ÇALILAR ARASINDA
Nif- Sandık – Kiloluk –
Çenger parkuru.12 01.2014
Kış
yok daha. Yağmurları bekliyoruz. Hava bulutlu ama yağış yok. Yürüyüş için ideal
bir hava. Kuraklık düşündürüyor doğal ki…
Telmessos Dağcılık grubu saat 08.30’da üç servisle toplandı Fethiye
Kaymakamlığı önünde. Grubun yeni üyeleri ile tanışıldı. Kalabalığız bu gün.
Rehberimiz Yusuf Çilengir hazırlıklarını tamamlıyor, yola koyuluyoruz.
Üzümlü
yolundayız, çam ağaçlarının altı pürenlerin kızıllığı ile renkli. Üzümlü sabah
sisi ve soba dumanları örtüsüyle
Geyrandağı’nın kucağında uykuda. Bekir
Beli’ne yollanıyoruz. Yükseldikçe sabah soğuğu
iliklerimizde. Yürümeye başlasak
ısınırız. Çameli yolunda Nif- Sandık’ta
iniyoruz servislerden. Orman yolundayız
önce. Damarası Mahallesi evleri aşağıda kalıyor, susuz derelere düşüyoruz.
Kiloluk yönünde tırmanıştayız. Toprak ıslak, taşlar yosun yeşili, yerler
dökülmüş yaprakların yumuşaklığı.
Yağmurlar
yok ya su olması gereken dereler kuru. Orman içine dalıyor, 1200 metreye kadar
tırmanıyoruz. Çam ağaçları , çalılıklar derken
Kiloluk mezarlığına geliyoruz. Mezarlıkta iki mezarda taş var. Diğer
mezarlar da bozulmamış. Mezarlardan biri “Hüseyin Budak- 1942” diğeri “Ayşe
Gümüş-1966”. Burada Aleviler yaşıyormuş. 1960’larda Civcivli Ahmet Ağa’nın
önderlğinde Günlükbaşı’na taşınmışlar.
Terk edilmiş birkaç da ev var. Aşağılarda
da bizim koca çınar. Çenger adının da “cenger, cengaver”den geldiğine inanılıyor.
Köyde bulunan kuyu, kalıntılar, mezarlık burada büyük bir savaş yapıldığının
göstergesi.
Şimdi
denizi görüyoruz, yüksekten, uzakta; ışıl ışıl , ebruli… Dağlar dumanlı, adalar
koyu yeşil;hatta kapkara. Yürüyüş kolay artık diyoruz, tırmanma tamam. Unutmayalım “Her yokuşun bir
inişi vardır” .
İniş keyifli çalılar arasında. Çam ağaçlarına kuru
dallarıyla meşeler karışmış. Meşelerde kalan son yapraklar üzerimize yağmakta
ipil ipil. Çalılar arasında yürümek zor.
Ancak sağımız yeşil, solumuz yeşil, vadide Kiloluk evleri tek tük, çobanlarıyla.
Dağlar
arasında bulabildiğimiz bir düzlükte yemek molasındayız. Öbekleniveriyoruz
çayıra, ateşimiz de yanıyor hemen. Hazırlıklar tamam, yan masa ikramları başlasın.
Karanfilli, tarçınlı çaylar benden.
On iki
kilometre demişti rehberimiz rotamızı
ama çok uzun geldi bu kez. Patikadan, orman içinden, dereden, tepeden, orman
yolundan , bayırdan çayırdan yürüdük bu gün. Sıklamenler yeşil yeşil
filizlenmekte. Kekik , yosun ve ot kokusu unutturmuş zihnimizdeki egsoz
kokusunu…
Şimdi
Çenger’deyiz. İmam bize çay demliyor, meşhur yeşil cami önünde dolmuşlarımızla
da buluşuyoruz. İmam , dua ederken siz çayımız hazır olur hemen , diyor. Cami
avlusunda bir türbe var. Cami önünde de bir çınar. İçi oyulmuş, koca bir çınar.
Kaç yüzyıllık acaba, diyoruz. Çınar da Osman Efendi zamanından kalmış, en az
beş yüz yıllık.
Köylülerimi
ayrı severim. Rastladığım her canıma da selam veririm. Bir kızcağız görüyorum,
annesiyle. “Kim bu türbede yatan?” diyorum . kızımız bilmiyor. Babam
anlatıyordu diyor. Ödev verdim ona öğrenip anlatacak bana. Yurt parası
veremeyecekleri için açık lise okuyormuş, adı. Ayşe.
Kızım
öğrenedursun ben İmamın karısına soruyorum. Denizle ilgili bir efsanesi var,
diyor. Halk körükörüne dua etmesin, öğrensinler , merak etsinler, sorsunlar
istiyorum. Giriyoruz biz de cami
avlusuna, dua ediyoruz gönlümüzce. Kimmiş Osman Efendi:
“iÇengerli
Osman Efendi yaklaşık 450 yıl önce Isparta taraflarından gelip Çenger köyüne
yerleşmiş. Köylüleri ve yakın çevre halkını eğitmeye, doğru yolu göstermeye
başlamış.Halk onu çok sevmiş, başları sıkıldığında hemen ona müracaat etmeye
başlamışlar. Yalnız Çenger mi?Hayır; İncirköy, Kargı, yanıklar, Karaçulha, Dont
köyü ve Faralya köyünde bile meselleri anlatılmaya başlanmış bu ulu kişinin. Köyde cami avlusundaki bir türbede yatmakta. Çengerli Osman Efendinin
diktiği çınar ağacının da dört yüz yıldan daha uzun bir ömrü olduğu söylenmektedir. Efsanesi
şöyle: Açık denizde fırtınaya yakalanan bir geminin kaptanı geminin
battığını görünce: “Yetiş ya Osman Efendi, on Osmanlı bağışlayacağım” diye
yardım ister. Osman Efendi yetişir ve gemiye omuz verir. Devrilmek üzere olan
gemi, doğrulur. Fırtına dininceye kadar bu destek devam eder. Fırtınadan sonra
limana demirleyen geminin kaptanı, Çenger köyünün yoluna düşer. Şimdiki Okçular
Kayası civarında Osman Efendi ile karşılaşırlar. Osman Efendi bu yabancıya,
nereye gittiğini sorar. Kaptan: “Osman Efendi’nin yanına gidiyorum,”der ve
başından geçenleri anlatır. Osman Efendi gemiye omuz verdiğini söylemeden önce,
omzunu açar. Omzu kapkara erimiş haldedir. Bunu gören kaptan Osman
Efendi’nin
ellerine sarılır. Çıkarıp sekiz Osmanlı verir. Osman Efendi: “Hani on Osmanlı
diye imdat istemiştin,” der. Bunun üzerine kaptan tekrar Osman Efendi’nin
ellerine sarılır ve özür diler. iki Osmanlı daha verir. Osman Efendi aldığı
paraları çevreye cami ve çeşmelere harcar”
Osman
Efendi’nin kavağının altında çaylarımızı da içiyoruz. Köy çeşmesi suyu, köy
çocukları gürbüzlüğü ve yoksunluğu ile doluyoruz. Çocuklar taşımalı eğitimle
Çiftlikköy ilköğretime devam ediyorlar. Liseye gidemeyenler açık lise okuyor.
Servislerimizdeyiz artık. Tatlı, esrik bir yorgunluk bizimkisi. Dolmuş
söyleşimiz de devam ediyor. Çenger’den yanıklar’a iniyoruz zikzak çizerek dik
kayaların kestiği vadiden. Haftaya görüşme dileklerimizle evlerimizdeyiz. Yürekten
“SAĞOL”diyoruz rehberimize ve yardımcılarına(!). Atiye KAÇAR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder