DAĞ ve DENİZ
KİRME - YAĞLI- YAYLA
KABAK - FARALYA YÜRÜYÜŞÜ- 23.11.2014
Pazar
günleri doğa ile bütünleşme, kendimizi yenileme günümüz. Doğamıza saldırı
haberlerinin bitmediği şu günlerde daha sıkı sarılıyoruz. Ağaçlarımız daha
değerli, sularımız daha aziz. Dağlarımız daha öksüz.
Taşyaka Mahallesi’nden
tırmanırken Fethiye uzanıyor boylu boyunca. On on beş sene önce ovayı dolduran
sera naylonu rahatsız ediyordu beni. Doğal ortamdan uzak, ilaç içinde yetişen
ürünler ürkütüyordu. Pazarlarımızda mevsime göre sebze meyve döneminin kapandığı yıllardı. Çocuklarımız doğal ortamı
da göremeyeceği için bilemiyorlar artık hangi sebze- meyve yazlık, hangisi
kışlık diyordum. Şimdi ekilebilecek alanları, ovamızı dolduran beton yapılar daha da korkunç bir manzara. Çocuklarımız
ekili alan göremeyecek.
Ovacık’a
geliyoruz, orman içlerine kadar sokulan
yapılar izliyoruz iç acısıyla. Turizm sezonu bitmiş, villalar
yalnızlaşmış, beton dikme mevsimi başlamış sanki. Ovacık’ı aşınca deniz
uzanıyor boylu boyunca içimizi ferahlatıyor Akdeniz mavisi. Özgürlük tutkusu
sonsuzlukla birleşiyor. Bir yanımıza denizi bir yanımıza dağımızı alıp yola
devam ediyoruz. Kelebekler Vadisi bekliyor gizemi ile. Faralya evleri dumanlı,
yeşiller sarı ile karışmış bahçelerde. Kirme’ye doğru tırmanıştayız. Kirme denize bakan evleri ile
sonbaharda ıssız, sessiz. Dolmuşları köy içinde bırakıyoruz, asırlık zeytin
ağaçlarımıza selam veriyoruz. İşte o zeytinler hep var olduklarını
haykırıyorlar kalın koca gövdeleri ile.
Dağımız
yalçın kayaları ile önümüzde. Denizimiz tüm enginliği ile uzanmakta. Babadağ’ın arkasındayız. Tırmanışımız da
başlıyor, yaylalara ulaşacağız tepeleri aşarak. Çam ağaçları gölgesinde,
sararan yaprakları ile sakız ağaçları, menekişler, makilerle yürüyoruz. Zikzaklı
Likya yolumuza dizilmişiz 55 kişi. Rehberimiz Yusuf Bey önde , artçımız Ümit
Bey. Ağır tırmanmalıyız,
yorulmamalı kalbimiz. Terleyenler var. Yeni
yürüyüşçülerimiz katılmış aramıza. Alışmalı onlar da . Yedi yüzlü metrelerden
başladık,bin üç yüzlü metrelere kadar tırmanıyoruz. Deniz seviyesine, sıfır metreye ineceğiz.
Yalçın kayalar
önümüzde. Yukarıda gördüğümüz beli aşacağız. Çam ormanı arasında sandal
ağaçları, sandal ağaçlarının kırmızı topicik meyveleri, adaçayları, kekikler
derken tırmanış bitiyor. Tepeler arasında düzlükler, yaylalarımız
başlıyor. Yağlı, sıra sıra dikilmiş
ahlatları, artık ekilemeyen tarlaları, yıkılmış evleri ile yalnızlaşmış. Geçen sene
üç çoban yerleşkesi vardı; bu sene bir çadır kalmış. İneklerimizden sonra
keçilerimiz de çiftliklerde yapay yemlerle üretilecek. Doğal ortamda yetişmiş
hayvan sayımız gittikçe azalacak. Yağlı’da depremden önce yaşayanlar varmış ,şimdi
asıl yerleşim yerleri Karaağaç köyü imiş.
Yağlı da hazine arazisi. Çoban sayısı azalmış.
Orman içindeyiz
yine. Ağaçlar yol veriyor, yalçın kayalar aralanıyor ve deniz çıkıyor ortaya
birden. Deniz tüm çıplaklığı ile. Sayıyoruz adaları, koyları: Gemile, Soğuk Su,
Darboğaz, Nikola Adası… Daha ötelerde Dalaman ve Göcek’e uzanan adalarımız.
Rodos da seçiliyor, hava berrak bu gün. Deniz seyri ile fotoğraf çekimlerinden
sonra dik bir iniş başlıyor yine zikzaklarla. Kelebek Vadisi yaklaşıyor,
Faralya evleri , bahçeleri tepeden
seyrediliyor kuşbakışı. Deniz uzuyor, keyif katlanıyor. Bu arada Faralya’nın
yukarısında bıraktığımız birkaç top koca Meşe ağacına da sevgiyle bakıyoruz,
biliyorum ki sayıları hızla azalmakta koca meşelerin. Denize paralel sürüyor
bir ara yolumuz. Atlayacağız aşağıya… taşlar sağlam döşeli, kayarsak tutamaz
kimse çabuk ineriz aşağıya. Denizin gizemli büyüsü yorgunluk bırakmıyor.
Kayalarımızı mağaraları ile bırakarak iniyoruz tesisler arasında Faralya’ya
, yol kenarında servislerimiz beklemekte. Beklemekte de deniz seyri ile çay
keyfimiz de var. Şimdi gün batımını yollarda izleyebiliriz, Ölüdeniz’imizle. Bol oksijenli dağlı denizli bir pazarımızı
daha yaşamanın tatlı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder