28 Kasım 2017 Salı

ÇAMLAR  PÜRENLER
KİRME  - YAĞLI - YAYLA KABAK - FARALYA-26 .11.2017 / 14km
             Pazar keyfi erken başlıyor, kış geliyor ya gün doğumu ile yollardayız. Sabah açıyorum pencereyi, yavaş yavaş ışısın gün. Servis bekliyor, sekiz buçukta Eski Fethiye Lisesi karşısında, Mercan Pastanesi önündeyiz.Sevinçle kucaklıyorum yürüyüş dostlarımı. Yeni yürüyüşçülerimiz de var. Hoş geldin Nimet, Selim, hoş geldiniz Hatice, Bilge, Mustafa Kemal Bey.
       Rehberimiz Yusuf Çilengir son kontrollerinde, Sami Nimet’i arıyor, telefonu yanıt vermiyor, derken sabah telaşı sonrası yola çıkıyoruz. Sabahtan başlıyor kahkahalar.
      Ovacık’tan aşıyoruz ya, güzelim Akdeniz açılıp uzanıyor ebruli,  başka dünyalara taşıyoruz zihnimizi. Bir yanımıza Babadağ’ın heybetini, bir yanımıza Ölüdeniz’in maviliğini alıyor, Kelebekler Vadisi seyri ile Kirme yolunu buluyoruz. Kirme evleri sırtını Babadağ eteklerine yaslamış sabah mahmurluğunda denize karşı. Sonbahar kızıllığında, çınarımızın dibinde iniyor, çam ağaçları arasında patikamıza dalıyoruz. Arife  sağa sola kayıyor, çıntar peşinde. Gerçekten çıntar buluyor  Ali, Kadir Saliha… Öğleyin ateşte pişen  çıntar kebabı da yiyeceğiz.
         Karşımızda dimdik dağ, sağımızda puslu ufkuyla deniz. Zorlu bir tırmanış başlıyor, tarihin derinliklerinden getirdiği  izleri ile Likya yollarındayız. Yerler nemli, çam pürçekleri ile yumuşacık.  Ot , toprak  ve mantar küfü kokusu ile oksijen sarhoşluğunda, zikzaklarla  yürüyoruz. Kayaların yol verdiği geçitlere ulaşıyoruz.  Sandalların kızıllığı makilerin sarılığı çam ormanının acı yeşili birbirine karışıyor. Dik yalçın kayalara tutunan koca ağaçlar şaşırtıyor. Tepeleri aşıyor bin üç yüz metre yüksekliklere kadar yürüyoruz. Domuzlar eşelemiş toprağı yeni sürgünler verecek endemik bitkilerimiz. Sami her bitkiyi tanıtıyor Nimet ile Selim’e. İstanbuldan yeni gelmişler, tanısınlar toprağımızı.Sıklamenler, yontraşlar, sakız çiçekleri, çitlembikler, en önemlisi de sandal ağaçları, dağ çileği meyveleri.          
             Tepeler arasında düzlükler, yaylalarımız başlıyor.  Yağlı, sıra sıra dikilmiş ahlatları, artık ekilemeyen tarlaları, yıkılmış evleri , koyun ardında karayağız çocukları ile karşımızda. Naylon cadırda soba borusu uzanıyor dumanlı. Ahlat ağacına bağlanan çoban köpeği avaz avaz yıkıyor ortalığı.  Kerim Abi yaklaşıyor, sahibi , Abi dikkat et, uzak dur, ısırabilir , diyor. Hayvanlar sevgiyi, seveni bilir ve sevene zarar vermez. Biz doğa ile, bitkilerle, tüm canlılarla dostuz. Kocaman çoban köpeği ile de sarmaş dolaş oluyoruz az sonra.
         Yağlı’da depremden önce yaşayanlar varmış ,şimdi çobanların asıl yerleşim yerleri Karaağaç köyü imiş. Yağlı da hazine arazisi. Çoban sayısı azalmış. Her sene görmeye alıştığımız çocuklarımız karşılıyor bizi . Okullarını soruyorum hemen, taşımalı okuyorlar, çağdaş bir ülkede çağdışı yöntemlerle.
         Koyunlar, bir iki inek dana ve iki çoban çocuğu ile Yağlı düzlüğüne yayılıyoruz öğle molasında. Ateşler yakılıyor, terimiz kuruyor, çıntarlar közleniyor, Kadir Bey’in  bakır cezvesinde közde kahveler pişiyor, karınlar doyuyor bölüşülen sevgiyle.
           Çamlar arasından yol buluyor, tepeler arasından Faralya’ya  yöneliyoruz. Koca çam ağaçları var yıkılmış, doğa koşullarından mı, kasıtlı mı? Ormanlarımızı koruyamamanın acısı belleğimin bir köşesinde. Derken deniz açılıyor önümüze. Adalar uzanıyor enginlerde  Göcek’e kadar. Sonra iniş başlıyor aynı zikzaklarla. Dağın güney yüzü pürenlerle dolu. Kış başında baharı yaşayan pürenler açmış mora kesmiş çam ağaçlarının dibi. Kar bastırırken yurdumun dört bir yanını baharı yaşatıyor Fethiye dağları. Uzunyurt Orta Mahalle’ye iniyor Koca zeytin ağaçları arasında başka bir görsel şölen yaşıyoruz. Patikamız daha bir yeşil, pelitleri ile pıynarcıkların arasında daha bir yumuşak. Faralya’da dolmuşlarımız bekliyor, sürücülerimiz demlemişler çayımızı. Güzel yurdumuzun ağır koşullarında sağlıklı kalabilmek için bir günümüzü daha doğada yaşamanın mutluluğu sarıyor tümümüzü.
     Yürüyelim dostlar, sağlıklı kalabilmek, bir haftalık güç toplamak için yürüyelim. Dağlarımız bekler bizi tüm güzellikleri ile.
         Katılımcılar: Rehberimiz Yusuf Çilengir, Artçı Cengiz Özberk , Ümit Dilsiz, Zerrin Çilengir, Ulrike – Ali Engin, Catherine Mouraux,  Seval- Gaffar Çit,  Süheyla Coşkun, Rasih Küçükünal, İhsan  Erol,  Fatih Doğan,  Can Eker, Şakir Sarıoğlu,  Beyhan  Yörük, Arife Güven, Ayşe  Mehlepçi, Sami Atik, Ünsal Baha, Emin Demirci,Sefai Güner,  Gönül- Kerim  Gürhan, Mustafa Kemal Yalçın, Nimet- Selim Bulut, Ali Demin, Ahmet Selki, Salim Akardaş, Ayşe Kuşkonmaz, Hatice Kocadağ,  Bilge Gürbüz, Saliha- Kadir Gürol, Duygu Atayan , Emrah Gürol 









        















21 Kasım 2017 Salı



































YAĞMUR YAĞMUR
Üzümlü- Ecebeli- Kızılcaköy- Çayan / 19.11.2017/
       Gece boyunca gök gürültüsü ile yağdı yağmur. Seller aldı ortalığı, yürünmez bu pazar dedi çok kişi. Fethiye Dağcılık her koşulda yürüyor. Arıyorum rehberimizi üst yoldan bineceğim servise.
        08.30’da hareket etti ki servisimiz Mercan Pastanesi önünden,yağmur damlaları arasında yollardayız. Sağlam yürüyüşçüler var ,  yağmur çamur demeyen. Haftalık programa uymuyoruz, Üzümlü’den sonra Ecebeli’nde iniyoruz servislerden yoğun bulutlar arasında, çisil çisil yağmurla.
        Çamlar arasında patikadayız yumuşacık. Köylülerimiz nasıl da bulurlar en kestirme yolları, yüzyılların deneyimiyle. Köyler arası gidip gelirler belki bir eşekle.
        Doğam şaşkın, kış kapıda, mevsim  bahara karışmış. Pürenler çiçek açmış; mosmor gülümsemekte ilkbahar çiçekleri. Dallar yeşil, yağmur damlaları dalları incilemiş. Mantar kokusu toprak kokusuna karışık, dağlar dumanlı…
Biryanım bahar çiçekleri, pürenler
Yüreğimde uçan güvercin,
Bir yanım Mendos’ta kar
Yağmur damlalarında ışıldar bir yanım
Bir yanımda fırtınalar kopar.
Sesimin sessizliğinde çığlıklar.
         Kızılcaköy’de çoban yerleşkeleri, seviniyorum, yağmur ara vermiş, çobanımız ağılların önünde. Kaç hayvanın var, diyorum. Düşüyor yüzü:
      -Azaldı, diyor. 2B arazilerini almak için sattım bir kısmını, dört taksitim kaldı.
       -Satmıyor musun sen arazilerini?
       - Altı çocuğum var benim, toprak satılır mı hiç!
        İçim aydınlanıyor, toprağına sahip çıkan birileri var, seviniyorum. Çocukları yanında olmasa da satmayacak arazilerini, ne mutlu ona. Ramazan Kum , eşi Gülsiye  zeytinleri topluyor gecenin  eskiniyle dökülen.
           Yağmur tıpırtıları ile ayak seslerine karışıyor, öğleye hafifliyor tümden, yavaş yavaş  kesiliyor sonra.
           Öğle molasında ateşi yakıyor, kurunuyor, sıcacık bir ortam kuruyoruz. Takılıyoruz birbirimize, keyfimize diyecek yok. Türkülerle coşuyor, türkülere koşuyoruz. Acımızı da paylaşıyoruz aşımızı da…
            Geyran Dağı eteklerinden Çayan’a dönüyoruz. Ören çayı uzarken sonbahar coşkusundaki ovada, sandal ağaçlarının kızıllığına kanıyoruz. Dağ çilekleri ufacık tefecik, yiyoruz. Çitlembikler mor mor, topluyoruz. Ahlatlar olgunlaşmakta yavaştan.
           Toprak kokusu mantar kokusu yaprak kokusu sarhoşluğu çam pürçekleri  ile kalıyor, koca zeytin ağaçları ile Çayan’a geliyoruz. Yollar nar, portakal, zeytin ağaçları… Bahçelerde sonbahar çiçekleri, kasımpatlar, sarı kızıl yapraklar. Servislerimiz Ören Çayı yanında, semaverde demlenen çayın sıcaklığı  ile bekliyor bizi. Sıralanıyoruz yol boyu elimizde bardaklar, Mehmet ustam harlamakta semaveri, eline sağlık , diyorum yürekten.
       Servisimizdeyiz, Ortaköy’den kanal boyu bahçelerden sonra Üzümlü üzerinden Fethiye’ye dönüyoruz.

Katılımcılar: Rehberimiz Yusuf Çilengir, İhsan Erol, Rasih Küçükünal, Baha Ünsal,Ali Derin, Kadir Gürol, Süheyla Coşkun, Ulrike –Ali Engin,  Ayşe Mehlepçi, Fatih Doğan, Şakir Sarıoğlu, Seval- Gaffar Çit, Ümit Dilsiz

10 Kasım 2017 Cuma

MESENİZ’DE  SONBAHAR
Nif,Yayla Koru,Meseniz,Yürek / 17 km/ 05.11. 2017
      Güzel bir yayladayız bugün. Havamız da güzel, nesemiz de. Yürüyüşçü sayımız artmış. Yeni yürüyüşçüler sevinç kaynağımız oluyor. Doğanın dilini anlamak önemli, doğanın sesini duymak önemli, doğa son çığlıklarında.
           Fethiye Dağcılık 08.30’da toplanıyor eski Fethiye Lisesi karşısında,  Mercan Pastanesi önünde. Duyan gelmiş, kırk kişi olmuşuz. Kadir Bey ailesi epey kalabalık, Ayla ve İsmail Karabulut’lar burada, Şenay Hanım yeni başlıyor yürümeye, Ayşe’miz, Elif, Süheyla, yürüyüş dostlarımız  hazır. Seviniyorum…
       Yolcuları toplayarak geliyoruz  Üzümlü’ye. Üzümlü ovası ve bahçeler sonbahar renkleri ile geride kalıyor, Nif’e ulaşıyoruz. Nif’in üzerinde Taşkıran Dağı eteklerinde başlıyoruz yürümeye. Artçımız Erhan, Umut Dilsiz Bey gezideler yoklar bu hafta. Zerrin Hanım da katılamadı henüz özledik. Rehberimiz Yusuf  Çilengir  önde  şimdi. Keskin bir tırmanış başlıyor vadimizde, sarı yapraklı maki ağaççıkları arasında, çam ormanında. Bulutlar yükseliyor , güneş ısıtıyor, serinlik rahatlatıcı. Nif ormanları çok özel, kalem gibi düz çamlar yükseliyor. Orman içinde arada çevrili bahçeler, birkaç kişi de  çıntar vardır belki diye dolaşıyor. Koru’dan gelmiş köylülerimiz. Keskin oksijen kokusu ile nem kokusu tüm bedenimizde, zihnimiz açık daha açık.
         Yayla Koru evleri yanından geçiyoruz. Issız dingin esrik bir havada yalnızlaşmış yazlıklar, sonbahar hüznünde. Sonbaharın asıl renkleri Mesenizde görülecekmiş. Mesenizde koca çınarlar, çınarların altı büyülü…
         Hangi ağaç söz verebilir yaprağına sonbaharın gelmeyeceğini ? Geldi  işte sonbahar. Yapraklar çırpındı, çırpındı çırpındı;  düştü düştü düştü, Ayaklarımızda  hışır hışır, sarı kuru yapraklar. Hüzün mü desem özlem mi ? Düşler dünyasına yolculuk mu? Evet Meseniz, çınarları  ve su sesleri ile karşılıyor bizi. Özlem duyduğumuz su sesi. İçim sızlıyor kurumuş çoban çeşmelerini görünce. Kuraklık kaygısı dağlıyor yüreğimi. Meseniz’de sular var. Sular çınarlarla, sarmaşıklarla, koca ağaçlarla sarmaş dolaş.  Köy içinden geçerken  çatlamış narlar, kurumuş üzümler bahçelerden sokaklara sarkıyor. Kışı bekliyor artık ağaçlar.  Evler arasından, patikaya geçiyoruz. Bir yanımızda balık havuzlarına can verdikten sonra gürül gürül akan dere. Sağımız solumuz sarı sarı ağaçlarla bahçeler. Nisanda ilkbaharı yaşamıştık çiçeklerle; kasımda sonbahar kuruyan yapraklarla. Yeniden yeniden yeniden yeşerecek umutlar, güzel günlere özlemle.
     Eski değirmen sevimli kenarda terk edilmişliğin hüznünde. Giriyorum değirmenden içeri, dönen taşın sesini çağırıyorum ta eskilerden: Yok !
        Dereyi yüzyıllar ötesinin işçiliğini taşıyan iki taş köprü ile geçiyoruz. Patikamız,  köy yolu, taş köprü ile yeni yola bağlanıyor. Yürek mahallesine doğruluyoruz. Ören Çayı bir gözüküyor, bir kayboluyor tepeler arasında. Meseniz Yürek arası da  taş  döşeme ile oluşturulmuş eski göç yolu. Asfalt yol aşağılarda vadide kıvrım kıvrım.
      Yürek Mahallesi’nde köylülerimiz sonbahar bereketinde. Cevizler seçiliyor, nar ekşileri kaynatılıyor. Köy doğallığını taşıyor, nar ekşisi ve ceviz alıyoruz Rasih  ve  Cengizle, birkaç kişi. Cami yanında servislerimiz. Sürücülerimiz semaverde çaylarımızı hazır etmişler yine sağ olsunlar. Ayşe de elmalı kurabiyeler koymuş yanına , ellerine sağlık. Köy söyleşisi ile toparlanıyoruz, Üzümlü üzerinden Fethiye’ye , evlerimize taşıyoruz tatlı yorgunluğumuzu..
Katılımcılar:Rehberimiz Yusuf Çilengir, Artçımız  İhsan Erol, Rasih Küçükünal, Baha Ünsal,Ali Derin, Emin Demirci, Ayşe Kuşkonmaz, Kadir Gürol, Süheyla Coşkun, Ulrike –Ali Engin, Elif Ayan, Zeliha-Ceyhun Beyazova, Ayşe Mehlepçi, Beyhan Yörük, Fatih Doğan, Arife- Bayram Güven, Tamer Alpgiray, Şenay Hanım, Şakir Sarıoğlu, Seval- Gaffar Çit, Chatrine Mouraux, Hülya- Ayşin Ragıpoğlu, Salim Akdu, Abdurrahman Cengiz, Gül Alkın, Cey Hun, Oğuz Kolak, Cengiz Özberk,  Ahmet Selki, Kadir Gürol, Fatoş Korkmaz,Ali Karacan, ( adını yazamadıklarım eklesinler lütfen)



















25 Ekim 2017 Çarşamba

RENKLERİN DANSI
Karabel- Belarası- Karatepe- İncealiler/ 17 km / 22.10.2017

        Yayla yolundayız bugün.  Karabel’den başlayacağız yürümeye, zor bir parkur. Sabah çıkıyorum yola coşkuyla. Geçen hafta inişte ayak parmakları hasar gören var mı diye düşünüyorum, Hamza eksik dolmuşta, Necla, ayak hasarlı, diyor. Selamlaşıyorum Yusuf Bey ve arkadaşlarla, Ümit’in burnu sarılı, geçmiş olsun.. Gece düşmüş, tansiyon sorunu olmalı üzgünüm.
         Toplanıyoruz Mercan Pastanesinde. Ege maskotumuz olacak, katılmış aramıza. Aile sıcaklığı ile selamlaşılıyor sıcak çaylardan sonra, servislere biniliyor.
         Masmavi bir gök, pırı pırıl bir hava, renkler capcanlı. Çam ağaçlarının yeşiline Dereyol’da kavakların, erguvanların kızıllığı, sarılığı karışıyor.( biz çınara kavak, kavaklara selvi deriz!) İşte diyorum gönlümce, işte sonbahar renkleri. Yayla yolunda mısırcılar boşaltmış ahşap konaklarını. Yalnızlaşmış, ıssızlaşmış banklar, sonbahar hüznüne ortak. Karabel Tüneli çalışmaları, bozmuş yeşili taş ocaklarından sonra. Karabel’in tepesinde, 1300 metrede iniyoruz servislerden, keskin bir yayla ayazı titretiyor bedenlerimizi, hadi bir an önce yürüyelim.
          Sağa çıkıyoruz, tırmanışımız başlıyor. Ardıçlar arasında esrik sonbahar kokuları. Yusuf Bey önde, Ümit artçımız. Ahmet Abiler de başlamış yürüyüşe. Seval Eğitimsen’in dayanışma pikniğine gidemediğinden şikayetçi:Yürümek hareket; ancak zor bugün. 1400 metrelere çıkyoruz, karşımızda Belarası,  Bayır mahalleri sarı sarı bahçeleri ile yeşiller arasında. Belarası yolundan sola döneceğiz. Tahta oluğu ve alafı(yalağı) ile kuşlara, çoban koyun ve keçilerine su veren çeşme başında meyve molamız. Şakir Abi anımsatıyor geçen yıl suyu  bol akıyordu, kesilmek üzere şimdi. Ardıç kuşlarının nesli tükenmek üzere, ardıçlarımızın da sonu tehlikede.
       Yaylalarımızda sonbahar renkleri dansta. Kavaklarımız kavuniçi, kızıl-sarı: selvilerimiz sarı , yeşil-sarı; armutlar, şeftaliler kahve-sarı. İlle de sarı, ille de sonbahar. Önümüze değil, karşı yamaçlara; karşı dağlara çakılı gözlerim. Sonbahar hüznü çöktü gönlüme, yorgunluğum ondan belki. Yürüyüşler yormaz beni oysa. Ayrılıklar, zamansız acılar depreşir günbatımı kızıllığı ile sonbahar renklerinde. Ersin iyi fotoğraflar bu renkleri, Fatih Bey ile, merakla bekleyeceğim.
        Öğle molamızda öbekleşiyor Yörük göçü misali seriyoruz güne terli giysilerimizi. Yan masa ikramları coşku ile bölüşülen sevgi. Tarçınlı zencefilli çaylar, Seval’in meyveli kokteylleri. Ege uzansın dinlensin boylu boyunca, Rasih Bey’le koyu sohbette sonra.
        Tırmanıyoruz, Karatepe’de 1650 metrelerde sedirler karışıyor ardıçlara. Asırlık ardıçlar  arasında tarih öncesi gizemi. Hele  yıldırımlara yıllara dayanamayıp devrilen koca ardıçlar arasında ürkü dolaşıyor doğallıkla. Kar buz ağırlığına dayanamayan dallar yere eğilmiş. Kabuğu soyulmuş ardıçlara bakıyoruz. Dedemin değirmeninin çatısı kiremit yerine ardıç kabukları ile kaplıydı. Gönül de Atlıdere köyündeki eski evlerinin çatısının ardıç kabukları olduğunu söylüyor. Kabuğu soyulan ardıçlar dayanamıyor doğanın karlı buzlu zor koşullarına. Seki ovasını gören zirveyi aşıyoruz 1550 metre, çoban yerleşkesi ovaya doğru uzanmış, çoban var sesleniyorum, adını soruyorum bu yörenin. Sarıbayır, diyor. Bütün ağaçlar sararmış zaten bahçelerde. Adını hüzünlü yaprakların sarısından mı almış?
       Zirve yordu tüm ayakları, engin keyifli şimdi. Orman koyu rengi  ve güzel güzel ağaçları ile serinletiyor gönlümü. Umut oluyor yeni oluşturulan sedir ormanı. Tepeler boyunca uzanıyor kara-yeşilleriyle.Seki ovası uzanıyor tepeleri ile. Yol  buluyor çocukluğumu çağıran Ay dağının dibine gidiyorum gözlerimle. Dağların eteklerine serpilmiş Seki’de Temel’de Ceylan’da Dont’ta, Urluca’da  renklerin dansı. Biz de İncealiler köyüne sarı sarı yapraklar arasına iniyoruz. Güz bereketi taşıyan bahçeler yalnızlaşmış, yazlıkçılar kentlerinin yolunu tutmuş, sarı yapraklar yollarda , bahçelerde  balkonlarda. Kapı pencereler kapalı, yollar yalnız. Köy meydanında, çeşme başında, sarı yaprakları ile dut ağacı altında yapılmış semaverde çaylarımız. Sağ olsun sürücülerimiz, yorgunluğumuz sıcak dost söyleşi ve sıcak çay ile eriyip gidiyor.
      Güne karşı, gün batımı ile Fethiye yollarına düşüyoruz. Gönlümüzce gönülden söylenen türküler eşlik ediyor Seval’in radyoya eşliği ile.
Katılımcılar: Rehberimiz Yusuf Çilengir, Artçı Ümit Dilsiz,Seval- Gaffar Çit, Süheyla Coşkun, Rasih Küçükünal, İhsan  Erol,  Fatih Doğan,  Şakir Sarıoğlu, Ege’miz, Salim Akardaş, Fatoş Korkmaz, Necla Halaçeli, Gönül-Kerim Gürhan, Ahmet Selki, Ayşe Kuşkonmaz, Ersin İlmeç, Mustafa Yavuz, Tamer Apgiray, Ramazan Demir, Ayla Yalçınöz, Elif Ayan, Ahmet Dönmez,Emin Demirci, Murat Çamcı,













18 Ekim 2017 Çarşamba

KÖYLERİMİZ  KÖYLÜMÜZ

Devrent Boğazı –Karaağaç- Alınca – Kabak/ 18 km/ 14.10.2017

       Havalar sıcak gidiyor, deniz bağlantılı yürüyelim. Babadağ sırtlarında deniz enginliği bekliyor bizi.
        Toplanmışız eski Fethiye lisesi karşısında Mercan Pastanesi önünde. Doğa dostları ile selamlaşmak güzel. Geçen hafta yürüyememiştim, özlemişim arkadaşlarımı.
         İki servisle çıkıyoruz yola. Sabah serinliği deniz maviliğine karışıyor Hisarönü’nü aşınca. Akdeniz uzanıyor boylu boyunca. Babadağ etekleri kıvrım kıvrım asfaltla Faralya’ya uzanıyor. Kelebekler Vadisi tepesinden  Kirme’ye  doğruluyoruz. Yaz sonunu yaşayan Kirme evleri yalnızlaşmış deniz seyrindeler. Çam ağaçları güneş ışıkları ile pırıl pırıl sarı-yeşil. Biz kvrım kıvrım tırmandıkça Bababdağ eteklerinde, denizimiz uzuyor adalar ötesine. Devrent boğazını geçiyoruz, mescidimiz yapılmış, çeşmenin suyu azalmış, sarı arılar uçuşmakta. Servislerden iniyoruz.
             Orman yolundayız. Grubumuz tamamlanıyor, Necla, Hamza, Kerim Abi’ler, Muhtarımız ve Gülsüm de açmış yürüyüş sezonunu. Neşemiz yerinde.
           Kararağaç yönünde patikaya geçiyoruz, dağın tepesinde bir düzlüğümüze asfalt taşları yığılmış. Şaşıyoruz, dağın tepesinde asfalt yol demek doğamızın  biraz daha tahrip edilmesi demek, yapılaşmanın artması demek.
         Karaağaç köyü girişinde ahlatlar, dağ armutları, alıçlar… Susuzluktan buruş buruş meyveler, toprak  kupkuru . Her yerde bu armutlardan vardı , diyor Ümit. Toplardık, samanın içine koyardık, hiç çürümezdi, yerdik kış boyu , çok tatlıydı. Belki köylülerimiz de topluyordur (!)
          Karaağaç köyüne geliyoruz, Geçen yılki yürüyüş yollarımız   değişmiş, hemen her yer telle çevrilmiş. Güzelim Ölüdeniz manzaralı arazilere ağaç evler de yapılmış. Köylerimizin ortak alanları, çeşme başları, harman yerleri teller arasında kalmış. Dibine yaklaşamıyoruz, uzaktan fotoğraflıyoruz göğe meydan okuyan koca sedirimizi. 2B arazilerinin satışı ile somutlaşmış köylerimizin köylükten çıktığı.
         Karaağaç da köy değil artık, mahalle. Köy yaşamı da köy üretimi de yok. Milletin efendisi olan köylülerimiz şimdi turizmin hizmet sektöründeler. Efendiler, beylerin uşakları olmuş dersek yanılmayız sanırım. Köy adı da  yumurtada, ekmekte  takılı yaşar artık yaşayabilirse: köy yumurtası, köy ekmeği.
        Köylerimiz boşaldı, mahallelerimizde topraklar yeni sahiplerini buluyor yavaş yavaş. Talan ettiğimiz doğamızla sakin bir yaşam sürmek isteyen İstanbullular yeni bir yaşam biçimi dayatıyor köylülerimize. Hem köy yumurtası yemek istiyorlar hem de tavuk kokusu var diye şikayetleniyorlar; içim sızlıyor, buruk bir acıyla izliyorum değişimleri. Hem artık köy yumurtası yerine, gezen tavuk yumurtası diyeceğiz yakında. Öğretmen okulunda öğrenci iken, aynı köyden olanlar birbirine gururla “köylüm” diye seslenirdi. Şimdi Seval’in köylüleriyiz !
        Karaağaç Mahallesi’ni geçiyoruz. Seyir tepesi ile, orman içine gizlenmiş pansiyonları ile, Likya yolunun önemli duraklarından Alınca da geride kalıyor. Birkaç yabancı yürüyüşçü ile karşılaşıyoruz. Kabak koyunu, Kabak butik otellerini seyir ile zikzak patikamızda zorlu bir inişle, şimdi kupkuru olan sulu kayaların dibine iniyoruz. Grubumuz ikiye ayrılıyor, bir grup  koya kadar iniyor denize girecek, bir grup da Kabak köyüne gidecek, dinlenecek.
       Geçen sene denize inmiştim, bu sefer köye giden gruptayım. Kabak  Koyu’na farklı bir cepheden bakmak başka bir keyif. Dağ  bütün heybeti ile meydan okuyor denize : deniz bütün enginliği ile kucaklıyor yeşili, mavi ile harmanlıyor seriyor önümüze. Güneş enginleri gümüşleyerek yol çiziyor aydınlığı ile.
      Kabak Mahallesi’nde Mama’s  pansiyonda deniz özgürlüğü ile dinleniyoruz. Denize gidenler de katılıyor keyfimize, yakamozlar ardından akşam kızıllığı ile evlerimize dönüyoruz.
Katılımcılar: Rehberimiz Yusuf Çilengir, Artçı Ümit Dilsiz. Ulrike Engin, Catherine Mouraux, Elif Yıldırım, Seval- Gaffar Çit, Kadir Gürol,  Süheyla Coşkun, Rasih Küçükünal, İhsan  Erol,  Fatih Doğan,  Can Eker, Şakir Sarıoğlu, Salim Akardaş, Fatoş Korkmaz, Necla –Hamza Halaçeli, Gönül-Kerim Gürhan, Gülsüm- Nadi Akkuş, Ahmet Selki, Ayşe Kuşkonmaz, Ersin İlmeç, Aysel Yüksel, Can…( adını yazamadıklarım eklesinler lütfen.)