30 Aralık 2014 Salı

MEŞELERİMİZİ   KORUYAMIYORUZ
Üzümlü- Ece Beli- Kızılcaköy- Çayan, 11 km
              Fethiye Dağcılık grubu yürüyüşlere devam ediyor. Üç haftadır ben yürüyemedim ve yürümeyi; dağı taşı, yeşili, sarıyı, kekikleri otları, çalıları, ağaçları özledim. Uzun bir geziden dönmenin yorgunluğunu sevdiğim  dağlarda bırakabilirim ancak. Pazar sabahı böyle bir güzellikle uyanıyor,  yola çıkıyorum, kendimi de yenileyerek.Kırk beş kişi olmuşuz yine. Gül yüzlü dostlarla gülümseyerek merhabalaşıyor, gülüşlerle dolmuşlara biniyoruz. Rehberimiz sayıyı tutturdu  ki dolmuşlarımıza yol veriyor.
        Kış soğukları kırılıyor pırıl pırıl güneşle yavaşça. En kısa günü yaşamanın ayırımında da değiliz. Üzümlü  üzerini örten duman ve sisle kışı yoğun yaşıyor. Uykuda tüm evler. Çoğu yalnızlıkları ile ıssız. Kendi halinde dönüşümüzü beklesin çınar altı kahvemiz. Cadianda yoluna çıkıyor, servislerden iniyor, orman içine, patikaya dalıyoruz. Çam kokusu mantar kokusuna karışmış, bol oksijenle dinginliği yaşıyoruz. Sıralanmışız çamlar arasına, ala güneşle parlayan yaprakların yeşilden sarıya geçişine , renklerin dansına katılıyoruz.
               Kızılcaköy birkaç evi ile kendi halinde. Traktörü ile orman işçiliği yapan  birkaç köylü selamlıyor bizi. Civcivli  Ahmet Ağa’nın evi  asırlık zeytin ağacı ile bekliyor. Yıkılmaya yüz tutmuş,  terk edilmiş evlerin yanından geçiyoruz.Görkemli meşe ağaçlarının  süslediği geniş çayırlıkta koyun sürüsü otlamakta.  Yaklaşıyoruz meydana, meşe ağaçlarımız eksilmiş. Dört beş ağaç kökü kalmış toprakta öksüz. İçim yanıyor, geçen sene gölgesinde oturduğumuz, koca meşe ağaçları yok. Korkuyorum diğerleri de yok olacak. Bir çoban çadırı var, Esma ablanın çadırı. Koşuyorum  çadırın yanına. İki sene önce nişanlandğını öğrendiğimiz Seki’li Hülya çıkıyor çadırın önüne. Kucağında dünya tatlısı bir çocuk. Bir yaşında gül yüzüyle dost bütün insanlarla, yabancısı yok. Atlıyor kucağıma, üşüyecek. Esma Abla geliyor eşiyle. Meşeleri soruyorum: 2b arazisiymiş buralar, asırlık meşe ağaçlarının bulunduğu geniş arazi. Tapularını almışlar, kesip odun olarak satmışlar. Nasıl kıydınız, diyorum. Gülümsüyorlar zorla. Koruyamadık meşe ağaçlarını. Diğerlerini de koruyamayacağız. Tükeniyor meşelerimiz. Dikmediğimiz ağaçları kesmeyelim, emanet onlar bize. çocuklarımızın emaneti.. 1939’da defnedilen “Hasancıların Annesi, Akkız Topçu’nun mezarı yalnız kalacak.  Meşeler bırakıp gidiyor tek tek. Tutamıyoruz, yerine yenisini dikemiyoruz.
            Kütüklerle  Meşe ağaçlarının yasını tutuyoruz,   öğle yemeği molamızı veriyoruz. Çok yorulmadık ama  mola için en uygun yer burası. Öbekleşiyoruz, ateşimizi de yakıyoruz. Nilgün cezvesini ve kahvesini taşımış yine dağlara. Keskin bir kahve kokusu yayılıyor yemek sonrası. Sağ ol Nilgün, kahveler için. Hava bulutlanıyor, yağmur mu geliyor, kalkalım, yolumuza devam edelim.
             Öksüz meşe ağaçları ile düz ovayı,  koyunları,  çadırları  geride bırakıyoruz. Aklım, gönlüm ağaçlarda takılı. Saysam ağaçları, her sene kaç tane eksilecek baksam, değişen bir şey olur mu dostlar?
             Ormana dalıyoruz yeniden Çayan yönünde. Orman kokusu yeniliyor gönlümü. Çam ağaçları azalıyor. Yaban mersinleri, çalılar, kekikler, kokulu çiçekler ve kızıl gövdeleri ile sandal ağaçları. Meyvelerine uzanıyoruz. Çok tatlılar şimdi, tam olgunlaşmışlar.  Budamış köylülerimiz ağaçları, büyümelerine izin vermemişler.
              Yavaştan yağmur çiseliyor, nem kokusu ot , yaprak ve  mantar kokusu toprak kokusu ile harmanlanıyor.Renkler koyulaşıyor, gökyüzü gri artık.  esrik bir sis çökmüş  yeşilin koyusuna.Dağa serpilmişiz yaman bir inişteyiz Çıntar bulma umudu bitmiyor. Birden Ören Çayı görünüyor, dağlar arasından uzayıp gider ova boyunca.
        Molalarımız seyrekleşiyor, adımlar hızlanıyor,  köpek sesleri, ve koca zeytin ağaçları arasında Çayan köyüne iniyoruz.Hayvan gübresi kokusu da azaldı köylerimizde. Tavuklar dolaşıyor yine birkaç tane ev önlerinde. Çocuklar karşılıyor bizi meraklı bakışlarla. Konuşuyorum onlarla da ufuklarının genişlemesi gerekli.
        Yağmur hızlanıyor, Çayan köylüleri koruyor bizi yağmurdan.  Balkon altında bekliyoruz dolmuşlarımızı. Ovayı dolduran Ören çayı eşliğinde Ortaköye geliyoruz. Şimdi sararan bahçeler ve kanal eşliğinde Üzümlü yolundayız. Orman yolu kısa.  Sosyete köy diyeceğim Üzümlüye artık. Villalarla dolu köy köylükten çıkmış sanki. Kahveye geliyoruz, köy kahvesi.  Karayağız amcalar yanan sobanın çevresine oturmuş, okey oynanıyor masalarda. Kahve  çayları da çok özeldir, içimiz ısınıyor, kısa günün kısa yürüyüşü de keyifli. On bir kilometre gösteriyor adımsayarlarımız. Evlerimize gelene kadar hava kararıyor  yine. Atiye KAÇAR


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder