KIŞI GÖREMEDİK
Kayaköy-Afkule-Haçbel-Karagözler yürüyüşü
19.01.2014
Telmessos Dağcıları
toplandı yine Fethiye Kaymakamlığı önünde. Kordona, denize ve Fethiye dağlarına
: “ Merhaba!”
Yağmuru görmedik bu sene daha.
Dağlarımızda kar çok az. Kış ayları bitmek üzere, kış hala yok. Bahar çiçekleri
açmaya başladı çoktan. Hava bulutlu bu gün, yağsa keşke.
Servislerde son kontrollerini yapıyor
rehberimiz Yusuf Çilengir. Dağlara, çam kokularına yollanıyoruz. Debboy’dan
tırmanırken biz Fethiye de yayılıyor ova dolusu. (Ne kadar yayılmışız, Fethiye
ovasını ne kadar çok doldurmuşuz beton
yapılarla, üzgünüm.)
Kayaköy kahvesi her zamanki gibi
bekliyor bizi. Çınarımızdaki baykuşa da selam veriyoruz. Çaylarımızı yudumlarken
kuraklıktan söz ediyoruz.
Masallardan fırlayan Kayaköy evlerine bakıyorum, buradan göç eden insanları
düşünüyorum. Ne acılar yaşattı savaşlar insanlığa. Kolay değil insanın yaşadığı
yeri bırakıp gitmesi.
On birinci yüzyılda Rumlar tarafından Likya uygarlığına
ait “Karmylassos” kenti üzerine kurulan Kayaköy’ün
adı “Levissi”. 30 Ocak
1923’te Lozan’da imzalanan Yunan ve Türk halklarının mübadelesine ilişkin sözleşmeye dayanarak boşaltılmış.
Yaklaşık 25000 kişinin dostça yaşadığı
köy bu günkü terk edilmişliğine ulaşmış. Yunanistan’dan buraya gelen
Müslümanlar bu taş evleri bırakıp düzlüğe ve başka yerlere yerleşmiş, köy de
sessizce yalnızlığını yaşıyor.
Kayaköy için pek çok yazı yayınlanmış,
sempozyomlar, forumlar düzenlenmiş, köy Türk Yunan Dostluk Köyü ilan edilmiş.
Bu girişimler Levissi yerleşimindeki bu
yapıların özgün biçimleri ile daha uzun yaşamaları için atılan adımlar olsun ,
derim. Oysa kardeşce yaşıyormuş buralarda da halklar… Tek meyve ile bahçe
olmaz.
"Bak şu bahçenin güzelliğine. Şu
şeftaliye, şu eriğe, şu armuda, şu çiçeklere bak. Hepsi birlikte güzel... Bir
ülkenin içinde ne kadar din, dil, ırk varsa o kadar zenginliktir bu... Budur
sana, Sinoplulara, Ayancıklılara ve Türklere son sözüm: Tek meyveyle bahçe
olmaz..." (Emanet Çeyiz, Kemal Yalçın)
Gemile yolunda, Afkule yol ayrımında
iniyoruz servislerden. Çam ormanı içinde iki kilometrelik bir yürüyüşün
ardından Akdeniz uzanıyor aşağılarda. Denizden 400 metre yükseklikte kayalara
oyulmuş bir manastır çıkıyor ortaya. Rivayete göre Afkule’yi Elefterios
adındaki bir keşis herkesten uzakta
ibadet edebilmek için tek başına yapmış.Burası daha sonra genişletilerek daha fazla keşişin yaşadığı bir
manastır olmuş . 1924’teki mübadeleye
kadar Ortodoks Rum keşişler tarafından kullanılmış.... Kimine
göre bu manastırda Hz. İsa yıllarca saklanmış, kimine göre ise manastır papazların
inzivaya çekilip af diledikleri yermiş.
Manastır dünyanın en güzel manzarası ile gizlenerek yaşıyor. Kuleye merdivenle
tırmanabiliyor ve sonsuzluk duygusunu iliklerimize işleten engin deniz seyrine
doyamıyorsunuz. Buradan İblis Burnu, Kurdoğlu Burnu, açık havada Rodos adası görülebiliyor.
Likya yolları tabela ile belrlenip işaretlenmiş . Afkule’den Darboğaz’a ve
Fethiye yönüne tabela var. Yusuf Bey acele ediyor, yolumuz uzun. Karanlığa
kalmayalım. Seri bir yürüyüş başlıyor. Hava serin, yerler yumuşak. Yer yer
yağmur ormanlarını anımsatan ormanlardan geçiyoruz. Yeşilliğe doyuyoruz.
Akdeniz uzanadursun boylu boyunca
Göcek, adaların arkasından göz kırpıyor marinadaki yelkenlileriyle. Kapıdağ bir
tarafta uzanyor, Kızılada bir tarafta.
Bir yanımız deniz şimdi. Çam ağaçlarının arasında asırlık zeytin ağaçları,
harnuplar , çitlembiklerle yürüyoruz. Kızıl gövdeleriyle birkaç sandal ağacı da
çıkıyor karşımıza.
Haçbel kalıntıları ve bin yıllık menekiş ağacı ile
gizemini koruyor. Ağacımızın etrafında hayranlıkla dolaşıyor, kalıntılar
arsında tarihe dalıyoruz. Patikadan ilerliyoruz. Üçkuyularda mersin tünelinden geçiyor, parlak yeşille
yosunlanan taşları kucaklıyoruz. Ağaçların gövdelerine dek uzanan yosunlar
örtüyor çıplaklığı. Yorulup dökülenler isyanlarda olsa da yürüyüş devam ediyor
kıvrıla döne yeşiller içinde. Çobanların her santimini ezbere bildiği
çalılıklar arasında molalarımızla çevre seyrindeyiz. Tepeden . Göcek’ten Fethiye’ye
uzanan dağların koynunda mavi deniz, ovanın doğallığını katleden seralar
ve aralıksız, ağaçsız, yeşilsiz yapılar… Fethiye büyüdükçe büyüyor, büyüme
sancılı… Doğaya dönelim.
Dağlarda yabani badem ağaçları
çiçeğe durmuş, uğur böcekleri canlanmış bahar çiçekleri donatıyor bulduğu
yeşilliği. Biz kışı beklerken bahara geçtik sanırım. Kışı göremedik, bu önemli.
Karagözlerin tepesinde atlayabiliriz
denize. Kayalara oturup biraz dinleniyor, fotoğraf çekiyoruz. İniş de zorlu,
dik yamaçtan. Hüseyin öncülük ediyor düşenlere. Yerler nemli ya kaygan doğal
ki. 14 km yürümek yordu herkesi. Karagözler’de apartmanların arasına karışan
büyük bir oh çekiyor. Deniz Kafe’ye
dalıyoruz hemen yorgunluk çayı içeceğiz. Deniz içinde denizle dinlenmeye
başlıyoruz bile. Haftaya Nif tarafındayız. Atiye KAÇAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder