27 Ocak 2014 Pazartesi

KIŞI GÖREMEDİK
Kayaköy-Afkule-Haçbel-Karagözler yürüyüşü 19.01.2014
           Telmessos Dağcıları toplandı yine Fethiye Kaymakamlığı önünde. Kordona, denize ve Fethiye dağlarına :  “ Merhaba!”
           Yağmuru görmedik bu sene daha. Dağlarımızda kar çok az. Kış ayları bitmek üzere, kış hala yok. Bahar çiçekleri açmaya başladı çoktan. Hava bulutlu bu gün, yağsa keşke.
            Servislerde son kontrollerini yapıyor rehberimiz Yusuf Çilengir. Dağlara, çam kokularına yollanıyoruz. Debboy’dan tırmanırken biz Fethiye de yayılıyor ova dolusu. (Ne kadar yayılmışız, Fethiye ovasını ne  kadar çok doldurmuşuz beton yapılarla, üzgünüm.)
               Kayaköy kahvesi her zamanki gibi bekliyor bizi. Çınarımızdaki baykuşa da selam veriyoruz. Çaylarımızı yudumlarken kuraklıktan söz ediyoruz.
             Masallardan fırlayan Kayaköy  evlerine bakıyorum, buradan göç eden insanları düşünüyorum. Ne acılar yaşattı savaşlar insanlığa. Kolay değil insanın yaşadığı yeri bırakıp gitmesi.

                  On birinci  yüzyılda Rumlar tarafından Likya uygarlığına ait  “Karmylassos” kenti üzerine kurulan Kayaköy’ün  adı “Levissi”. 30  Ocak  1923’te Lozan’da imzalanan Yunan ve Türk halklarının mübadelesine  ilişkin sözleşmeye dayanarak boşaltılmış. Yaklaşık 25000 kişinin dostça yaşadığı  köy bu günkü terk edilmişliğine ulaşmış. Yunanistan’dan buraya gelen Müslümanlar bu taş evleri bırakıp düzlüğe ve başka yerlere yerleşmiş, köy de sessizce yalnızlığını yaşıyor. 

            Kayaköy için pek çok yazı yayınlanmış, sempozyomlar, forumlar düzenlenmiş, köy Türk Yunan Dostluk Köyü ilan edilmiş. Bu girişimler  Levissi yerleşimindeki bu yapıların özgün biçimleri ile daha uzun yaşamaları için atılan adımlar olsun , derim. Oysa kardeşce yaşıyormuş buralarda da halklar… Tek meyve ile bahçe olmaz. "Bak şu bahçenin güzelliğine. Şu şeftaliye, şu eriğe, şu armuda, şu çiçeklere bak. Hepsi birlikte güzel... Bir ülkenin içinde ne kadar din, dil, ırk varsa o kadar zenginliktir bu... Budur sana, Sinoplulara, Ayancıklılara ve Türklere son sözüm: Tek meyveyle bahçe olmaz..." (Emanet Çeyiz, Kemal Yalçın)


           Gemile yolunda, Afkule yol ayrımında iniyoruz servislerden. Çam ormanı içinde iki kilometrelik bir yürüyüşün ardından Akdeniz uzanıyor aşağılarda. Denizden 400 metre yükseklikte kayalara oyulmuş bir manastır çıkıyor ortaya. Rivayete göre Afkule’yi Elefterios adındaki bir keşis  herkesten uzakta ibadet edebilmek için tek başına yapmış.Burası daha sonra  genişletilerek daha fazla keşişin yaşadığı bir manastır olmuş .  1924’teki mübadeleye kadar Ortodoks Rum keşişler tarafından kullanılmış....  Kimine göre bu manastırda Hz. İsa yıllarca saklanmış, kimine göre ise manastır papazların inzivaya çekilip af diledikleri yermiş.
            Manastır dünyanın en güzel  manzarası ile gizlenerek yaşıyor. Kuleye merdivenle tırmanabiliyor ve sonsuzluk duygusunu iliklerimize işleten engin deniz seyrine doyamıyorsunuz. Buradan İblis Burnu, Kurdoğlu Burnu, açık  havada Rodos adası görülebiliyor.
            Likya yolları tabela ile  belrlenip  işaretlenmiş . Afkule’den Darboğaz’a ve Fethiye yönüne tabela var. Yusuf Bey acele ediyor, yolumuz uzun. Karanlığa kalmayalım. Seri bir yürüyüş başlıyor. Hava serin, yerler yumuşak. Yer yer yağmur ormanlarını anımsatan ormanlardan geçiyoruz. Yeşilliğe doyuyoruz.
            Akdeniz uzanadursun boylu boyunca Göcek, adaların arkasından göz kırpıyor marinadaki yelkenlileriyle. Kapıdağ bir tarafta uzanyor, Kızılada  bir tarafta. Bir yanımız deniz şimdi. Çam ağaçlarının arasında asırlık zeytin ağaçları, harnuplar , çitlembiklerle yürüyoruz. Kızıl gövdeleriyle birkaç sandal ağacı da çıkıyor karşımıza.
          Haçbel  kalıntıları ve bin yıllık menekiş ağacı ile gizemini koruyor. Ağacımızın etrafında hayranlıkla dolaşıyor, kalıntılar arsında tarihe dalıyoruz. Patikadan ilerliyoruz. Üçkuyularda  mersin tünelinden geçiyor, parlak yeşille yosunlanan taşları kucaklıyoruz. Ağaçların gövdelerine dek uzanan yosunlar örtüyor çıplaklığı. Yorulup dökülenler isyanlarda olsa da yürüyüş devam ediyor kıvrıla döne yeşiller içinde. Çobanların her santimini ezbere bildiği çalılıklar arasında molalarımızla çevre seyrindeyiz. Tepeden . Göcek’ten  Fethiye’ye  uzanan dağların koynunda mavi deniz, ovanın doğallığını katleden seralar ve aralıksız, ağaçsız, yeşilsiz yapılar… Fethiye büyüdükçe büyüyor, büyüme sancılı… Doğaya dönelim.
            Dağlarda yabani badem ağaçları çiçeğe durmuş, uğur böcekleri canlanmış bahar çiçekleri donatıyor bulduğu yeşilliği. Biz kışı beklerken bahara geçtik sanırım. Kışı göremedik, bu önemli.
            Karagözlerin tepesinde atlayabiliriz denize. Kayalara oturup biraz dinleniyor, fotoğraf çekiyoruz. İniş de zorlu, dik yamaçtan. Hüseyin öncülük ediyor düşenlere. Yerler nemli ya kaygan doğal ki. 14 km yürümek yordu herkesi. Karagözler’de apartmanların arasına karışan büyük bir oh çekiyor. Deniz Kafe’ye  dalıyoruz hemen yorgunluk çayı içeceğiz. Deniz içinde denizle dinlenmeye başlıyoruz bile.  Haftaya  Nif tarafındayız. Atiye KAÇAR
         
    
        






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder