14 Ocak 2014 Salı

ÇALILAR ARASINDA
Nif- Sandık – Kiloluk – Çenger  parkuru.12 01.2014
                Kış yok daha. Yağmurları bekliyoruz. Hava bulutlu ama yağış yok. Yürüyüş için ideal bir hava. Kuraklık düşündürüyor doğal ki…
              Telmessos Dağcılık grubu saat 08.30’da üç servisle toplandı Fethiye Kaymakamlığı önünde. Grubun yeni üyeleri ile tanışıldı. Kalabalığız bu gün. Rehberimiz Yusuf Çilengir hazırlıklarını tamamlıyor, yola koyuluyoruz.
                Üzümlü yolundayız, çam ağaçlarının altı pürenlerin kızıllığı ile renkli. Üzümlü sabah sisi ve soba dumanları  örtüsüyle Geyrandağı’nın kucağında  uykuda. Bekir Beli’ne yollanıyoruz.  Yükseldikçe  sabah  soğuğu iliklerimizde. Yürümeye  başlasak ısınırız. Çameli yolunda  Nif- Sandık’ta iniyoruz servislerden.  Orman yolundayız önce. Damarası Mahallesi evleri aşağıda kalıyor, susuz derelere düşüyoruz. Kiloluk yönünde tırmanıştayız. Toprak ıslak, taşlar yosun yeşili, yerler dökülmüş yaprakların yumuşaklığı.
              Yağmurlar yok ya su olması gereken dereler kuru. Orman içine dalıyor, 1200 metreye kadar tırmanıyoruz. Çam ağaçları , çalılıklar derken  Kiloluk mezarlığına geliyoruz. Mezarlıkta iki mezarda taş var. Diğer mezarlar da bozulmamış. Mezarlardan biri “Hüseyin Budak- 1942” diğeri “Ayşe Gümüş-1966”. Burada Aleviler yaşıyormuş. 1960’larda Civcivli Ahmet Ağa’nın önderlğinde  Günlükbaşı’na taşınmışlar. Terk edilmiş birkaç da ev var. Aşağılarda  da  bizim koca çınar.  Çenger adının da  “cenger, cengaver”den geldiğine inanılıyor. Köyde bulunan kuyu, kalıntılar, mezarlık burada büyük bir savaş yapıldığının göstergesi.
           Şimdi denizi görüyoruz, yüksekten, uzakta; ışıl ışıl , ebruli… Dağlar dumanlı, adalar koyu yeşil;hatta kapkara. Yürüyüş kolay artık diyoruz,  tırmanma tamam. Unutmayalım “Her yokuşun bir inişi vardır” .
          İniş  keyifli çalılar arasında. Çam ağaçlarına kuru dallarıyla meşeler karışmış. Meşelerde kalan son yapraklar üzerimize yağmakta ipil ipil. Çalılar arasında yürümek  zor. Ancak sağımız yeşil, solumuz yeşil, vadide Kiloluk  evleri tek tük, çobanlarıyla.
            Dağlar arasında bulabildiğimiz bir düzlükte yemek molasındayız. Öbekleniveriyoruz çayıra, ateşimiz de yanıyor hemen. Hazırlıklar tamam, yan masa ikramları başlasın. Karanfilli, tarçınlı çaylar benden.
          On iki kilometre demişti rehberimiz  rotamızı ama çok uzun geldi bu kez. Patikadan, orman içinden, dereden, tepeden, orman yolundan , bayırdan çayırdan yürüdük bu gün. Sıklamenler yeşil yeşil filizlenmekte. Kekik , yosun ve ot kokusu unutturmuş zihnimizdeki egsoz kokusunu…
            Şimdi Çenger’deyiz. İmam bize çay demliyor, meşhur yeşil cami önünde dolmuşlarımızla da buluşuyoruz. İmam , dua ederken siz çayımız hazır olur hemen , diyor. Cami avlusunda bir türbe var. Cami önünde de bir çınar. İçi oyulmuş, koca bir çınar. Kaç yüzyıllık acaba, diyoruz. Çınar da Osman Efendi zamanından kalmış, en az beş yüz yıllık.
           Köylülerimi ayrı severim. Rastladığım her canıma da selam veririm. Bir kızcağız görüyorum, annesiyle. “Kim bu türbede yatan?” diyorum . kızımız bilmiyor. Babam anlatıyordu diyor. Ödev verdim ona öğrenip anlatacak bana. Yurt parası veremeyecekleri için açık lise okuyormuş, adı. Ayşe.
         Kızım öğrenedursun ben İmamın karısına soruyorum. Denizle ilgili bir efsanesi var, diyor. Halk körükörüne dua etmesin, öğrensinler , merak etsinler, sorsunlar istiyorum.  Giriyoruz biz de cami avlusuna, dua ediyoruz gönlümüzce. Kimmiş Osman Efendi:
  “iÇengerli Osman Efendi yaklaşık 450 yıl önce Isparta taraflarından gelip Çenger köyüne yerleşmiş. Köylüleri ve yakın çevre halkını eğitmeye, doğru yolu göstermeye başlamış.Halk onu çok sevmiş, başları sıkıldığında hemen ona müracaat etmeye başlamışlar. Yalnız Çenger mi?Hayır; İncirköy, Kargı, yanıklar, Karaçulha, Dont köyü ve Faralya köyünde bile meselleri anlatılmaya başlanmış bu ulu kişinin. Köyde cami avlusundaki bir  türbede yatmakta. Çengerli Osman Efendinin diktiği çınar ağacının da dört yüz yıldan daha uzun bir   ömrü olduğu söylenmektedir.  Efsanesi  şöyle: Açık denizde fırtınaya yakalanan bir geminin kaptanı geminin battığını görünce: “Yetiş ya Osman Efendi, on Osmanlı bağışlayacağım” diye yardım ister. Osman Efendi yetişir ve gemiye omuz verir. Devrilmek üzere olan gemi, doğrulur. Fırtına dininceye kadar bu destek devam eder. Fırtınadan sonra limana demirleyen geminin kaptanı, Çenger köyünün yoluna düşer. Şimdiki Okçular Kayası civarında Osman Efendi ile karşılaşırlar. Osman Efendi bu yabancıya, nereye gittiğini sorar. Kaptan: “Osman Efendi’nin yanına gidiyorum,”der ve başından geçenleri anlatır. Osman Efendi gemiye omuz verdiğini söylemeden önce, omzunu açar. Omzu kapkara erimiş haldedir. Bunu gören kaptan Osman
Efendi’nin ellerine sarılır. Çıkarıp sekiz Osmanlı verir. Osman Efendi: “Hani on Osmanlı diye imdat istemiştin,” der. Bunun üzerine kaptan tekrar Osman Efendi’nin ellerine sarılır ve özür diler. iki Osmanlı daha verir. Osman Efendi aldığı paraları çevreye cami ve çeşmelere  harcar”
       Osman Efendi’nin kavağının altında çaylarımızı da içiyoruz. Köy çeşmesi suyu, köy çocukları gürbüzlüğü ve yoksunluğu ile doluyoruz. Çocuklar taşımalı eğitimle Çiftlikköy ilköğretime devam ediyorlar. Liseye gidemeyenler açık lise okuyor.
           Servislerimizdeyiz artık. Tatlı, esrik bir yorgunluk bizimkisi. Dolmuş söyleşimiz de devam ediyor. Çenger’den yanıklar’a iniyoruz zikzak çizerek dik kayaların kestiği vadiden.  Haftaya  görüşme dileklerimizle evlerimizdeyiz. Yürekten “SAĞOL”diyoruz rehberimize ve yardımcılarına(!).  Atiye KAÇAR



           

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder