GÜZ YANGISI
(Kayaköy-Belen
Mahallesi- Turunç Pınarı – Kınalı
Mahallesi/12.10.2014)
Toprak kuru , yaprak kuru. Yaz sonu
geldi yağmuru özler gönüller, yürekler. Serinletsin bizi yağmurlar, serinletsin
de dağılsın güz bulutları. Gönlüm de bulutlu, ,izleyemez oldu Tv de haberleri.
Havanın bir yanı, Fethiyemizin kuzeyi
yoğun bulutlu pazar sabahı. Yürüyüşçüler düşmüş yollara. Toplasa da dolmuşlar
mahallelerimizden bizleri, sokaklarda yürüyenler de var serinlikle. Yağışlı
olur mu yürüyüşümüz. Her koşulda yürürüz. Mavi sulara da dalacağız bu gün.
Toprağın suyu özlediği ölçüde özledik yürümeyi. Üç dolmuşla
çıkıyoruz yollara. Debboy’dan çıkarken ince yeşilli ışıltılı çamlar arasına
dalmanın keyfindeyiz. Kayaköy uykuda, bahçeler güz sarılığında. Hasat bitti.
Kuyubaşı kahvemiz köy dinginliğinde. Belen Mahallesi’ne yöneliyoruz.
Sarnıcımız bekler ovaya dağılan Kayaköy
evleri, dağlara yaslanan antik kent kalıntıları seyriyle. Biz de dönüp dönüp
bakıyoruz ardımıza , tırmanış da başlıyor. Yerler kuru, kayabiliriz, dikkatli
olmalıyız. Çam ağaçlarının ardından Akdeniz makileri ile sürüyor patikamız.
Turunç zirveye yol buluyoruz. Pıynarlar bir tünel açmış bize. Güneş yok, güz
yangısı yakmış toprağı.
Çam ağaçları, pıynarlar, sandallar ve
çitlembiklerden sonra yeşilin çarpıcı tonu ile parlayan mersin tünellerine
ulaşıyoruz. Üç kuyulardayız. Antik kuyularda su gözükmüyor ama su izi var ki
mersinler yaşamına devam ediyor. Yağmurlar canlandıracak buraları, taşları
yosunlandıracak, yeşili coşturacak, çiçekleri patlatacak. Kekikler kuru kokulu
şimdi. Deniz yok henüz; ancak tarih var.
Yüzyıllık taş duvarlar geride kalıyor, “metro girişi” dediğimiz antikçağ
kalıntısını da geride bırakıyoruz.
Tırmanış epey yoruyor, suyu özledik.
İşte şimdi engin Akdeniz uzanıyor,
özel mavisi yelkenleri ve puslu güneş parıltısı ile. Karşıda Fethiye uzanıyor
Göcek’e doğru. Denize atlama tutkusu depreşiyor. İniş kaygan ve kuru toprakla
daha bir dikkat gerektiriyor. Öncülerimiz “Cevizli
Köşk” adını verdiğimiz Turunç Pınarı çoban kampına ulaşıyor. İsteyen burada kalabilir, diyor
rehberimiz Yusuf Çilengir. Soğuk suyu,
birkaç sandalyesi koyu ceviz gölgesi ve engin deniz seyri ile konaklamayı
seçiyor birkaç yürüyüşçü.
Koyu bir bitki örtüsü şimdi önümüzde. Şaşkın kalmış bir keçiboynuzu
ağacı baştan ayağa çiçeğe durmuş. Koku ve arı sesi ile irkiliyoruz. Bahardayız
ama son bahardayız. Fethiye’miz her mevsimi bir arada yaşatır bize, mutluyuz.
Koyun ve keçiler eşlik ediyor bize.
Bunlar Çoban Osman’ın hayvanları. Çoban Osman kırk yıldır burayı şenlendirmiş
keçileri, koyunları, tavukları köpekleri ve meyve ağaçları , sebzeleriyle.
Denizin içine kadar uzanmış restaurantında, ağaç evlerinde, köşklerinde
konuklarını ağırlıyor. Lüks yatlar da uğruyor buraya küçük balıkçı tekneleri
de. İsterseniz sizi Boncuklu Koyu’ndan taşır özel tekneleriyle.
Denizi gören yürüyüşçüler atıyor kendilerini
mavi sulara. Soğuk mu , diyorum, ben de
bırakıyorum kendimi mavilere. Tüm hücrelerimize ulaşıyor suyun berraklığı,
dinginliği. Çırpıntılar enginlere çağırıyor. Açıldıkça açılıyor Hatice ile
Nilgün. Ben de geleceğim, bekleyin. Su öyle güzel, akvaryum berraklığı… Dışarı
serin. Acıktığımızın farkındayız çoktan. Azıklar açılıyor, diyet söylentileri
eşliğinde lokmalar bölüşülüyor, yan masa ikramları başlıyor. Balıkçı Osman yeri
şenleniyor. Mersinler olgunlaşmış, üzümler ballanmış…
Zamanı durdurmak gerekli, acılara umar
bulmak, umarsızları yüreklendirmek için güç gerekli. Umut gerekli
deniz enginliğinde. Puslu deniz ufkunun
verdiği belirsizliği çözmek gerekli. Denizle
gökyüzünü ayırmak gerekli. Gerekliler için dönmek gerekli. Rehberimizin çağrısı
kendimize getiriyor. Toplanmak, yola düşmek gerekiyor.
Dağlara vuracağız, bir daire çizip
Kayaköy Kınalı Mahallesi’ne ulaşacağız. Tırmanış başlıyor, deniz uzuyor, güneş
denize düşüyor, deniz gümüşleniyor, patikalar uzuyor, keçiboynuzu- harnup
ağaçları kuru meyvelerini sunuyor, kuru kekik kokuları kuru ot kokularına
karışıyor, taşlar kayıyor ayaklar altında, yıkılan ağaçlar yolları kesiyor,
kırkayak dizimiz uzuyor, İlknur direniyor, molalar sıklaşıyor Haçbel’e
varıyoruz.
Yolumuz azaldı, İniş
başlıyor, gevenler bacaklarımızda. Çalılıklar içindeyiz. Canım Akdeniz
makileri…Taş duvar kalıntıları arasında zeytin ağaçları yerleşim yerlerini
belirliyor. Baharda çiçeğe gark olacak küçük düzlükler kupkuru. Güz
sonlarındayız. Çitlembikler, keçiboynuzları az da olsa sandal ağacı meyveleri
attık ağızlarımıza en doğalından. Sandal ağacı meyvelerine “dağ çileği”
diyoruz. Güz bereketi kuraklığın pençesinde. Yağmuru gözlüyor tüm doğa.
Dönüşümüz iki saati geçiyor.
Restorasyona uğramış Kayaköy evleri karşılıyor Kınalı’da bizi. Güzelim taş
duvarlarda yapaylıklar katlanılmaz. Kayaköy’ün bütününü kaybedeceğimizi
unutmayalım. İhale 23 Ekim’de yapılacakmış. Haberi şöyle: “Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Çevre ve
Şehircilik Bakanlığı arasında 2013 yılı başlarında imzalanan protokolle Fethiye
Kayaköy'de tarihi kalıntıların yer aldığı bölge turizme açılırken, diğer
bölgeye de kısmi inşaat serbestliği getirildi. Projeye göre “Kayaköy'ün üçte
birlik kısmını kapsayacak oteli işleten firma, tarihi köyün kalan kısımlarının
da onarımını sağlayacak. Yok olmaya yüz turmuş Rum evleri aslına uygun olarak
onarılarak turizme kazandırılacak(!)
Bu bağlamda daha önce çıkılan ihalelere katılımcı bulunamadığı için proje hayata geçirilememişti. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kayaköy için yeni bir ihale kararı aldı. 23 Ekim'de açık artırma usulü ile yapılacak ihale ile tarihi köye 300 yataklı turizm tesisi yapılacak.”
Bu bağlamda daha önce çıkılan ihalelere katılımcı bulunamadığı için proje hayata geçirilememişti. Kültür ve Turizm Bakanlığı Kayaköy için yeni bir ihale kararı aldı. 23 Ekim'de açık artırma usulü ile yapılacak ihale ile tarihi köye 300 yataklı turizm tesisi yapılacak.”
Dolmuşlarımızı görmek dinlendiriyor,
Kuyubaşı kahvesinde çay molası bir kez daha dinlendiriyor. Bitimsiz bir söyleşi
de özlediğimizi gösteriyor bir birimizi. Haftaya yine dağ, deniz ve tarihi kaynaştırarak
yürüyeceğiz. Akşam kızıllığı ile evlere
dönmek de güzel.Atiye KAÇAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder