25 Kasım 2014 Salı

DAĞ  ve   DENİZ
KİRME - YAĞLI- YAYLA KABAK - FARALYA YÜRÜYÜŞÜ- 23.11.2014
                     Pazar günleri doğa ile bütünleşme, kendimizi yenileme günümüz. Doğamıza saldırı haberlerinin bitmediği şu günlerde daha sıkı sarılıyoruz. Ağaçlarımız daha değerli, sularımız daha aziz. Dağlarımız daha öksüz.
          Taşyaka Mahallesi’nden tırmanırken Fethiye uzanıyor boylu boyunca. On on beş sene önce ovayı dolduran sera naylonu rahatsız ediyordu beni. Doğal ortamdan uzak, ilaç içinde yetişen ürünler ürkütüyordu. Pazarlarımızda mevsime göre sebze meyve döneminin  kapandığı yıllardı. Çocuklarımız doğal ortamı da göremeyeceği için bilemiyorlar artık hangi sebze- meyve yazlık, hangisi kışlık diyordum. Şimdi ekilebilecek alanları, ovamızı dolduran beton  yapılar daha da korkunç bir manzara. Çocuklarımız ekili alan göremeyecek.
                    Ovacık’a geliyoruz, orman içlerine kadar sokulan  yapılar izliyoruz iç acısıyla. Turizm sezonu bitmiş, villalar yalnızlaşmış, beton dikme mevsimi başlamış sanki. Ovacık’ı aşınca deniz uzanıyor boylu boyunca içimizi ferahlatıyor Akdeniz mavisi. Özgürlük tutkusu sonsuzlukla birleşiyor. Bir yanımıza denizi bir yanımıza dağımızı alıp yola devam ediyoruz. Kelebekler Vadisi bekliyor gizemi ile. Faralya evleri dumanlı, yeşiller sarı ile karışmış bahçelerde. Kirme’ye doğru  tırmanıştayız. Kirme denize bakan evleri ile sonbaharda ıssız, sessiz. Dolmuşları köy içinde bırakıyoruz, asırlık zeytin ağaçlarımıza selam veriyoruz. İşte o zeytinler hep var olduklarını haykırıyorlar kalın koca gövdeleri ile.
               Dağımız yalçın kayaları ile önümüzde. Denizimiz tüm enginliği ile uzanmakta.  Babadağ’ın arkasındayız. Tırmanışımız da başlıyor, yaylalara ulaşacağız tepeleri aşarak. Çam ağaçları gölgesinde, sararan yaprakları ile sakız ağaçları, menekişler, makilerle yürüyoruz. Zikzaklı Likya yolumuza dizilmişiz 55 kişi. Rehberimiz Yusuf Bey önde , artçımız Ümit Bey.  Ağır tırmanmalıyız, yorulmamalı  kalbimiz. Terleyenler var. Yeni yürüyüşçülerimiz katılmış aramıza. Alışmalı onlar da . Yedi yüzlü metrelerden başladık,bin üç yüzlü metrelere kadar tırmanıyoruz.  Deniz seviyesine, sıfır metreye ineceğiz.
       Yalçın kayalar önümüzde. Yukarıda gördüğümüz beli aşacağız. Çam ormanı arasında sandal ağaçları, sandal ağaçlarının kırmızı topicik meyveleri, adaçayları, kekikler derken tırmanış bitiyor. Tepeler arasında düzlükler, yaylalarımız başlıyor.  Yağlı, sıra sıra dikilmiş ahlatları, artık ekilemeyen tarlaları, yıkılmış evleri ile yalnızlaşmış. Geçen sene üç çoban yerleşkesi vardı; bu sene bir çadır kalmış. İneklerimizden sonra keçilerimiz de çiftliklerde yapay yemlerle üretilecek. Doğal ortamda yetişmiş hayvan sayımız gittikçe azalacak. Yağlı’da depremden önce yaşayanlar varmış ,şimdi  asıl yerleşim yerleri Karaağaç köyü imiş. Yağlı da hazine arazisi. Çoban sayısı azalmış.
       Orman içindeyiz yine. Ağaçlar yol veriyor, yalçın kayalar aralanıyor ve deniz çıkıyor ortaya birden. Deniz tüm çıplaklığı ile. Sayıyoruz adaları, koyları: Gemile, Soğuk Su, Darboğaz, Nikola Adası… Daha ötelerde Dalaman ve Göcek’e uzanan adalarımız. Rodos da seçiliyor, hava berrak bu gün. Deniz seyri ile fotoğraf çekimlerinden sonra dik bir iniş başlıyor yine zikzaklarla. Kelebek Vadisi yaklaşıyor, Faralya evleri ,  bahçeleri tepeden seyrediliyor kuşbakışı. Deniz uzuyor, keyif katlanıyor. Bu arada Faralya’nın yukarısında bıraktığımız birkaç top koca Meşe ağacına da sevgiyle bakıyoruz, biliyorum ki sayıları hızla azalmakta koca meşelerin. Denize paralel sürüyor bir ara yolumuz. Atlayacağız aşağıya… taşlar sağlam döşeli, kayarsak tutamaz kimse çabuk ineriz aşağıya. Denizin gizemli büyüsü yorgunluk bırakmıyor.
             Kayalarımızı mağaraları ile bırakarak iniyoruz tesisler arasında Faralya’ya , yol kenarında servislerimiz beklemekte. Beklemekte de deniz seyri ile çay keyfimiz de var. Şimdi gün batımını yollarda izleyebiliriz, Ölüdeniz’imizle.  Bol oksijenli dağlı denizli bir pazarımızı daha yaşamanın tatlı 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder