10 Mayıs 2014 Cumartesi

LİKYA UYGARLIĞI -PATARA
(Akbel- Delikkemer- Patara parkuru. Likya yolu/4 Mayıs 2014)   
       Telmessos Dağcılık yürüyüşçüleriyiz. Bu pazar erken düşmeliyiz yollara: tarihi , denizi, yeşili bir arada yaşayacağız, yolumuz uzun. Heyecanlıyım yine her zamankinden daha çok. İki haftadır uzak kalmışım dağlarımdan, grubumdan; daha bir kıpır kıpır içim.
           Gençleri görmek de katlıyor keyfimi. Erken tanıştıkları için doğa ile, kıskanıyorum  onları… İyi ki aramızdasınız Gözde, Burçin, Eren … Ne güzel ettiler değil mi Nuray… Üç servisle yollardayız. Sayıları tutturdu sanırım rehberimiz…
            Geçen sene  mart ayının sonunda Patara’daydık. Azanlarla sapsarıydı dağ taş. Bu sene nasıl bir renk bekliyor bizi?  Makiler büyülü  Akdeniz’e  nasıl uzanıyor Torosların batı ucundan? Hani biz denizi görelim diye bodur kalmıştı ya çalılar…
         Antalya yolundayız. Seydikemer’i geride bırakıp sahil youna dönüyoruz.  Alaçat’ı geçiyoruz. Mevsim yaza dönmüş, tarlalarda hasat başlamış. Hayvan yemi olmak üzere ekilen yulaf, arpa ve fiğler biçilmekte. Seralar da aralanan camlarından domateslerini gösteriyor kırmızı kırmızı. Toprağın daha bir kuru olması amansız  yaz sıcaklarının habercisi. Yolumuz uzayıp gider kıvrım kıvrım.  Akbel’ de Likya yolları levhaları önünde iniyoruz servislerimizden, Delikkemer levhası nı izliyor, Akdeniz’e  yöneliyoruz.
          Hava kapalı, esintili ; gökyüzü gri ; yeşiller koyu; manzara eşsiz… Çalılar arasında çiçekler içinde dizilmiş, boncuk olmuşuz Torosların bağrına… Likya Yollarına bin kez daha hayranız. Bu gün  de su kanalına, su kemerine  bin bir kez hayran kalıyoruz. Yolumuz asırlar öncesinin tekniği ile döşenmiş su kanalı ile kesişiyor yer yer.Kanal içinde yürüyoruz bazen. Kayalar özenle oyulmuş, taşlar özenle yerleştirilip sıvanmış ve yirmi iki kilometrelik bir su  yolu oluşturulmuş. Dağları düz eden asırlara meydan okuyan insan emeğiyle. Meyve molası için acele ediyoruz, molamız Delikkemer’de olacak. Sağ tarafımızda sera denizi Ova’nın. Sol tarafımız Akdenize uzanan makiler.
                 Birden uzanıyor özenle örülü taşları ile Delikkemer önümüzde. Suyu bir tepeden öbürüne taşıyan koca bir duvar. Başlangıçta beş yüz metre imiş. İki yüz elli metre kadarı ayakta şimdi. Yüz metrede de bir bölümü yıkılmış. Yıkıntısını fark ettirmeden yay gibi uzanmakta. Suyu taşıyan kanala şaşmamak elde değil. Yüzyıllar öncesinin tekniği ile koca kayalar ince ince işlenmiş, oyulmuş birbirini tamamlayan boru şekline getirilmiş. Özel tekniklerle de sıvanıp suyun akışı sağlanmış. Kaç deprem gördü, kaç sel suyuna meydan okudu, kaç savaş geçirdi? Koca  koca taş blokların işlenip yerleşmesinde kaç insan emeği, yüreği, canı var kimbilir.
“Patara antik kentinin su gereksinimini karşılayan ana kaynak günümüz Bodamya/İslamlar köyü sınırlarında yer almaktadır. Buradaki  kaynak sular , kemerler, pişmiş toprak su boruları, üstü taş örgülü ya da açık kanallardan oluşan 22.5 kilometrelik bir su yolu ile Patara’ya ulaştırılmıştır. Suyun kent içine  dağılımı özel yapılan Maslaklarla sağlanmıştır.”
            Tarihe yolculuk ederken molamız da tamamlanıyor. Ekibimiz toplanıp fotoğraf çekiliyor. An’ı kayıtlamamız gerekiyor. Yola koyuluyoruz tekrar. Yabancı konuklarımız da var yürüyüşçü..Likya yollarında her zaman yürüyüşçülerle karşılaşabilirsiniz. Kimi zaman tek tük, kimi zaman grup grup yabancılar yürüyor en çok. Bu da üzüyor doğal ki beni. Bu güzellikleri öncelikle güzel yurdum insanı yaşamalı. Şimdi ulaşım noktamız : Patara Antik Kenti.
           Hava serin, rüzgarlı; deniz köpüklü, çalkantılı. Yürüyüş keyifli. Patara kent kalıntıları başlıyor yavaş yavaş. Kent daha aşağılarda; deniz ötelerde. Dağ taş çiçekli. Azanlar sarı çiçeklerini yeşil meyvelere bırakmış. Dağlar açık yeşille azanları sergiliyor. Aralarda katırkuyrukları top sarılar. Yol kenarları mor çiçekleri ile kahve dikenleri dolu. Patara; Tiyatrosu, Meclis binası , Zafer Kemeri , Hamamı, Zafer Yolu , Hurmalığı ve mezarları  ile denizin koynunda. Restorasyon çalışmaları devam ediyor. Numaralandırılmış taşlar dizili meydanlarda.  Şimdi kalıntılar arasındayız. Hamza Bey topluyor bizi meclis binasına ve kent ile ilgili bilgi veriyor, Sağ olsun.      

“Patara bir Likya kentidir  Likya birliğinin üç oy hakkına sahip altı kentinden biri ve belki de en önemlisidir. Likya birliği toplantıları kentte bulunan birliğin meclis binasında yapılmaktaydı.
Hititçe'de Patar, Likya dilinde Pttara olarak anılan kentin MÖ 8. yüzyılda var olduğu yapılan kazılar sonucu ele geçen somut verilerle kesinleşmiştir . İskender'in kuşattığı kentler arasında yer aldığı bilinir. Roma döneminde de çok önemli bir kent olmuş ve Likya eyaletlerinin başkentliğini yapmıştır. Patara limanı, hububat deposu ve sevki açısından önem taşımıştır, Akdenizde bulunan üç hububat deposundan biri (Granarium) burada bulunmaktadır. Bizans döneminde de gelişmesini sürdüren kent, hıristiyanlarca da önemli sayılmıştır. 400 metre genişliğinde ve 1600 metre derinliğindeki Patara limanının kumla dolmaya başlaması  Patara’nın giderek önemini yitirmesine neden olur. Rüzgarın savurduğu kumlar zamanla kenti de büyük ölçüde örter. Bugün kentte görülebilecek kalıntıların bir dabölümü kumlar altında. Ancak son yıllarda yapılan arkeolojik kazılarla kent, üzerini örten kumlarn arınmaya başlamıştır.
        Gelemiş köyünden 2 km sonra yol kenarında  kalıntıların en görkemlilerinden Roma Zafer Takı görülür. Zafer takı, M.S. 1. yüzyıl sonlarında yaptırılmıştır. Tepeye doğru  Bizans bazilikası ve kutsal alanlar bulunmaktadır. Tiyatro tepenin yamacındadır. Tiyatronun yaslandığı tepede büyük bir sarnıç ile bir anıt mezar bulunmaktadır. Eski liman şimdi sulak alan durumundadır.
           Patara Kazıları 1988-2008 yılları arasında T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı adına Prof. Dr. Fahri IŞIK, 2009 yılından itibaren de  Prof. Dr. Havva Işık başkanlığındaki bilimsel bir ekip tarafından sürdürülmektedir.
          
        Tiyatroda sesimizi kontrol ediyoruz. Kaç kişilik olduğunu tartışıyoruz.  Altı bin kişilik olması şaşırtmasın bizi. Meclis binası yine güzel yurdumun demokrasisini anımsatıyor. Demokrasiyi satılan seçmenlerle; çalınan sandıklarla, trafolara giren kedilerle yapılan seçimlerle yaşamaya çalışırken Likya Uygarlığının en önemli özelliklerinin bilinen ilk demokratik birlik olduklarını aklımız almıyor. Kimmiş Likyalılar:
 Kökenleri ve isimleri ilgili birden çok efsane var elbet. Hint-Avrupa kökenli bir dili konuştuklarından Asya kökenlioldukları,  Heredot kaynaklarından da Grek soylu olmayan Girit halkından olduklarını öğreniyoruz İ Ö  7. yy' ın ilk yarısında yerel bir krallık kurdular. Ancak esas akılda kalması gereken , tarihte bilinen ilk demokratik birlik olmalarıdır. Yönetimi hakkında edinilen bilgilere göre birlik önemli –önemsiz toplam 23 şehirden oluşuyor. Günümüze kadar da dayanabilmiş, en büyük altı şehir olan Xanthos, Patara, Pınara, Tlos, Myra ve Olympos ‘un 3’er oy hakkı bulunurken, daha önemsiz ve küçük şehirlerin 1 ya da 2 oy hakkı varmış.  Likyalılar  Antalya ve Fethiye arasında yayıldıkları bölgenin jeopolitik önemi- ve tabii eşsiz doğası ve farklı şehirlerden bir araya gelmiş olmalarına rağmen ortak bir kültür yaratmış ve var oldukları sürece bunu paylaşıp yaşatmışlardır.

       Zafer yolunda sütunlar rasındaki sular çekilmiş hemen hemen .  Geçen sene sular altında olan yol kupkuru. Bataklıkta sular azalmış. Koyunlar, kuzular, inekler seyirde. Bakalım  kuraklığı nasıl karşılayacağız?   Deniz fenerini de görüyor, tepeden denizi ve korsan gemilerini gözetliyoruz. Zihnimiz mutlu, gönlümüz dolu, ayaklarımız sızılı inceden inceye. Hurmalık ayrı bir gizemli. Zafer Takı’nda servislerdeyiz artık. Yağmur da başlıyor çisil çisil. Yollar, bağlar, bahçeler arınıyor tüm tozlarından. On sekiz kilometre yürümüşüz bu gün. Bir de türkü tutturabildik mi , keyfimiz tamam demektir.Atiye KAÇAR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder