4 Mart 2015 Çarşamba

YER DEMİR GÖK BAKIR
(Darboğaz- İblisburnu Yürüyüşü, 01.03.2105)
            Hava yağmurlu kaç gündür. Akşamları çok yağıyor hem de. Yürüyüşe katılım az olur diye düşünüyorum da öyle değil. Dört servisle çıkılıyor yola. Debboy’dan çıkarken Fethiye uzayıp gidiyor. Geceki yağmur yumuş yıkamış tüm doğayı. Yolda  toprak kalmamış, ağaçlarda toz. Pırıl pırıl parlamakta tüm doğa. Çam ağaçlarının iğne yaprakları taşıyamıyor sularını. Damlacıklar inci olmuş uçlarda. Kayaköy   de  yağmur berraklığı ile dingin. Harabeler uykuda. Gemile yoluna devam ediyoruz. Yağmur  bol yağdı ya bu sene göl olmuş Kaya ovasının bir bölümü. Nohutlar daha lezzetli olacak bu sene .
             Darboğaz  sapağında bırakıyoruz servisleri. Sağımız solumuz çam yeşilliği; karşımızda Akdeniz maviliği laciverte kesen. Yusuf Bey önümüzde, başlıyoruz yürüyüşe. Deniz ve dağ coşkusu ile Darboğaz’a yöneliyoruz. Kıvrım kıvrım   köpüklü kıyılar dalga sesleri ve engin Akdeniz. Gemile Koyu sol yanımızda saklıyor kendini. Ölüdeniz tamamen gizlenmiş Nikola Adasının ardına.. Kıdrak kıyıları Kelebek Vadisi kayalıklarına  uzanıyor. Dimdik yükselen Babadağ ak bulutları almış zirvesine, Faralya yolu kesiyor yeşilliğini, evler serpili eteklerinde. Denizin enginliğini İblis Burnu’na uzanan, yarımada- dağ bölüyor.
               Dağı karaya bağlayan boğazda toplanıyoruz iki tarafımız deniz. ( Andrei Konchalowsky’in 1997yapımı “Odyseeia(Odesa)” filminin Türkiyede çekilen bölümleri Ölüdeniz, Darboğaz, İblis Burnu’nda geçiyor.) Filmin başında  Odyessius’un  çobanının iki katlı evinin bulunduğu yerdeyiz. Doğal güzellikler tarihle bütünleşiyor, Fotoğraf çekiliyoruz hep birlikte.  Rehberimiz yürüyüş kurallarını hatırlatıyor, düşüyor önümüze.
              Darboğaz koyuna giden yolu denize girme coşkusuyla bırakıyor dağımıza tırmanmaya başlıyoruz. Hava serin ala bulutlu, deniz mavi, orman yeşil. Durup durup fotoğraflıyor, eşsiz görünümleri kazıyoruz zihnimize. Yerler ıslak, kaygan;dikkatli olmalıyız. Çam ağaçları, sakız ağaççıkları, keçiboynuzları, pıynarlar. Sonra gevenler uzanıyor.  Bahar tüm coşkusu ile uyandırmış doğayı. Yontraşlar ak çiçek olmuş. Papatyalar gülümsemekte her yerde, çiğdemler, laleler. kekikler... Deve hörgücü heybetiyle  uzanan dağımızın ilk düzlüğünde göletlerimiz var hayvanlarımız için. İleri Darboğaz, diyoruz buraya.Meyve molamızla yayılıyoruz.. Dağımızın batı yönündeyiz artık.Papatyalar arasında deniz enginliğinde. Atlasak mı ne, bulutlar yükselmiş deniz pırıl pırıl.  Önümüzde daha küçük bir tepe var. İblis Burnu bu tepenin ucunda. Bu kez çift taraflı deniz seyrindeyiz. Sağımız On İki Adalar ve Fethiye’den  Göcek’e, solumuz Faralya’dan Kaş’a uzanıyor. Önümüzde  uzak,  çok uzakta Rodos Adası belli belirsiz. Gökyüzü ile ufuk sınırını karıştırmış; her yer deniz, her yer gökyüzü… Deniz   dalgalı, deniz mavi. Mavi dalgalarla ebruli… Moladan yararlanarak fotoğraf çekme yarışı. Herkes bu güzelliği sonsuza uzatma peşinda, kalıcı kılma derdinde… Dağdayız, kayaların tepesindeyiz, deniz aşağılarda nasıl da çağırıyor, atlasak mı ne?..
             Yontraç  çiçekleri arasında ikinci tepeciğimize yöneliyoruz. Sandal ağaçları başlıyor şimdi kızıl gövdeleri, ak çiçekleri ile. Eylül ekim aylarında dağ çileği yiyeceğiz bu ağaçlardan. Birden her yer deniz şimdi, burundayız. Kayacıkların, ağaçların arasında bulduğumuz aralıklara yayılıyor, öbekleşiyoruz. Yemek molası… Sağımız, solumuz önümüz deniz. Arkamıza bakmıyoruz artık. Yalçın kayalıkların üzerindeyiz. Deniz aşağılarda dokunamıyoruz sulara.  Karşımızda olabildiğine engin Akdeniz uzanıyor. Önümüzde aşağılarda minik bir adacık ve  bir fener gözüküyor. Kanatlansak uçarız. Dalgalar köpük köpük kıyıları dövmekte. Denizle özgürlük tutkumuzu depreştiriyor. Dünyanın en güzel doğası zıtlıkları çağırıyor usuma: “Yer Demir Gök Bakır” diyorum. 
              İblis Burnu ters akıntıları dev dalgaları ile balıkçıların korkulu rüyasıymış. Dümeni kontrol etmek de zor olurmuş burada.  Fethiye’den  Ölüdeniz’e teknelerle geçmek de bu nedenle  zordur. Hele yağışlı ve rüzgarlı havalarda bu burnu geçmek olanaksızdır. Onun için “İblis Burnu” denmiş buraya zaten. Kaptan olan yürüyüşçüler buralarda yaşadıkları maceraları anlatıyor.
          Dönüşümüz dağımızın batı yönünden. Daha dik yamacımız. Yerler nemli, ıslak, kaygan. Dikkatli olmalıyız. Sandal ağaçları ve pıynarlar, keçiboynuzu ağaçları daha çok şimdi. Sandal ağaçlarının parlak kırmızı  pürüzsüz gövdelerine dokuna, sarıla yürüyoruz. Arada durup denizin keyfini görmeliyiz. Ne çok fotoğraf çektik bu gün. Papatyalarımızdan taç da yaptık, prenses oldu kadınlarımız. Yumuşak kaymalarla başlangıç noktamıza ulaşıyoruz. Gözlerimizi denizde bırakıp piknik için kıyıya gelen konukları da selamlayıp servislerimize biniyoruz. “Yer Demir Gök Bakır” diyorum yine. Gün boyu usumda taşıdığım YAŞAR KEMAL’imizi anıyoruz.  “Işıklar içinde uyu Büyük Usta” diyoruz.
            Yer demir gök bakır, Yaşar Kemal’in bir romanını adı. Çukurovada  toprağın kuruluğunu, güneşin yakıcılığını simgeler. Deyimleşmiştir artık. Çaresizliği, korkuyu, umutsuzluğu anlatır. Kime başvurdumsa elim boş döndüm anlamında çaresizliği anlatmak için kullanılır. Çaresizliğin çaresi aydınlanmadır, bilgidir. Dünyanın okuduğu, yapıtları kırk dile çevrilen dev yazarımız Yaşar Kemal’in kitaplarını okuyalım , okuyalım ki umut olsun, yaşanılası  bir dünyamız olsun. Büyük ustamıza  kulak verelim. O Kasım 2014’te Bilgi Üniversitesi’nin kendisine “fahri doktora “ unvanı vermek için düzenlediği törene sağlık sorunları nedeniyle katılamamış gönderdiği mesajda şöyle demişti: "Bir, benim kitaplarımı okuyan katil olmasın, savaş düşmanı olsun. İki, insanın insanı sömürmesine karşı çıksın. Kimse kimseyi aşağılayamasın.  Kimse kimseyi asimile edemesin. İnsanları asimile etmeye can atan devletlere, hükümetlere olanak verilmesin."Benim kitaplarımı okuyanlar bilsinler ki, bir kültürü yok edenlerin kendi kültürleri, insanlıkları ellerinden uçmuş gitmiştir."Benim kitaplarımı okuyanlar yoksullarla birlik olsunlar, yoksulluk bütün insanlığın utancıdır. Benim kitaplarımı okuyanlar cümle kötülüklerden arınsınlar."      
      Yüz binlerin sonsuzluğa uğurladığı Dev Çınarımızı bir kitabını okuyarak uğurlayalım biz de. Işıklar içinde IŞIK olsun bize. Işıklar içinde uyusun.
        Yürüyüşümüzün yorgunluğunu  Kuyubaşı kahvesinde sıcak  çayımızla  giderme çabasındayız. Servislerde buruk yorgunlukla  iyi haftalar, diyoruz dostlarımıza. Atiye Kaçar.
         


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder