BUHUR U MERYEM
(NİF,KIRKPINAR-YAYLA KORU-KAVACIK-YÜREK PARKURU. 17 KM)
Pazar
sabahı günler epey uzamış, diyorum kendi kendime. Sekiz buçukta Fethiye
Kaymakamlığı önüne çıkıyorum , güneş epeyce yükselmiş. Telmessos Dağcılık
üyeleri bekler birbirini. Pırıl pırıl bir gökyüzü, berrak bir mavi. Yağmurlar
nerede kaldı?
Üzümlü yolundan tırmanışa geçtik. Ova yemyeşil,
ağaçlar yapraklanmamış henüz. Badem
ağaçları ak toplar olmuş bahçelerde. Yaklaşınca yanına arı ve böcek sesleri
kokuyla sarhoş ediyor. Sağ yanımız orman, çam ağaçlarının iğne yaprakları pırıl
pırıl güneşle gümüşleniyor. Diplerinde sütleğenler sararmakta. Üç minibüsle
çıkmışız yola. Bekir Beli de geride kalıyor.
Çameli
yolu çam ormanları arasında uzayıp giderken
Kırkpınar’da tesislere varmadan iniyoruz yol kenarında. Çam ağaçları
altında yumuşak , kuru çam yapraklarına basarak tırmanmak yoruyor önce. Orman
içinde yürümek büyülüyor. Kekikler kenarlarda keskin kokuları ile. Taşlar
arasında, çalı diplerinda yabani
menekşeler. Öbek öbek mordan pembeye kayıyor. Aşağıda, ovada Nif kendi halinde
uzanıyor. Yeşiller içinde kızaran kiremitleri ile. Evlere de tepeden bakıyoruz.
Ağaçlar yapraklanmadı henüz. Gözler patlamak üzere dallarda.
Nif’in tam
doğusundayız. Güneşi arkamıza almışız, Yayla Koru’ya orman içinden yürüyoruz.
Zorlanan arkadaşlarımız var. Seval sağ olsun
Şerife ile Ümmügülsüm ablaları da getirmiş eşleri ile. Yeni yürüyüşçüler
zorlanıyor. Gülten geri dönmeli.
Yayla Koru’ya tepeden iniyoruz. Siteleri,
villaları ve yıkılmaya mahkum olmuş eski köy evleri ile yalnız, ıssız, sessiz şimdi
Koru. Bahçeler çiçeklenmeyi bekliyor yazlıkçıları ile.
Fethiye’de
İslam’ın şartı altıdır, derdi dedem. Altıncı şart da “Vakti gelince yaylaya
çıkmak”tır. Fethiye’nin tüm köylerinin yaylası vardır onun için. Bu sene kış
mevsimi görmedik, yazın kavrulacağa benzer CANIM Fethiye’m. Herkesin bir
yaylası olmalı…
Çal Dağı sipsivri sağımızda. Tepesinde
kar geçen yıllar kadar çok olmasa da. Yeşillerden sonra yükseliyor
ağırbaşlılığı ile. Karşımızda Torosların batı ucu Akdağlar uzamakta. Durun,
seyredin biraz…
Yayla koru’yu arkamızda bırakıyor kıvrıla
döne yürüyoruz. Sedir ağaçları esir ediyor şimdi. Derelerde coşkun olmasa da
sular var. Suların aktığı vadilerde koca çınarlar. Yol üzerinde çoban çeşmeleri
uzun olukları, alafları, pırıl pırıl suları..Ağaç yaşamın her yerinde. Keçiler
de çıkyor karşımıza karayağız çobanları ile. Çoban amcamız dertli, çocukları çobanlık etmeyecek, göç etmişler
şehirlere:
-Neredensin amca?
-Ha şu tepeyi aşın, Kavacık var, oradanım.
- Kolay gelsin, umarım seneye de görüşürüz.
Çobanımızı
susuzluğa benzer söyleşi özlemi ile bırakıyor, tepeyi aşıyoruz. Şaşıyorum,
uzaklarda Ören çayı kıvrılmakta. Kayalar, yaban menekşeleri ve acı yeşil
pıynarlar arasında yemek molamızı veriyoruz. Menekşelere bu kadar yakın
olmak gönlümü de renklendiriyor.
Siklamenler
Türkiye’nin taraf olduğu Bern Sözleşmesi gereği doğal yaşam alanlarında
korumakla yükümlü olduğumuz bitkilerimizden. Seki’de biz “domuz topalağı”
derdik. Yaşamımıza çok renk katıyor ki çok ad vermişiz diye düşünüyorum. Yumruları domuzlar tarafından topraktan
kazılarak çıkarıldığı için “domuz turpu, domuz ekmeği, domuz elması’ adları
var. Ayrıca domuzlar için iyi bir
yiyecek kaynağı. Halk arasında Tavşankulağı, gılman da deniyor. En beğendiğim
ad da güzel kokusunu anımsatan adı :
Buhur u Meryem
Buhur u Meryemler
arasında azıklarımızı paylaşıyor, yorgunluğumuzu şekerliyor dinleniyoruz. Bugün
zorlu inişler ayak parmaklarımızı zorluyor. Rehberimiz “ On dakika sonra yola
devam!”diyor. Yolumuz uzun yine.
İlle de meşeler.
Koca gövdeleri yosunlu, dalları güdük, heybetli, meşeler top top. Her birini ayrı kucaklamalıyım. Orman
zenginleşiyor, pıynarlar çatallanıyor.
Keçi ağılları ortaya çıkyor. Kavacık mahallesi dağlar arasında birkaç köy evi
ve keçi ağılı ile saklı. Badem ağaçları burada da çiçeklenmiş. Bakımlı
horozları, sıpaları ve incecik oğlak seslerini geçiyoruz. İnişimiz daha seri.
Dağlar arasından Ören çayı seçiliyor
çakıllı, geniş, ovayı boydan boya bölen su yatağı ile. Yürek Mahallesi
de aşağılarda seçilmeye başlıyor. Biz keçilerle keçi olup kayalar arasında zıplarken servislerin Yürek’e geldiğini
öğreniyoruz.
Dik
yokuştan aşağı tırtıklı betonla yol yapılmış Yüreklilere. Yoksa yağmurda,
çamurda zor yürünür bu sokaklarda. Mahalle içi keyifli, evinin önünde
güneşlenen köylülerimizle söyleşerek servislerimize ulaşıyoruz. Söğütlü köyü
mahalleleri ve Ören Çayı eşliğinde Kızılbel’den Üzümlü yoluna ulaşıyoruz.
Yorgunluk geçti. Şimdi zor olan servisle
evimiz arasını yürümek(!). Atiye Kaçar. 16.02.2014
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder