Göcek- Gökçeovacık-
Taşbaşı-Yellidere/ 05.03.2017/ 17 km
Bahar sarhoşluğu sabahtan başlıyor. Kuş
sesleri ile uyanıyorum erkenden, doğaya , dağlara atacağım kendimi. Perdemi
açıyorum, Babadağ mavi bir aydınlığa uzanıyor, evet pırıl pırıl bir bahar
sabahındayım.
Fethiye Dağcılık grubuma koşuyorum,
servise Adliye kavşağından biniyorum, toplanma yerimizde, Eski Fethiye Lisesi
karşısında, Mercan Pastanesi önündeyim. Sayımız artmış mı ne, üç araba ile,
saat 08. 30’da çıkıyoruz yola. Elena da bizimle, sevindim. Göcek koylarını
seyredeceğiz bugün.
Muğla yolundayız, İnlice’ye doğru
yeşiller renkli bahçelerde. Badem ve erik ağaçları ak top olmuşlar çiçekler
içinde. Biz dağlarda eşsiz ve adsız çiçeklere gidiyoruz. Göcek’e varmadan Gökçeovacık yoluna dönüyoruz.
Hemen de atıyoruz kendimizi orman yoluna. Göcek dağlarında dolanacağız dedik
ya.
Önce İnlice ovası uzanıyor aşağılarda,
denize açılıyor vadi , İnlice Koy’u yeşiller
içinde tepecikler arasında. Sonra
Akdeniz açılıyor puslu sisli mavilerle, bahar sarhoşluğunda. Sağımızda tepeler
ardında Fethiye’miz de uyuyor usul usul. Öbek öbek zambaklar çalı diplerinde,
sonra sarı mor çiğdemler, çiçekler mini mini. Adsız ve eşsiz çiçekler. Sonra
kuş sesleri eşsiz ezgilerle…
Dağımızı dolanıyoruz, Gökçeovacık’a
doğru, dozerler var çalışmakta. Geçen yıllarda süren inşaatlar kocaman villa olmuşlar
dağımızın böğründe yüksek yüksek taş duvarlarıyla. Seneye daha da çoğalacaklar,
dağlarımızın yeni hakimleri.
Dağlarımızda orman içlerine doğru uzanan zeytinliklerimizde
köylülerimizi görürdük, çarpık alacıkları ile zeytin bakımında olurlar. Bir
de çobanlarımız vardı, dağlarımızın hakimi idiler. Araziler, ormanın, “vasfını
yitirmiş orman”arazisi. Köylülerimiz işledikleri zeytinliklere Ecr-i Misil
dedikleri bir kira bedeli öderlerdi. Arazi ormanındı,devletindi, kullanıcıları
köylülerimiz, 2b niteliğinde. Kanun çıktı, Ecr-i Misil ödemeyecekti artık
köylülerimiz, topraklarını satın alacaklar, istedikleri gibi kullana(ma-y)caklardı.
Bedel boylarını aştı, onlar da sattılar babadan kalma zeytinliklerini.
Arazilerimiz el ve nitelik değiştirdi, paralının mülkü oldu. Asırlık zeytin
ağaçlarımız başlarına geleceklerden habersiz, Köylülerimizin de elleri böğründe kaldı, villa inşaatlarında
işçi şimdi, sonra da bakımını yaparlar. Elena da şaşıyor bu doğaya aykırı
yapılaşmaya, üzülüyor.
Çam ve çalı ormanı içinde koca asırlık
zeytin ağaçları. Yerler kuru, eski yağışlar olmamış kuzeyden güneye doğru
dolanıyoruz, Göcek dağlarını. Lavanta
tarlası yanında badem ağaçları beyaz. Arılar kelebekler uçuşmakta. Canlı
capcanlı bir doğa. Gökçeovacık köyünü görüyoruz önce aşağılarda. Evler serpili
vadide, bahçelerde ağaçlar çiçek içinde. Kıvrıla döne iniyor, köyün içinden
Göcek’e yöneliyoruz.
Gökçeovacık köy içinde cami var dimdik,
okul var terk edilmiş, yıkılmaya yüz tutmuş. Pencereler kapılar açık. Köy
öğretmeni hayalliyorum hemen, içeride yeşil karatahta öksüz kalmış. Çocukların
çığlıkları sinmiş duvarlara. Taşımalı eğitim var artık köylerimizde. Eskiden
öğretmenler köye, çocuklara giderdi; köylüye de önder olurdu. Şimdi öğrenciler
köyden gidiyor, köylüler öğretmensiz kaldı.
Kayalıklar ve çalılar arasında yol bulmaya
çalışıyoruz. Koca tellerle çevrilmiş yine koca bir alan. Geçit yok, yön
değiştiriyoruz. Anlaşılan bu arazi de el değiştirmiş. Yavaştan inişe geçiyoruz.
Kayalıklar dibinde, kayacıklarla haşır neşir patika arıyoruz,iniş yordu epey ,
düzlüğe iniyoruz, Taşbaşı burası ,
diyor son kalıntı çobanlarımızdan biri.
Karadağ da bu dağın adı. Keyfin bol
olsun amca doğalından doğa ile yaşıyorsun. Karadağ’ı arkamıza alıyor, deniz
seyri için kayaların başına toplaşıyoruz. Meyve ve fotoğraf molası.
Göcek’i koylarını ve deniz içinde
adacıkları tarıyor gözler bir dürbün duyarlığı ile.
Elena Hristova da şaşıyor bu aykırı
yapılara ve yerinden, yurdundan ayrılan insanlara. Elena, grup Baklava’nın
solisti, tüm Balkanlarda ve Avrupada sevilen ve tanınan bir sanatçı. Baba
Zula’nın da solistliğini yapmış. Ortak özlemlerin sesi oluyor, birçok kültürün
ortak mayasına dokunuyor, araştırmacı müzisyen, coşuyor.Kayalar başında dimdik
dönüyor denize ve dağları dolduran sesi ile söylüyor en yanık ağıtlarından
birini.
Dağlara ağıt yakıyor, dağlar ötesine ağıt
yakıyor, deniz ötesinde yerinden yurdundan göç ettirilmiş, farklı dünyalara
atılmış insanlara, göçmenlere ağıt yakıyor. Balkanların, ulusların ortak dili
oluyor. Kuru Karanfil’i yankılıyor dağlar. Büyük bir alkışla gönlüne, diline,
sesine, yüreğine sağlık Elena diyoruz. Göcek hemen dibimizde
Yellidere inilecek, kayaları, taşları ve
yer yer yitip giden patikası ile. İniş
zorlu. Dikkatle ve tek tek basmalıyız. Dağ yol olmak için çobanlara açılıvermiş ve dik
bir geçit oluvermiş. Yer yer kayalar
yuvarlanmış, hafif bir esinti deremizde. Göcek de dağlara doğru uzanan yapıları
ile önümüzde. Servislerimiz
bekliyorbizi, çaylarımız da hazırlanmış odun ateşinde. Öğle molası korda
pişirdiğimiz kahveden sonra çay alıyor yorgunluğumuzu. Sürücülerimiz sağ olsunlar. Güneşin güzelliği ile
evlerimizdeyiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder