4 Aralık 2013 Çarşamba

YALÇIN KAYALARDAN ENGİN DENİZE
KİRME - YAĞLI- YAYLA KABAK - FARALYA YÜRÜYÜŞÜ
           Cuma gününden beri anons var Fethiye Kaymakamlığından. Başbakanımızın Pazar günü  ilçemize geleceği duyuruluyor ve alınan önlemler sıralanıyor. Biz sokağa çıkamayacağız anlaşılan. Zaten dağlara çıkacağız da nerede toplanacağız?
          Rehberimiz  Yusuf  Çilengir  çözümü buluyor, Muğla Makası’nda  buluşacağız. Haberleşme  tamamlanıyor, üçüncü servis de geliyor, Taşyaka’dan tırmanıyor, Fethiye’yi kendi  kalabalıklığı ile baş başa bırakıyoruz. Hava bulutlu,  serin;  doğa canlı, nemli. Ölüdeniz yolundayız.
             Ölüdeniz inatla mavisini koruyor. Açık deniz gri olsa da kıyılar masmavi, turkuaz mavisi. Gökyüzünün  kurşuni griliğine inat masmavi.  Deniz seyriyle     Faralya yolundayız. Kelebekler Vadisinin gizemini çözmek istercesine Kirme’ye doğru yükseliyoruz.  Kirme denize bakan evleri ile sonbaharı yaşıyor. Yine denize karşı çay içme dürtümüz depreşiyor.
              Köy içinde bırakıyoruz dolmuşları. Parkurumuz patika ve on iki kilometre sürecek. Tırmanış da başlıyor. Babadağ eteklerindeyiz. Yedi yüz metreden başladık. Yalçın kayalıklar önümüzde, zikzak çizerek tırmanıştayız. Likya yolları hala sağlam taş döşeli. Dik yamaçlara öyle sağlam yapmışlar. Çam ağaçları nemle tatlı yeşil. Yeşillerin arasında erguvanlar sarı sarı, menekişler turuncu, sandallar kızıl.   Doğa renk cümbüşü. Hava nemli ya taşlar da yosunlanmış ayrı yeşillenmiş. Bin elli metreye kadar tırmanıyoruz. Kimimiz kekik topluyor, kimimiz adaçayı. Sami ağaçlarda. Sandal ağaçlarından dağ çileği yiyoruz. Kızıl kızıl küçük topicikler öyle tatlı, dağ kokulu. Ben şaşkın açan ilkbahar çiçeklerindeyim. Paptyalar yanında anemonlar da açmaya başlamış   Faralya yakınlarında. Yorulduk, az kaldı, diyor rehberimiz.
               Babadağ etelerinde tepecikler arasında düzlükler, ovalar, ovacıklar, ayrı bir yeşil,  otlak olmuş. Ekilemeyen çakırdikenler  içinde tarlacıklar var.  Yağlı, bin metrelerde bir ovacık. Çoban evlerinden soba boruları uzanıyor. Soğuk  burası, kar da yağarmış kışın ...  Eski bir yerleşim yeri  ki eski evlerin yıkıntıları var. Sıra sıra dikilmiş ahlat ağaçları, taş setler ve koca meşeler. Üç çoban yaşıyormuş bu düzlükte , biri ile söyleşiyoruz.Depremden önce yaşayanlar varmış  burada, diyor çobanımız. Şimdi  asıl yerleşim yerleri Karaağaç köyü. Yağlı da hazine arazisi olmuş. Çobanların  çocukları okula gidiyor, aile bireyleri işbölümü ile hayvanlara bakıyor. Çoban köpekleri  eşliğinde keçilerle söyleşiyor,  inekleri, danaları selamlıyoruz. Düzlükte  yürümek daha kolay. Şimdi zorlu iniş başlıyor.
            Dik kayalar, yalçın kayalar, kimi kayalarda mağaralar …  Sol yanımız  heybetli Babadağ, sağ yanımız engin deniz. Denizde  adalar, denizde dağlar…  Sayıyoruz: Önümüzde dimdik kayaları ile Kelebekler Vadisi,  Ölüdeniz, sağda uykuda, yanında Gemile,  karşımızda Darboğazıyla fenere uzanan dağı ile  İblis burnu, arkasında Fethiye körfezi, adalarımız, Kapıdağ yarımadası, daha arkasında Dalaman… Her yer  ayaklarımızın altında. Atlasak mı ne?  Sırtımızı kayalara verip deniz görünümü ile fotoğraf çekme yarışındayız. Doğal ki en güzel fotoğraflar Ali Karacan’ın objektifinden.  Gözüne ve deklanşöre basan parmağına sağlık…        
         Önümüze bakıyor, dikkatle iniyoruz  zikzaklarla yine. Bir birimizin tepesindeyiz. Zincirimiz uzuyor. Sesleniyoruz en öndeki de duymalı. Emin Abi ile ağaçkakan sesi taklidindeyiz, kahkahalarla çınlatıyoruz dağları taşları…
           Fethiye nasıl bir gün yaşıyor? Fethiye semaları  helikopterle korunuyor, sokaklar çevik kuvvet ve TOMA’larla.  Kim kimden korunuyor anlamak olası değil. Bu kez önlemlerin çok daha olağanüstü  olduğunu görüyoruz. Önlemler olağanüstü.  İnsanlar taşınıyor çevre  köy ,ilçe hatta illerden. Belediyelerin devlet kuruluşlarının resmi araçları seferber olmuş.  Yazık değil mi “tüyü bitmemiş yetim hakkı” diye adlandırılan vergi gelirlerimize. İzleyici kadar da polis var görevli. Televizyonları basını istediği gibi kullanıyorsunuz, iletilerinizi basın – yayın aracılığı ile ulaştırsanız kitlelere hem daha ucuz hem daha uygar olmaz mı? Umut gerekiyor, umutları  kırmamak gerekiyor, dirençli olmak zorunlu.
             Faralya’ya iniyoruz kıvrıla kıvrıla. Turizm sezonu sonu tesislerde sarı yapraklar uçuşuyor. Servislere atlıyor, yorgunluk çaylarımızı Ölüdeniz- Kumsal Pide’de içmeye karar veriyoruz. Ölüdeniz’de  de tesisler boş, sokaklar  sonbahar yaprakları ile renklenmiş. Deniz yine güzel, çekici. Koşuyorz birkaç  kişi sıvayıp paçaları atlıyoruz denize. Yüzemiyoruz ama kıyı boyu dalgalarla dans ederek yürüyoruz.
      Çaylar, biralar  yorgunluğumuzu alıyor, Fethiye’de kalabalık dağılmış, biz de evlerimizdeyiz. Haftaya Cadianda’dan yakacık köyüne yürüyeceğiz. Atiye KAÇAR 01.12.2013
       
         

         

         


    

      

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder