SİKLAMENLER
COŞMUŞ
TELMESSOS DAĞCILIK
KARAAĞAÇ’TAN KABAK KOYUNA İNDİ
Serin, parlak bir güz güneşi ile
toplanıyoruz Fethiye Kaymakamlığı önünde. Sabah serinliği ile sıcak gülüşler
çarpışıyor. Telmessos Dağcılık grubu yürüyüşçüleri özlemişler bir haftada
birbirlerini, sabah çayımızı içiyor,
Ölüdeniz yoluna düşüyoruz.
Ovack’tan Ölüdeniz’e aşıyor,
Akdeniz’e belki bininci kez hayran oluyoruz. Kıvrım kıvrım Faralya yolunda Belcekız
plajını, çam kokulu dağları,
adaları, dalga dalga ebruli Akdeniz’i seyrediyoruz. Gözlerimizi Rodos adasına kadar uzatıyoruz. Kelebekler
Vadi’sinin yalçın kayalıkları tepesinden Karaağaç yoluna sapıyoruz. Yükseldikçe
Babadağ yamaçlarına, yalçın kayalar koynunda parlayan çam ağaçları arasından
yine Akdeniz’e hayran oluyoruz.
Kirme köyünün evleri arkalarını sağlam
kayalara dayamış, gözlerini denize dikmiş. Damlarda denize karşı orman seyriyle çay içtiğimizi
varsayıyor, sonbaharı yaşayan bahçeleri geride bırakıyoruz. Bin iki yüz metre
yüksekte bırakıyoruz servisleri. Çam ağaçları arasında kızarmaya başlayan
erguvanlar var. Tohumlarını topluyor Sami, meyve bunlar, diyor?(?) Sonbahar
kuruluğunu yaşayan ovayı da geride bırakıyor, Karaağaç köyüne tepeden
iniyoruz.
Karaağaç köyü de susuz. Toprak
yağmuru bekliyor, dereler coşmak için kar gözlüyor. Kıştan sonra yemyeşil
olmayı bekleyen bahçeler kupkuru. Boz dikenler,
ölemez dikenleri, çakır dikenler arasında ot bulmaya çalışan hayvanlar
görüyoruz. Karaağaç köyünün köşklü çınarı ve asırlık sedir ağacı bekliyor aynı
görkemiyle. Köyün bitiminde birden deniz çıkıyor ortaya. Elhan, Zühtü’nün “satılık
arsa” tabelasına gülüyor . Şimdi İblis
Burnu önümüzde. Kapıdağ yarım adası karşımızda. Rodos’a kadar adalar birbiri
içine girmiş gibi. Alınca’ya doğru inişteyiz. Zaman ilerliyor, acıkıyoruz da.
Denize ulaşamayacağız. Alınca’yı geçince çoban çeşmemiz var. Orada veriyoruz
yemek molamızı. Ne çok acıkmışız! Paylaştıkça çoğalan soframız bir şölen
oluyor. Hüseyin’in annesinin kabak kızartmasına , Özgür’ün şakşukası meydan okuyor. Ellerine sağlık pişiricilerin.
Karanfilli tarçınlı çaylarımızı da içiyor, hızla yola çıkıyoruz.
Likya Yolu her zaman bir iki yabancı
konuk ağırlar. Kabak koyu Alınca arasında yabancı yürüyüşçü daha çok. İkişerli,
üçerli gruplar Kabak’tan Alınca’ya çıkıyor. Yol gölge, çam ormanı, iniş zor,
toprak kuru, boş taşlar var. Çitlembikler kızarmış yeşiller arasında Yalçın
kaya dipleri ürkütüyor, dik yamaçlar zorluyor. Kayalarda sarkaçlar da kupkuru,
damlatmak için sularını bekliyorlar sabırsızca kışı. Deniz seviyesine indikçe
tek tük çiçeklere rastlıyoruz kurumuş çam yaprakları arasında. Yabani
siklamenler açmaya başlamış, diyoruz.
Heyelan taşlıkları, dere yataklarını geçiyor, şelale yol ayrımına varınca yolumuzun
azaldığını biliyoruz. Bu arada asırlık keçiboynuzları çiçeğe durmuş, kuş
seslerine arı uğultusu karışıyor. Esrik çarpık yürürken siklamenler kaplıyor
her yeri. Öyle coşmuşlar ki, beklemeden kışı açmışlar Kabak koyuna yakın her
yerde. Şimdi siklamenler üzerine konuşuyoruz.
Halk arasında; yabani menekşe, domuz topalağı , söğecen, Meryemana
Kandili, domuz soğanı, domuz turpu gibi adlar verilir. Türkiye’de doğal yetişir, 21 tür içerir.
Bunların altı tanesi sınırlı yayılış gösteren endemiktir . Özellikle yaban
domuzları için iyi bir yiyecek kaynağıdır. Yumruları domuzlar tarafından
kazıldığı için adı da domuzlarla birlikte konulmuştur. Tıbbi değeri olan bir
bitkidir. Türkiye doğal ortamlardan toplanan siklamen yumrularını ihraç eden ülkeler
arasında önemli bir yere sahiptir. Taraf
olduğumuz Bern Sözleşmesi gereği doğal yaşam alanlarında korumakla yükümlü
olduğumuz bitkilerimiz arasındadır. Çoğunlukla Türkiye’nin kuzeyinde yetişir.
Yabani menekşeler, derme çatma
tesisler ve Özyerler’in ağaç evleri ve dalda kuş sesleri ile sahile ulaşıyoruz.
Kabak Koyu’nun doğallıktan uzaklaşmasını da izliyoruz buruk bir kırıklıkla.
Yapılaşma günden güne artıyor, beraberinde getirdiği kirlilikle. Üzgünüz.
Mayosunu giyen atlıyor denize.
Deniz soğumaya başlamış, kendine getiriyor yorulan tüm hücrelerimizi. Açılıyor,
su sesi ve serinliği ile doluyoruz. Dinlenmeliyiz; zorlu bir tırmanış bekliyor
bizi. Dik yamaçlar ve yalçın kayalıklarla çevriliyiz. Yola çıkmak için
tırmanıyoruz son gücümüzle. Mamma’nın yerine oturuyor, eşsiz deniz ve dağ
seyriyle içeceklerimizi yavaş yavaş yudumluyor, dönüşümüze gün batımı
romantizmini, akşam kızıllığı güzelliğini katıyoruz. Haftaya Babadağ zirveden
iniş var. Atiye KAÇAR 20.10.2013
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder