MEŞELERİMİZİ KORUYAMIYORUZ
Üzümlü- Ece Beli-
Kızılcaköy- Çayan, 11 km
Fethiye
Dağcılık grubu yürüyüşlere devam ediyor. Üç haftadır ben yürüyemedim ve yürümeyi;
dağı taşı, yeşili, sarıyı, kekikleri otları, çalıları, ağaçları özledim. Uzun
bir geziden dönmenin yorgunluğunu sevdiğim
dağlarda bırakabilirim ancak. Pazar sabahı böyle bir güzellikle uyanıyor,
yola çıkıyorum, kendimi de
yenileyerek.Kırk beş kişi olmuşuz yine. Gül yüzlü dostlarla gülümseyerek
merhabalaşıyor, gülüşlerle dolmuşlara biniyoruz. Rehberimiz sayıyı
tutturdu ki dolmuşlarımıza yol veriyor.
Kış soğukları
kırılıyor pırıl pırıl güneşle yavaşça. En kısa günü yaşamanın ayırımında da
değiliz. Üzümlü üzerini örten duman ve
sisle kışı yoğun yaşıyor. Uykuda tüm evler. Çoğu yalnızlıkları ile ıssız. Kendi
halinde dönüşümüzü beklesin çınar altı kahvemiz. Cadianda yoluna çıkıyor,
servislerden iniyor, orman içine, patikaya dalıyoruz. Çam kokusu mantar
kokusuna karışmış, bol oksijenle dinginliği yaşıyoruz. Sıralanmışız çamlar
arasına, ala güneşle parlayan yaprakların yeşilden sarıya geçişine , renklerin
dansına katılıyoruz.
Kızılcaköy birkaç evi ile kendi halinde.
Traktörü ile orman işçiliği yapan birkaç
köylü selamlıyor bizi. Civcivli Ahmet
Ağa’nın evi asırlık zeytin ağacı ile bekliyor.
Yıkılmaya yüz tutmuş, terk edilmiş
evlerin yanından geçiyoruz.Görkemli meşe ağaçlarının süslediği geniş çayırlıkta koyun sürüsü
otlamakta. Yaklaşıyoruz meydana, meşe
ağaçlarımız eksilmiş. Dört beş ağaç kökü kalmış toprakta öksüz. İçim yanıyor,
geçen sene gölgesinde oturduğumuz, koca meşe ağaçları yok. Korkuyorum diğerleri
de yok olacak. Bir çoban çadırı var, Esma ablanın çadırı. Koşuyorum çadırın yanına. İki sene önce nişanlandğını
öğrendiğimiz Seki’li Hülya çıkıyor çadırın önüne. Kucağında dünya tatlısı bir
çocuk. Bir yaşında gül yüzüyle dost bütün insanlarla, yabancısı yok. Atlıyor
kucağıma, üşüyecek. Esma Abla geliyor eşiyle. Meşeleri soruyorum: 2b
arazisiymiş buralar, asırlık meşe ağaçlarının bulunduğu geniş arazi. Tapularını
almışlar, kesip odun olarak satmışlar. Nasıl kıydınız, diyorum. Gülümsüyorlar
zorla. Koruyamadık meşe ağaçlarını. Diğerlerini de koruyamayacağız. Tükeniyor
meşelerimiz. Dikmediğimiz ağaçları kesmeyelim, emanet onlar bize.
çocuklarımızın emaneti.. 1939’da defnedilen “Hasancıların Annesi, Akkız
Topçu’nun mezarı yalnız kalacak. Meşeler
bırakıp gidiyor tek tek. Tutamıyoruz, yerine yenisini dikemiyoruz.
Kütüklerle Meşe ağaçlarının yasını tutuyoruz, öğle yemeği molamızı veriyoruz. Çok
yorulmadık ama mola için en uygun yer
burası. Öbekleşiyoruz, ateşimizi de yakıyoruz. Nilgün cezvesini ve kahvesini
taşımış yine dağlara. Keskin bir kahve kokusu yayılıyor yemek sonrası. Sağ ol
Nilgün, kahveler için. Hava bulutlanıyor, yağmur mu geliyor, kalkalım, yolumuza
devam edelim.
Öksüz meşe ağaçları ile düz ovayı, koyunları,
çadırları geride bırakıyoruz.
Aklım, gönlüm ağaçlarda takılı. Saysam ağaçları, her sene kaç tane eksilecek
baksam, değişen bir şey olur mu dostlar?
Ormana
dalıyoruz yeniden Çayan yönünde. Orman kokusu yeniliyor gönlümü. Çam ağaçları
azalıyor. Yaban mersinleri, çalılar, kekikler, kokulu çiçekler ve kızıl
gövdeleri ile sandal ağaçları. Meyvelerine uzanıyoruz. Çok tatlılar şimdi, tam
olgunlaşmışlar. Budamış köylülerimiz
ağaçları, büyümelerine izin vermemişler.
Yavaştan
yağmur çiseliyor, nem kokusu ot , yaprak ve
mantar kokusu toprak kokusu ile harmanlanıyor.Renkler koyulaşıyor,
gökyüzü gri artık. esrik bir sis
çökmüş yeşilin koyusuna.Dağa serpilmişiz
yaman bir inişteyiz Çıntar bulma umudu bitmiyor. Birden Ören Çayı görünüyor, dağlar
arasından uzayıp gider ova boyunca.
Molalarımız
seyrekleşiyor, adımlar hızlanıyor, köpek
sesleri, ve koca zeytin ağaçları arasında Çayan köyüne iniyoruz.Hayvan gübresi
kokusu da azaldı köylerimizde. Tavuklar dolaşıyor yine birkaç tane ev
önlerinde. Çocuklar karşılıyor bizi meraklı bakışlarla. Konuşuyorum onlarla da
ufuklarının genişlemesi gerekli.
Yağmur
hızlanıyor, Çayan köylüleri koruyor bizi yağmurdan. Balkon altında bekliyoruz dolmuşlarımızı.
Ovayı dolduran Ören çayı eşliğinde Ortaköye geliyoruz. Şimdi sararan bahçeler
ve kanal eşliğinde Üzümlü yolundayız. Orman yolu kısa. Sosyete köy diyeceğim Üzümlüye artık.
Villalarla dolu köy köylükten çıkmış sanki. Kahveye geliyoruz, köy kahvesi. Karayağız amcalar yanan sobanın çevresine
oturmuş, okey oynanıyor masalarda. Kahve
çayları da çok özeldir, içimiz ısınıyor, kısa günün kısa yürüyüşü de
keyifli. On bir kilometre gösteriyor adımsayarlarımız. Evlerimize gelene kadar
hava kararıyor yine. Atiye KAÇAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder