24 Aralık 2013 Salı

YAZDAN KALMA BİR GÜN
Kayaköy-Soğuksu-Ölüdeniz yürüyüşü 22.12.2013
                 Masmavi gökyüzü bu sabah. Güneş pırıl pırıl, yazdan kalma bir gün yaşanacağı daha sabahtan belli. Üç servisle çıkıyoruz yola. Debboy’dan Kayaköy’e tırmanırken dolmuşlarla, Likya döneminden kalma taş döşeli yolun sağlamlığını konuşuyoruz. Likya yollarına yazık etmeyelim.
             Kayaköy güneşin ilk ışıkları ile uyanmaya çalışıyor, çimenler kırağı beyazlığı ile direnişte. Yeşillenecek  ama her yer az sonra. Kuyubaşı kahvesinde çınardaki baykuşumuza da merhaba, diyor çayımızı da içip yola koyuluyoruz.
          Masallardan fırlayan Kayaköy evleri arasından yol buluyoruz. (Kapıdan geçersek bedel ödemek durumundayız.) Laleler açmaya başlamış. Bir iki haftaya lale dolar buralar. Aşağı kiliseden taş yola çıkıyor, hafif dumanlı örtüsü ile ovada evleri ; yamaçta  kalıntıları bırakıyoruz. Tepeyi aşıyor masmavi uzanan denize çakılıyoruz. Yürürken de düşmemek için önümüze bakmalıyız.  
                Makiler arasında ilerlerken gevenlere dikkat etmeliyiz. Sakız ağaçları, çalılıklar aralarda adaçayları, kekikler. Galavaniz kapısından geçiyoruz, koca koca harnup ağaçları yanında denize tepeden baktığımız kayalık uç noktada mola veriyoruz. İşte deniz…  Özgürlük ve sonsuzluk tutkusu bu….
             Denizi kucağımıza alıp Soğuksu koyuna iniyoruz. Öyle yazdan kalma bir gün ki mayolarımız olsa denize gireceğiz. Paçaları sıvayan denize dalıyor. Su ılık, hava sıcak, aralık ayı sonunda kısa kollu giysilerle yürüyoruz. Tuzlu suda hafifleyen ayaklarımızla uçarcasına ilerliyoruz şimdi. Zorlu bir tırmanıştayız. Dökülenlere teselli: Az  kaldı, dayanın…
           Yemek molasındayız. Ateş yakılıyor önce ortaya. Ellerinde çubuklarla yaklaşıyor sucuğunu kapan. Takılırken herkes birbirine Abdurrahman Abi’nin ayakkabı kutusu çıkıyor ortaya. Yusuf Bey’le topladıkları paralar kutuda. Ne  yapacağız bu paraları? Önce kapmaya çalışıyoruz, sonra paralarla poz veriyoruz, sonra “Okul mu Yaptırsak?” diyoruz,sonra da bu paraları yılbaşı gecesi yemeyi planlıyoruz… Toplu fotoğraf çekilelim. Gün boyu bize eşlik eden koca köpeğimizi de aramıza alalım. Adabelenliler de toplansın, grup içi bölücülük olmuyor mu?.  Yok dergimize göndereceğiz,  dostlarımız  için fotoğraflayalım bu güzellikleri

            Yediburunlar’ı kımıl kılmıl denizi ile geçiyoruz, çam ağaçları arasından önce maviliği görülüyor Ölüdeniz’in. Şimdi tam tepedeyiz . Arkadan bakıyoruz “lagun”a. Önümüzde sakin, dingin, sessiz, mavi; göl gibi ölü deniz. Belcekız plajıyla uzanan Kumburnu, ve Rodos’a kadar uzanan Akdeniz. Kıvrım kıvrım dantellenen kıyılar büyülü. Bir tarafımız İblis Burnu’na uzanan koylar, bir tarafımız Faralya  kıyıları. Fotoğraf çekmek yetmiyor sanki. Büyüleniyor, aşk oluyor her yer. Kayalarda kıyılarda efsanenin balıkçılarını ve Belcekız’ı arıyoruz. Buraya adını veren efsaneyi anlatıyor, canlandırıyoruz gözümüzde. İşte Ölüdeniz Efsanesi:
                   “Fırtınalı bir günde, Yediburunlar önlerinde bir baba ile oğulun gemisini yakalamış  azgın sular, fırtınalar. Oğul bilirmiş buraları çünkü Belcekız adında yörede yaşayan bir kıza sevdalıymış. Kayalara yaklaşırlarsa bir koya girebileceklerini ve fırtınadan kurtulacaklarını söylemiş babasına. Baba ise kayalara çarpıp parçalanacaklarını, buralarda koy olmayıp yalçın kayalıklar bulunduğunu iddia eder dururmuş. Aralarında öyle şiddetli bir itiş-kakış başlamış ki, baba tam kayalara çarpacaklarını sandığı an, oğlunu bir kürek vuruşuyla denize atıp dümene geçmiş. Bir de bakmış ki deniz dönüyor, dümdüz, çarşaf gibi bir koya dönüşüyor.
          Baba gemisiyle bu koya sığınmış. Gemisi ve yükleri kurtulmuş ama oğlunun da ölüsüne yanmış tutuşmuş. Günlerce yas tutmuş, denize ağlamış. Gözyaşları, haykırışları boncuk boncuk kumsallardan sekerek karşı yamaçları sarmış. Belcekız sevgilisinin öldüğünü duymuş ve kendisini denize atarak sevgilisine kavuşmayı düşlemiş. O günden sonra, Oğulun öldüğü yere “Ölüdeniz” ve kızın öldüğü yere de “Belcekız” denmiş.”
           Seri bir inişle denize ulaşıyoruz. Araçlarımız Kumsal Pide’nin orada bekliyor. Belcekız plajı boyunca yürüyoruz. Deniz kenarı da cıvıl cıvıl. Balık tutanlar kıyıda güneşin tadını çıkaranlar, denize girenler. Gerçekten yazdan kalma bir gün yaşıyoruz kış ortasında. Atiye KAÇAR


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder