7 Mart 2017 Salı











DAĞLARA  AĞIT
Göcek- Gökçeovacık- Taşbaşı-Yellidere/ 05.03.2017/ 17 km
        Bahar sarhoşluğu sabahtan başlıyor. Kuş sesleri ile uyanıyorum erkenden, doğaya , dağlara atacağım kendimi. Perdemi açıyorum, Babadağ mavi bir aydınlığa uzanıyor, evet pırıl pırıl bir bahar sabahındayım.
         Fethiye Dağcılık grubuma koşuyorum, servise Adliye kavşağından biniyorum, toplanma yerimizde, Eski Fethiye Lisesi karşısında, Mercan Pastanesi önündeyim. Sayımız artmış mı ne, üç araba ile, saat 08. 30’da çıkıyoruz yola. Elena da bizimle, sevindim. Göcek koylarını seyredeceğiz bugün.
       Muğla yolundayız, İnlice’ye doğru yeşiller renkli bahçelerde. Badem ve erik ağaçları ak top olmuşlar çiçekler içinde. Biz dağlarda eşsiz ve adsız çiçeklere gidiyoruz.  Göcek’e varmadan Gökçeovacık yoluna dönüyoruz. Hemen de atıyoruz kendimizi orman yoluna. Göcek dağlarında dolanacağız dedik ya.
       Önce İnlice ovası uzanıyor aşağılarda, denize açılıyor vadi , İnlice Koy’u yeşiller  içinde  tepecikler arasında. Sonra Akdeniz açılıyor puslu sisli mavilerle, bahar sarhoşluğunda. Sağımızda tepeler ardında Fethiye’miz de uyuyor usul usul. Öbek öbek zambaklar çalı diplerinde, sonra sarı mor çiğdemler, çiçekler mini mini. Adsız ve eşsiz çiçekler. Sonra kuş sesleri eşsiz ezgilerle…
             Dağımızı dolanıyoruz, Gökçeovacık’a doğru, dozerler var çalışmakta. Geçen yıllarda süren inşaatlar kocaman villa olmuşlar dağımızın böğründe yüksek yüksek taş duvarlarıyla. Seneye daha da çoğalacaklar, dağlarımızın yeni hakimleri.
     Dağlarımızda  orman içlerine doğru uzanan zeytinliklerimizde köylülerimizi görürdük, çarpık  alacıkları ile zeytin bakımında olurlar. Bir de çobanlarımız vardı, dağlarımızın hakimi idiler. Araziler, ormanın, “vasfını yitirmiş orman”arazisi. Köylülerimiz işledikleri zeytinliklere Ecr-i Misil dedikleri bir kira bedeli öderlerdi. Arazi ormanındı,devletindi, kullanıcıları köylülerimiz, 2b niteliğinde. Kanun çıktı, Ecr-i Misil ödemeyecekti artık köylülerimiz, topraklarını satın alacaklar, istedikleri gibi kullana(ma-y)caklardı. Bedel boylarını aştı, onlar da sattılar babadan kalma zeytinliklerini. Arazilerimiz el ve nitelik değiştirdi, paralının mülkü oldu. Asırlık zeytin ağaçlarımız başlarına geleceklerden habersiz, Köylülerimizin  de elleri böğründe kaldı, villa inşaatlarında işçi şimdi, sonra da bakımını yaparlar. Elena da şaşıyor bu doğaya aykırı yapılaşmaya, üzülüyor.
     Çam ve çalı ormanı içinde koca asırlık zeytin ağaçları. Yerler kuru, eski yağışlar olmamış kuzeyden güneye doğru dolanıyoruz, Göcek dağlarını.  Lavanta tarlası yanında badem ağaçları beyaz. Arılar kelebekler uçuşmakta. Canlı capcanlı bir doğa. Gökçeovacık köyünü görüyoruz önce aşağılarda. Evler serpili vadide, bahçelerde ağaçlar çiçek içinde. Kıvrıla döne iniyor, köyün içinden Göcek’e yöneliyoruz.
        Gökçeovacık köy içinde cami var dimdik, okul var terk edilmiş, yıkılmaya yüz tutmuş. Pencereler kapılar açık. Köy öğretmeni hayalliyorum hemen, içeride yeşil karatahta öksüz kalmış. Çocukların çığlıkları sinmiş duvarlara. Taşımalı eğitim var artık köylerimizde. Eskiden öğretmenler köye, çocuklara giderdi; köylüye de önder olurdu. Şimdi öğrenciler köyden gidiyor, köylüler öğretmensiz kaldı.
     Kayalıklar ve çalılar arasında yol bulmaya çalışıyoruz. Koca tellerle çevrilmiş yine koca bir alan. Geçit yok, yön değiştiriyoruz. Anlaşılan bu arazi de el değiştirmiş. Yavaştan inişe geçiyoruz. Kayalıklar dibinde, kayacıklarla haşır neşir patika arıyoruz,iniş yordu epey , düzlüğe iniyoruz,   Taşbaşı burası , diyor  son kalıntı çobanlarımızdan biri. Karadağ  da bu dağın adı. Keyfin bol olsun amca doğalından doğa ile yaşıyorsun. Karadağ’ı arkamıza alıyor, deniz seyri için kayaların başına toplaşıyoruz. Meyve ve fotoğraf molası. Göcek’i  koylarını ve deniz içinde adacıkları tarıyor gözler bir dürbün duyarlığı ile.
       Elena Hristova da şaşıyor bu aykırı yapılara ve yerinden, yurdundan ayrılan insanlara. Elena, grup Baklava’nın solisti, tüm Balkanlarda ve Avrupada sevilen ve tanınan bir sanatçı. Baba Zula’nın da solistliğini yapmış. Ortak özlemlerin sesi oluyor, birçok kültürün ortak mayasına dokunuyor, araştırmacı müzisyen, coşuyor.Kayalar başında dimdik dönüyor denize ve dağları dolduran sesi ile söylüyor en yanık ağıtlarından birini.
      Dağlara ağıt yakıyor, dağlar ötesine ağıt yakıyor, deniz ötesinde yerinden yurdundan göç ettirilmiş, farklı dünyalara atılmış insanlara, göçmenlere ağıt yakıyor. Balkanların, ulusların ortak dili oluyor. Kuru Karanfil’i yankılıyor dağlar. Büyük bir alkışla gönlüne, diline, sesine, yüreğine sağlık Elena diyoruz. Göcek hemen dibimizde

       Yellidere inilecek, kayaları, taşları ve yer yer yitip giden patikası  ile. İniş zorlu. Dikkatle ve tek tek basmalıyız. Dağ yol olmak için  çobanlara açılıvermiş  ve  dik bir  geçit oluvermiş. Yer yer kayalar yuvarlanmış, hafif bir esinti deremizde. Göcek de dağlara doğru uzanan yapıları ile önümüzde.  Servislerimiz bekliyorbizi, çaylarımız da hazırlanmış odun ateşinde. Öğle molası korda pişirdiğimiz kahveden sonra çay alıyor yorgunluğumuzu. Sürücülerimiz  sağ olsunlar. Güneşin güzelliği ile evlerimizdeyiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder