantılı. Yürüyüş keyifli. Patara kent kalıntıları başlıyor yavaş yavaş. Kent
daha aşağılarda; deniz ötelerde. Dağ taş çiçekli. Azanlar sarı çiçeklerini
yeşil meyvelere bırakmış. Dağlar açık yeşille azanları sergiliyor. Aralarda
katırkuyrukları top sarılar. Yol kenarları mor çiçekleri ile kahve dikenleri
dolu. Patara; Tiyatrosu, Meclis binası , Zafer Kemeri , Hamamı, Zafer Yolu , Hurmalığı
ve mezarları ile denizin koynunda.
Restorasyon çalışmaları devam ediyor. Numaralandırılmış taşlar dizili
meydanlarda. Şimdi kalıntılar
arasındayız. Hamza Bey topluyor bizi meclis binasına ve kent ile ilgili bilgi
veriyor, Sağ olsun.
“Patara bir Likya kentidir
Likya birliğinin üç oy hakkına sahip altı kentinden biri ve belki de en
önemlisidir. Likya birliği toplantıları kentte bulunan birliğin meclis
binasında yapılmaktaydı.
Hititçe'de Patar, Likya dilinde Pttara olarak
anılan kentin MÖ 8. yüzyılda var olduğu yapılan kazılar sonucu ele geçen
somut verilerle kesinleşmiştir . İskender'in kuşattığı kentler arasında yer aldığı
bilinir. Roma döneminde de çok önemli bir kent olmuş ve Likya eyaletlerinin
başkentliğini yapmıştır. Patara limanı, hububat deposu ve sevki açısından önem
taşımıştır, Akdenizde bulunan üç hububat deposundan biri (Granarium) burada
bulunmaktadır. Bizans döneminde de gelişmesini sürdüren kent, hıristiyanlarca
da önemli sayılmıştır. 400 metre genişliğinde ve 1600 metre derinliğindeki
Patara limanının kumla dolmaya başlaması
Patara’nın giderek önemini yitirmesine neden olur. Rüzgarın savurduğu
kumlar zamanla kenti de büyük ölçüde örter. Bugün kentte görülebilecek
kalıntıların bir dabölümü kumlar altında. Ancak son yıllarda yapılan arkeolojik
kazılarla kent, üzerini örten kumlarn arınmaya başlamıştır.
Gelemiş köyünden
2 km sonra yol kenarında kalıntıların en
görkemlilerinden Roma Zafer Takı görülür. Zafer takı, M.S. 1. yüzyıl sonlarında yaptırılmıştır. Tepeye doğru Bizans bazilikası ve kutsal alanlar
bulunmaktadır. Tiyatro tepenin yamacındadır. Tiyatronun yaslandığı tepede büyük
bir sarnıç ile bir anıt mezar bulunmaktadır. Eski liman şimdi sulak alan
durumundadır.
Patara Kazıları 1988-2008 yılları arasında T.C. Kültür ve Turizm
Bakanlığı adına Prof. Dr. Fahri IŞIK, 2009 yılından itibaren de Prof. Dr.
Havva Işık başkanlığındaki bilimsel bir ekip tarafından sürdürülmektedir.
Tiyatroda sesimizi kontrol ediyoruz. Kaç kişilik olduğunu tartışıyoruz. Altı bin kişilik olması şaşırtmasın bizi.
Meclis binası yine güzel yurdumun demokrasisini anımsatıyor. Demokrasiyi
satılan seçmenlerle; çalınan sandıklarla, trafolara giren kedilerle yapılan
seçimlerle yaşamaya çalışırken Likya Uygarlığının en önemli özelliklerinin
bilinen ilk demokratik birlik olduklarını aklımız almıyor. Kimmiş Likyalılar:
Kökenleri ve isimleri ilgili birden çok efsane
var elbet. Hint-Avrupa kökenli bir dili konuştuklarından Asya
kökenlioldukları, Heredot kaynaklarından da Grek soylu olmayan Girit
halkından olduklarını öğreniyoruz İ Ö 7. yy' ın ilk yarısında yerel bir krallık
kurdular. Ancak esas akılda kalması gereken ,
tarihte bilinen ilk demokratik birlik olmalarıdır. Yönetimi hakkında edinilen bilgilere göre birlik önemli –önemsiz
toplam 23 şehirden oluşuyor. Günümüze kadar da dayanabilmiş, en büyük altı
şehir olan Xanthos, Patara,
Pınara, Tlos, Myra ve Olympos ‘un 3’er oy hakkı bulunurken, daha önemsiz ve
küçük şehirlerin 1 ya da 2 oy hakkı varmış. Likyalılar Antalya ve Fethiye arasında yayıldıkları
bölgenin jeopolitik önemi- ve tabii eşsiz doğası ve farklı şehirlerden bir
araya gelmiş olmalarına rağmen ortak bir kültür yaratmış ve var oldukları
sürece bunu paylaşıp yaşatmışlardır.
Zafer
yolunda sütunlar rasındaki sular çekilmiş hemen hemen . Geçen sene sular altında olan yol kupkuru.
Bataklıkta sular azalmış. Koyunlar, kuzular, inekler seyirde. Bakalım kuraklığı nasıl karşılayacağız? Deniz fenerini de görüyor, tepeden denizi ve
korsan gemilerini gözetliyoruz. Zihnimiz mutlu, gönlümüz dolu, ayaklarımız
sızılı inceden inceye. Hurmalık ayrı bir gizemli. Zafer Takı’nda servislerdeyiz
artık. Yağmur da başlıyor çisil çisil. Yollar, bağlar, bahçeler arınıyor tüm
tozlarından. On sekiz kilometre yürümüşüz bu gün. Bir de türkü tutturabildik mi
, keyfimiz tamam demektir.Atiye KAÇAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder