31 Ocak 2017 Salı

BAHAR MÜJDELENDİ (Kayaköy- Erenbaba- Afkule – Haçbel – Kınalı /12 km/20. 01. 2017) Kalkıyorum perdeyi açıyorum pazarın erken saatlerinde. Gün ağarmakta, hava pırıl pırıl. Yağış yok bugün. Batıda ufukta top top bulutlar uykuda. Yürüyüş için güzel bir gün olacak. Hızlı hareket ediyor, yola düşüyorum . Toplanmışız yine zor günlerimin de sığınağı dağlarımın diline gönül verenlerle. Sıcak söyleşinin ardından Yusuf Bey listesini kontrol ediyor, yola çıkıyoruz. Debboy’dan Kayaköy’e çıkıyoruz. Güneşin ilk ışıkları pırıl pırıl parlatıyor filizlenen çam ağaçları yapraklarını, bahar geliyor. Kayaköy’ün solunda, Erenbaba tepesinin önünde iniyoruz servislerimizden. Evler arasından çobanların kullandığı patikaya ulaşıyoruz. Sol yanımızda ovada yeni yapılar; karşı tepelerde Likya uygarlığına ait “Karmylassos” kenti üzerine kurulan “Levissi” kentinin yıkık dökük , sessiz sakin rum evleri… Zincir olup patikaya diziliyoruz. Köyün çıkışında son evden Duman’ da katılıyor bize. Zirveye doğru yönelmişiz, dik bir yokuş önümüzde, sakin adımlarla, kendimizi yormadan yürüyeceğiz. Zeytinler, pıynarlar, keçiboynuzları arasında çam ağaçları . Arada yağmura borana, kışın sert lodosuna dayanamayanların kökleri yukarıda, uzanıyorlar sağımızda solumuzda. Atlıyor, zıplıyor geçiyoruz. Zirvede Akdeniz uzanıyor Gemile Koyuna doğru, batıya yöneliyoruz, Afkule manastırımızı ziyaret edeceğiz. Denizden 400 metre yükseklikteki Afkule Hagios Elefterios Manastırının kalıntısı. Manastırı Elefterios adındaki keşişin herkesten uzak bir yaşam yolunu tercih ettiği için inşa ettiği varsayılıyor. Anlatılan efsaneler de var. Manastırlar, Keşişleri kimse rahatsız etmesin diye ve tehlikelerden korumak için böyle yüksek ve gözden uzak yerlere yapılıyor.Sümela Manastırını anımsıyor herkes. Keşişin ölümünden sonra, tek katlı olan bu manastırın üzerine, bir kat eklenmiş, sarnıç büyütülerek, daha kullanışlı hale getirilmiş. Afkule’yi göremiyoruz önce. Akdeniz uzanıyor ya tepeden, deniz seyri yetiyor sanki. Zikzak çizerek iniyor patikamız Afkule’ye.Kemerli kapıdan girince gözüküyor yalçın kayalara oyulan manastır. Açıkta merdivenlerle tırmanırken dimdik kayayı Akdeniz’in büyüleyen maviliği uzuyor. İblis Burnu sağ tarafta, Kurdoğlu Burnu sol tarafta, ufukta belli belirsiz Rodos Adası. Manastırın iç odalarından balkona çıkıyoruz. Deniz yeşiller içinde ayrı bir çekici. Sarnıca iniyoruz, su doğal yollarla damıtılıp akıyor depoya, pırıl pırıl bir su . Damlaları yakından izlemek ayrı bir büyü. Yolumuz uzun, yemek molamızın ardından Haçbel’e yöneliyoruz. Haçbel’in ayakta kalabilen iki kemerli kalıntısı yıkıntılar içinde. Önündeki meşe ağacı anıtlaşmış. Yürüyüş havasındayız, doğamız uyanmış kış sürerken yaylalarımızda. Karşımızda karlı dağlar olsa da çiçeklenmiş Kayaköy tepeleri. Kınalı’ya inişteyiz çobanlarımızla, gevenlerimizle yıllara meydan okuyan ağaçlarımızla. Önce doğal sıklamenler var çalı diplerinde. Sonra bahar müjdecisi nazlı nergisler, papatyalar, laleler(anemonlar)… Bahar gözüktü dostlar, doğa uyandı, yenilendi … Güzellikleri ile çiçekliyor yüreklerimizi. Ülkemizin kara günleri de güzelliklere bırakacak mı yerini? Nisan baharımızın en güzel ayı. “Hayır”lı gelsin yurdumuza. Kara günler daha da kararmadan aydınlansın baharımız. Can korkusu , patlama ürküsü, baskı kaygısı, geçim sıkıntısı silinsin yüreklerimizden. Kişi ile değil derdimiz, daha katılımcı daha demokratik yönetim derdindeyiz. Cumhur başkanının tüm halkı temsil etmesi ve yöneteni denetleyici olması gerekir. Partili başkan demokrasi kültürü yerleşmemiş olan bizde sadece pertililerin başkanı olur. Tüm halkı kucaklayamaz diyebiliyoruz. Kaldı ki başbakanımızın bile seçimden sonra parti kimliğini bir tarafa bırakıp adil, eşitlikçi ve tarafsız olabilmesi ideal olanıdır. İşyerleri kapatılırken, geçim derdi büyürken korku ile savaş varken yanımızda yöremizde, terör tehdidi sarmışken dört bir yanımızı güçlü olmak zorundayız. Yönetim ne kadar çok katılımcı ile olursa o kadar güçlü olur diye düşünmek gerekiyor . Kaygılar taşırken belleğimizde umut oluyor papatyalarla bahar. Önümüzde yeşillenen dallar, karşımızda karlı dağlar. Aşağılarda sular içinde kalan , göllenen, Kaya nohutlarının yetiştiği tarlalar. Dağlar ardında Fethiye kadar büyümekte, Babadağ’ın eteklerini betonlaştırmakta Ovacık. Evet, yanımızda yöremizde papatyalar baharı müjdeliyor. Kınalı’ya iniyoruz, aslına yakın restore edilen Rum evlerine hayran oluyoruz. Doğal yapıya aykırı yapılaşma gözlerimizi de rahatsız ediyor gönlümüzü de. Asırların yükünü taşıyan sarnıcın yanında bekliyor servislerimiz. Semaverlerimizde çaylarımızla karşılıyor bizi sürücülerimiz sağ olsunlar. Günün tatlı yorgunluğunu hafifletiyor bir bardak sıcak çay.Yağmur yağmadan evlerimize ulaşabileceğiz. Haftaya pazar günü yine dağlarda olacağız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder