29 Kasım 2013 Cuma

HAVA KURŞUN GİBİ
TELMESSOS DAĞCILIK GRUBU DARBOĞAZ –İBLİS BURNU YÜRÜYÜŞÜ 24 Kasım 2013
          Telmessos Dağcılık Fethiye kaymakamlığı önünde toplanıyor  bu pazar sabahında da.  Yağmura yakalanır mıyız? Yok  sanmam, diyoruz. Deniz gri, hava kurşun gibi ağır.
           Deniz kurşun, hava kurşun, bende kurşun ağırlığı. Doğaya katılmalı, yenilenmeliyiz bir an önce.           Atlıyoruz servislere, Debboy’dan yol alıyoruz  Kayaköy’e. Çiğle incilenmiş  yine çam ağaçlarının iğne yaprakları.  Kayaköy sisten  yorganıyla uykuda. Kahvemizde sabah çaylarımızı içelim.
              Bugün 24 Kasım. Günün anlam ve önemine ilişkin bir konuşma yapıyor   Sami.  Çiçeğini veriyor, tüm öğretmenlerimiz adına Kerim Gürhan’a. “Öğretmenler Günü”nü kutluyoruz,  sıcak çaylarımızla. Dünden içimiz buruk. Kızılay’da  Öğretmenlerimiz polis barikatı, TOMA ‘lar ve akreple karşılanıyor. Tazyikli su altında öğretmenlerimiz.  Gaz bulutu içinde Ankara. Hava bulutlu, gaz bulutları  yağmur bulutlarına karışıyor. Hava kurşun gibi ağır.
            Öğretmenlerimizin özlük haklarını, haksızlığa uğrayan öğretmenlerimizi ,elbette atama bekleyen öğretmenlerimizi konuşuyoruz. Bir yanda 126 bin öğretmen açığı, diğer tarafta  atama bekleyen yaklaşık 250 bin öğretmen adayı. Atama beklerken  canına kıyan,  gencecik  39 öğretmen. Hava kurşun gibi ağır.
              Servislere biniyoruz, Gemile koyu yolundan Darboğaz’a iniyoruz. Deniz kurşuni, manzara eşsiz, doğa canlandırmalı bizi.  Burası ,  Andrei Konchalowsky’in 1997yapımı “Odyseeia(Odesa)” filminin Türkiyede geçen  bölümleri n çekildiği yer.   Filmin başında   Odyessius’un çobanının iki katlı evi, eşsiz deniz manzarasıyla  görünüyor burada. Toplanıyoruz, fotoğra f çekiliyoruz. İlkbahar lalelerinin açtığını görüyoruz şaşkınlıkla. Havalar soğuyamadı bu sene, kış gelmiyor, doğa ilkbahara geçmiş. Papatyalar da açmış.
                Yürüyüşümüz zorlu bir tırmanışla başlıyor. Toprak nemli, yağmurlar başlıyor ama ölçüsüz. Doğa hesapsızca kullanılmanın öcünü alıyor. Yağmur Sarıgerme’den sonra Bodrum ve İzmir’i de yıkıp geçiyor.
             Çam ormanı, sakız ağaçları, keçiboynuzları arasında kekik kokularıyla yürüyoruz. Keçiboynuzu ağaçları yoğun çiçekli, arılar da toplanmış, tatlı bir uğultuya durmuş doğa. Hafif bir esinti bizi de sarhoş ediyor. Hava bulutlu. Faralya  yolu seçiliyor uzaktan, güzelim koylarımız sisler altına saklamış kendini. Deniz gökyüzüyle kaynaşmış, gümüşlenmiş. Hava kurşun gibi ağır.
          Dardoğaz’dan  İblis Burnuna uzanan koca dağ denizi ikiye bölmüş. Bir taraf Ölüdeniz, bir taraf Fethiye Körfezi. Yürüyüşümüz de çift taraflı deniz seyrinde. Bir iniyor bir tırmanıyoruz derken sandal ağaçları içine düşüyoruz. Kıpkırmızı, pürüzsüz gövdeleri ve kıpkırmızı dağ çilekleriyle. Sami uzanıyor en uç dallardan en olgunlarını topluyor çileklerin. Sırayla veriyor  tüm yürüyüşçülere. Payını alan ilerliyor, yorgunluğumuzu unutmalıyız. Yemek molası istiyoruz da yemeğimizi dağın en uç noktasında fener seyri ile yiyeceğiz.
           Yalçın kayalıkların tepesinde denize atlama tutukusu ile oturuyoruz öğle yemeği için. Öbekleşmişiz yine, yan masa ikramlarına başlamışız. Hüseyin’in annesinin kabak kızartmalarına Özgür’ün çeşitlemeleri katılıyor. Geçen hafta şakşuka, bu hafta peynir topları… Olmuyor böyle, yürüyüş başlayalı kilo alıyorum, diyen çoğalacak. Tarçınlı karanfilli çaylar alıyor tüm yorgunluğumuzu.
              Dönüş yolumuz dağın Fethiye  körfezi yönünde. Şimdi Göcek adaları, Kapıdağ yarımadası eşlik ediyor bize. Kızıl sandal ağaçları ve sık orman içinde; düşsek denize yuvarlanacağız, diyerek yürüyoruz. Kayalarda atlasak denize gireceğiz. Fotoğraf molaları sıklaşıyor. Bulutlar yükselmiş, hafiften güneş de gösteriyor kendini. İşte fotoğraf için en uygun ışık.
      Darboğazdayız  yeniden. Denize girdiğimiz günlerin özlemiyle yola koyulurken , doğanın tüm güzelliklerini sunduğu noktada  çöplere takılıyoruz. Adem Bey ve Yusuf Bey yağmurluk olarak kullanmak amacıyla yanlarına aldıkları çöp poşetlerini çıkarıyorlar.Elbirliği ile toplanıyor güzelim yurdum insancıklarının bıraktığı çöpler. Kıyamayız doğamıza. Hava kurşun gibi ağır!
      Sözü büyük ozanımız Nazım’a veriyorum :    
KEREM GİBİ 
Hava kurşun gibi ağır!! 
Bağır,
 bağır, bağır 
                        bağırıyorum.
 
Koşun
  kurşun    eritmeğe 
                            çağırıyorum...
O diyor ki bana: 
— Sen kendi sesinle kül olursun ey!
 
            Kerem  gibi
   yana   yana...
«Deeeert   çok,  hemdert yok» 
Yüreklerin
 kulakları  sağır... 
Hava kurşun gibi ağır...
Ben diyorum ki ona: 
— Kül olayım
  Kerem   gibi   yana   yana. 
Ben yanmasam
 , sen yanmasan 
                             biz yanmasak,
 
    nasıl
 çıkar  karanlıklar  aydınlığa..
Hava toprak gibi gebe. 
Hava kurşun gibi ağır.
 
Bağır
   bağır  bağır 
                        bağırıyorum.
 
Koşun
   kurşun  eritmeğe 
                             çağırıyorum.....
 
 

  Telmessos Dağcılık, haftaya pazar sabahı,  yine Fethiye kaymakamlığı önünde. Atiye  KAÇAR                                                                               
  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder