HAVA
KURŞUN GİBİ
TELMESSOS
DAĞCILIK GRUBU DARBOĞAZ –İBLİS BURNU YÜRÜYÜŞÜ 24 Kasım 2013
Telmessos Dağcılık
Fethiye kaymakamlığı önünde toplanıyor
bu pazar sabahında da. Yağmura
yakalanır mıyız? Yok sanmam, diyoruz. Deniz
gri, hava kurşun gibi ağır.
Deniz kurşun, hava kurşun, bende kurşun
ağırlığı. Doğaya katılmalı, yenilenmeliyiz bir an önce. Atlıyoruz servislere, Debboy’dan yol
alıyoruz Kayaköy’e. Çiğle incilenmiş yine çam ağaçlarının iğne yaprakları. Kayaköy sisten yorganıyla uykuda. Kahvemizde sabah
çaylarımızı içelim.
Bugün 24
Kasım. Günün anlam ve önemine ilişkin bir konuşma yapıyor Sami.
Çiçeğini veriyor, tüm öğretmenlerimiz adına Kerim Gürhan’a. “Öğretmenler
Günü”nü kutluyoruz, sıcak çaylarımızla. Dünden
içimiz buruk. Kızılay’da Öğretmenlerimiz
polis barikatı, TOMA ‘lar ve akreple karşılanıyor. Tazyikli su altında
öğretmenlerimiz. Gaz bulutu içinde
Ankara. Hava bulutlu, gaz bulutları
yağmur bulutlarına karışıyor. Hava kurşun gibi ağır.
Öğretmenlerimizin özlük haklarını, haksızlığa uğrayan öğretmenlerimizi
,elbette atama bekleyen öğretmenlerimizi konuşuyoruz. Bir yanda 126
bin öğretmen açığı, diğer tarafta atama
bekleyen yaklaşık 250 bin öğretmen adayı. Atama beklerken canına kıyan,
gencecik 39 öğretmen. Hava kurşun
gibi ağır.
Servislere biniyoruz, Gemile koyu
yolundan Darboğaz’a iniyoruz. Deniz kurşuni, manzara eşsiz, doğa canlandırmalı
bizi. Burası ,
Andrei Konchalowsky’in 1997yapımı “Odyseeia(Odesa)” filminin Türkiyede
geçen bölümleri n çekildiği yer. Filmin başında Odyessius’un çobanının iki katlı evi, eşsiz
deniz manzarasıyla görünüyor burada.
Toplanıyoruz, fotoğra f çekiliyoruz. İlkbahar lalelerinin açtığını görüyoruz
şaşkınlıkla. Havalar soğuyamadı bu sene, kış gelmiyor, doğa ilkbahara geçmiş.
Papatyalar da açmış.
Yürüyüşümüz
zorlu bir tırmanışla başlıyor. Toprak nemli, yağmurlar başlıyor ama ölçüsüz.
Doğa hesapsızca kullanılmanın öcünü alıyor. Yağmur Sarıgerme’den sonra Bodrum
ve İzmir’i de yıkıp geçiyor.
Çam ormanı,
sakız ağaçları, keçiboynuzları arasında kekik kokularıyla yürüyoruz.
Keçiboynuzu ağaçları yoğun çiçekli, arılar da toplanmış, tatlı bir uğultuya
durmuş doğa. Hafif bir esinti bizi de sarhoş ediyor. Hava bulutlu. Faralya yolu seçiliyor uzaktan, güzelim koylarımız
sisler altına saklamış kendini. Deniz gökyüzüyle kaynaşmış, gümüşlenmiş. Hava
kurşun gibi ağır.
Dardoğaz’dan İblis Burnuna uzanan koca dağ denizi ikiye
bölmüş. Bir taraf Ölüdeniz, bir taraf Fethiye Körfezi. Yürüyüşümüz de çift
taraflı deniz seyrinde. Bir iniyor bir tırmanıyoruz derken sandal ağaçları
içine düşüyoruz. Kıpkırmızı, pürüzsüz gövdeleri ve kıpkırmızı dağ çilekleriyle.
Sami uzanıyor en uç dallardan en olgunlarını topluyor çileklerin. Sırayla
veriyor tüm yürüyüşçülere. Payını alan
ilerliyor, yorgunluğumuzu unutmalıyız. Yemek molası istiyoruz da yemeğimizi
dağın en uç noktasında fener seyri ile yiyeceğiz.
Yalçın
kayalıkların tepesinde denize atlama tutukusu ile oturuyoruz öğle yemeği için.
Öbekleşmişiz yine, yan masa ikramlarına başlamışız. Hüseyin’in annesinin kabak
kızartmalarına Özgür’ün çeşitlemeleri katılıyor. Geçen hafta şakşuka, bu hafta
peynir topları… Olmuyor böyle, yürüyüş başlayalı kilo alıyorum, diyen
çoğalacak. Tarçınlı karanfilli çaylar alıyor tüm yorgunluğumuzu.
Dönüş yolumuz
dağın Fethiye körfezi yönünde. Şimdi
Göcek adaları, Kapıdağ yarımadası eşlik ediyor bize. Kızıl sandal ağaçları ve
sık orman içinde; düşsek denize yuvarlanacağız, diyerek yürüyoruz. Kayalarda
atlasak denize gireceğiz. Fotoğraf molaları sıklaşıyor. Bulutlar yükselmiş,
hafiften güneş de gösteriyor kendini. İşte fotoğraf için en uygun ışık.
Darboğazdayız yeniden. Denize girdiğimiz günlerin özlemiyle
yola koyulurken , doğanın tüm güzelliklerini sunduğu noktada çöplere takılıyoruz. Adem Bey ve Yusuf Bey
yağmurluk olarak kullanmak amacıyla yanlarına aldıkları çöp poşetlerini
çıkarıyorlar.Elbirliği ile toplanıyor güzelim yurdum insancıklarının bıraktığı
çöpler. Kıyamayız doğamıza. Hava kurşun gibi ağır!
Sözü büyük ozanımız
Nazım’a veriyorum :
KEREM GİBİ
Hava kurşun gibi ağır!!
Bağır, bağır, bağır
bağırıyorum.
Koşun kurşun eritmeğe
çağırıyorum...
Bağır, bağır, bağır
bağırıyorum.
Koşun kurşun eritmeğe
çağırıyorum...
O diyor ki bana:
— Sen kendi sesinle kül olursun ey!
Kerem gibi yana yana...
— Sen kendi sesinle kül olursun ey!
Kerem gibi yana yana...
«Deeeert çok, hemdert yok»
Yüreklerin kulakları sağır...
Hava kurşun gibi ağır...
Yüreklerin kulakları sağır...
Hava kurşun gibi ağır...
Ben diyorum ki ona:
— Kül olayım Kerem gibi yana yana.
Ben yanmasam , sen yanmasan
biz yanmasak,
nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa..
— Kül olayım Kerem gibi yana yana.
Ben yanmasam , sen yanmasan
biz yanmasak,
nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa..
Hava toprak gibi gebe.
Hava kurşun gibi ağır.
Bağır bağır bağır
bağırıyorum.
Koşun kurşun eritmeğe
çağırıyorum.....
Hava kurşun gibi ağır.
Bağır bağır bağır
bağırıyorum.
Koşun kurşun eritmeğe
çağırıyorum.....
Telmessos
Dağcılık, haftaya pazar sabahı, yine
Fethiye kaymakamlığı önünde. Atiye KAÇAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder