YALÇIN KAYALARDAN ENGİN DENİZE
KİRME - YAĞLI- YAYLA
KABAK - FARALYA YÜRÜYÜŞÜ
Cuma
gününden beri anons var Fethiye Kaymakamlığından. Başbakanımızın Pazar
günü ilçemize geleceği duyuruluyor ve
alınan önlemler sıralanıyor. Biz sokağa çıkamayacağız anlaşılan. Zaten dağlara
çıkacağız da nerede toplanacağız?
Rehberimiz
Yusuf Çilengir çözümü buluyor, Muğla Makası’nda buluşacağız. Haberleşme tamamlanıyor, üçüncü servis de geliyor,
Taşyaka’dan tırmanıyor, Fethiye’yi kendi kalabalıklığı ile baş başa bırakıyoruz. Hava
bulutlu, serin; doğa canlı, nemli. Ölüdeniz yolundayız.
Ölüdeniz
inatla mavisini koruyor. Açık deniz gri olsa da kıyılar masmavi, turkuaz
mavisi. Gökyüzünün kurşuni griliğine
inat masmavi. Deniz seyriyle Faralya yolundayız. Kelebekler Vadisinin
gizemini çözmek istercesine Kirme’ye doğru yükseliyoruz. Kirme denize bakan evleri ile sonbaharı
yaşıyor. Yine denize karşı çay içme dürtümüz depreşiyor.
Köy içinde bırakıyoruz dolmuşları. Parkurumuz
patika ve on iki kilometre sürecek. Tırmanış da başlıyor. Babadağ
eteklerindeyiz. Yedi yüz metreden başladık. Yalçın kayalıklar önümüzde, zikzak
çizerek tırmanıştayız. Likya yolları hala sağlam taş döşeli. Dik yamaçlara öyle
sağlam yapmışlar. Çam ağaçları nemle tatlı yeşil. Yeşillerin arasında
erguvanlar sarı sarı, menekişler turuncu, sandallar kızıl. Doğa renk cümbüşü. Hava nemli ya taşlar da
yosunlanmış ayrı yeşillenmiş. Bin elli metreye kadar tırmanıyoruz. Kimimiz
kekik topluyor, kimimiz adaçayı. Sami ağaçlarda. Sandal ağaçlarından dağ çileği
yiyoruz. Kızıl kızıl küçük topicikler öyle tatlı, dağ kokulu. Ben şaşkın açan
ilkbahar çiçeklerindeyim. Paptyalar yanında anemonlar da açmaya başlamış Faralya
yakınlarında. Yorulduk, az kaldı, diyor rehberimiz.
Babadağ
etelerinde tepecikler arasında düzlükler, ovalar, ovacıklar, ayrı bir yeşil, otlak olmuş. Ekilemeyen çakırdikenler içinde tarlacıklar var. Yağlı, bin metrelerde bir ovacık. Çoban
evlerinden soba boruları uzanıyor. Soğuk
burası, kar da yağarmış kışın ... Eski bir yerleşim yeri ki eski evlerin yıkıntıları var. Sıra sıra
dikilmiş ahlat ağaçları, taş setler ve koca meşeler. Üç çoban yaşıyormuş bu düzlükte
, biri ile söyleşiyoruz.Depremden önce yaşayanlar varmış burada, diyor çobanımız. Şimdi asıl yerleşim yerleri Karaağaç köyü. Yağlı da
hazine arazisi olmuş. Çobanların çocukları
okula gidiyor, aile bireyleri işbölümü ile hayvanlara bakıyor. Çoban
köpekleri eşliğinde keçilerle
söyleşiyor, inekleri, danaları
selamlıyoruz. Düzlükte yürümek daha
kolay. Şimdi zorlu iniş başlıyor.
Dik
kayalar, yalçın kayalar, kimi kayalarda mağaralar … Sol yanımız
heybetli Babadağ, sağ yanımız engin deniz. Denizde adalar, denizde dağlar… Sayıyoruz: Önümüzde dimdik kayaları ile
Kelebekler Vadisi, Ölüdeniz, sağda
uykuda, yanında Gemile, karşımızda Darboğazıyla
fenere uzanan dağı ile İblis burnu,
arkasında Fethiye körfezi, adalarımız, Kapıdağ yarımadası, daha arkasında
Dalaman… Her yer ayaklarımızın altında. Atlasak
mı ne? Sırtımızı kayalara verip deniz
görünümü ile fotoğraf çekme yarışındayız. Doğal ki en güzel fotoğraflar Ali
Karacan’ın objektifinden. Gözüne ve
deklanşöre basan parmağına sağlık…
Önümüze
bakıyor, dikkatle iniyoruz zikzaklarla
yine. Bir birimizin tepesindeyiz. Zincirimiz uzuyor. Sesleniyoruz en öndeki de
duymalı. Emin Abi ile ağaçkakan sesi taklidindeyiz, kahkahalarla çınlatıyoruz
dağları taşları…
Fethiye
nasıl bir gün yaşıyor? Fethiye semaları
helikopterle korunuyor, sokaklar çevik kuvvet ve TOMA’larla. Kim kimden korunuyor anlamak olası değil. Bu
kez önlemlerin çok daha olağanüstü
olduğunu görüyoruz. Önlemler olağanüstü.
İnsanlar taşınıyor çevre köy
,ilçe hatta illerden. Belediyelerin devlet kuruluşlarının resmi araçları
seferber olmuş. Yazık değil mi “tüyü
bitmemiş yetim hakkı” diye adlandırılan vergi gelirlerimize. İzleyici kadar da
polis var görevli. Televizyonları basını istediği gibi kullanıyorsunuz,
iletilerinizi basın – yayın aracılığı ile ulaştırsanız kitlelere hem daha ucuz
hem daha uygar olmaz mı? Umut gerekiyor, umutları kırmamak gerekiyor, dirençli olmak zorunlu.
Faralya’ya iniyoruz kıvrıla kıvrıla. Turizm sezonu sonu tesislerde sarı
yapraklar uçuşuyor. Servislere atlıyor, yorgunluk çaylarımızı Ölüdeniz- Kumsal
Pide’de içmeye karar veriyoruz. Ölüdeniz’de de tesisler boş, sokaklar sonbahar yaprakları ile renklenmiş. Deniz yine
güzel, çekici. Koşuyorz birkaç kişi
sıvayıp paçaları atlıyoruz denize. Yüzemiyoruz ama kıyı boyu dalgalarla dans
ederek yürüyoruz.
Çaylar, biralar yorgunluğumuzu alıyor, Fethiye’de kalabalık
dağılmış, biz de evlerimizdeyiz. Haftaya Cadianda’dan yakacık köyüne
yürüyeceğiz. Atiye KAÇAR 01.12.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder