YER DEMİR GÖK BAKIR
(Darboğaz- İblisburnu Yürüyüşü,
01.03.2105)
Hava yağmurlu kaç gündür. Akşamları
çok yağıyor hem de. Yürüyüşe katılım az olur diye düşünüyorum da öyle değil.
Dört servisle çıkılıyor yola. Debboy’dan çıkarken Fethiye uzayıp gidiyor.
Geceki yağmur yumuş yıkamış tüm doğayı. Yolda
toprak kalmamış, ağaçlarda toz. Pırıl pırıl parlamakta tüm doğa. Çam
ağaçlarının iğne yaprakları taşıyamıyor sularını. Damlacıklar inci olmuş
uçlarda. Kayaköy de yağmur berraklığı ile dingin. Harabeler
uykuda. Gemile yoluna devam ediyoruz. Yağmur
bol yağdı ya bu sene göl olmuş Kaya ovasının bir bölümü. Nohutlar daha
lezzetli olacak bu sene .
Darboğaz sapağında bırakıyoruz servisleri. Sağımız
solumuz çam yeşilliği; karşımızda Akdeniz maviliği laciverte kesen. Yusuf Bey
önümüzde, başlıyoruz yürüyüşe. Deniz ve dağ coşkusu ile Darboğaz’a yöneliyoruz.
Kıvrım kıvrım köpüklü kıyılar dalga
sesleri ve engin Akdeniz. Gemile Koyu sol yanımızda saklıyor kendini. Ölüdeniz
tamamen gizlenmiş Nikola Adasının ardına.. Kıdrak kıyıları Kelebek Vadisi
kayalıklarına uzanıyor. Dimdik yükselen
Babadağ ak bulutları almış zirvesine, Faralya yolu kesiyor yeşilliğini, evler
serpili eteklerinde. Denizin enginliğini İblis Burnu’na uzanan, yarımada- dağ
bölüyor.
Dağı karaya bağlayan boğazda
toplanıyoruz iki tarafımız deniz. ( Andrei Konchalowsky’in 1997yapımı
“Odyseeia(Odesa)” filminin Türkiyede çekilen bölümleri Ölüdeniz, Darboğaz,
İblis Burnu’nda geçiyor.) Filmin başında
Odyessius’un çobanının iki katlı
evinin bulunduğu yerdeyiz. Doğal güzellikler tarihle bütünleşiyor, Fotoğraf
çekiliyoruz hep birlikte. Rehberimiz
yürüyüş kurallarını hatırlatıyor, düşüyor önümüze.
Darboğaz koyuna giden yolu denize
girme coşkusuyla bırakıyor dağımıza tırmanmaya
başlıyoruz. Hava serin ala bulutlu, deniz mavi, orman yeşil. Durup durup
fotoğraflıyor, eşsiz görünümleri kazıyoruz zihnimize. Yerler ıslak,
kaygan;dikkatli olmalıyız. Çam ağaçları, sakız ağaççıkları, keçiboynuzları,
pıynarlar. Sonra gevenler uzanıyor.
Bahar tüm coşkusu ile uyandırmış doğayı. Yontraşlar ak çiçek olmuş.
Papatyalar gülümsemekte her yerde, çiğdemler, laleler. kekikler... Deve hörgücü
heybetiyle uzanan dağımızın ilk
düzlüğünde göletlerimiz var hayvanlarımız için. İleri Darboğaz, diyoruz
buraya.Meyve molamızla yayılıyoruz..
Dağımızın batı yönündeyiz artık.Papatyalar arasında deniz enginliğinde. Atlasak
mı ne, bulutlar yükselmiş deniz pırıl pırıl. Önümüzde daha küçük bir
tepe var. İblis Burnu bu tepenin ucunda. Bu kez çift taraflı deniz seyrindeyiz.
Sağımız On İki Adalar ve Fethiye’den
Göcek’e, solumuz Faralya’dan Kaş’a uzanıyor. Önümüzde uzak,
çok uzakta Rodos Adası belli belirsiz. Gökyüzü ile ufuk sınırını
karıştırmış; her yer deniz, her yer gökyüzü… Deniz dalgalı, deniz mavi. Mavi dalgalarla ebruli…
Moladan yararlanarak fotoğraf çekme yarışı. Herkes bu güzelliği sonsuza uzatma
peşinda, kalıcı kılma derdinde… Dağdayız, kayaların tepesindeyiz, deniz
aşağılarda nasıl da çağırıyor, atlasak mı ne?..
Yontraç çiçekleri arasında ikinci tepeciğimize
yöneliyoruz. Sandal ağaçları başlıyor şimdi kızıl gövdeleri, ak çiçekleri ile.
Eylül ekim aylarında dağ çileği yiyeceğiz bu ağaçlardan. Birden her yer deniz
şimdi, burundayız. Kayacıkların, ağaçların arasında bulduğumuz aralıklara
yayılıyor, öbekleşiyoruz. Yemek molası… Sağımız, solumuz önümüz deniz. Arkamıza
bakmıyoruz artık. Yalçın kayalıkların üzerindeyiz. Deniz aşağılarda
dokunamıyoruz sulara. Karşımızda
olabildiğine engin Akdeniz uzanıyor. Önümüzde aşağılarda minik bir adacık ve bir fener gözüküyor. Kanatlansak uçarız.
Dalgalar köpük köpük kıyıları dövmekte. Denizle özgürlük tutkumuzu
depreştiriyor. Dünyanın en güzel doğası zıtlıkları çağırıyor usuma: “Yer Demir
Gök Bakır” diyorum.
İblis Burnu ters akıntıları dev dalgaları ile
balıkçıların korkulu rüyasıymış. Dümeni kontrol etmek de zor olurmuş burada. Fethiye’den
Ölüdeniz’e teknelerle geçmek de bu nedenle zordur. Hele yağışlı ve rüzgarlı havalarda bu
burnu geçmek olanaksızdır. Onun için “İblis Burnu” denmiş buraya zaten. Kaptan
olan yürüyüşçüler buralarda yaşadıkları maceraları anlatıyor.
Dönüşümüz dağımızın batı yönünden. Daha dik yamacımız. Yerler nemli, ıslak, kaygan. Dikkatli olmalıyız. Sandal ağaçları ve pıynarlar, keçiboynuzu ağaçları daha çok şimdi. Sandal ağaçlarının parlak kırmızı pürüzsüz gövdelerine dokuna, sarıla yürüyoruz. Arada durup denizin keyfini görmeliyiz. Ne çok fotoğraf çektik bu gün. Papatyalarımızdan taç da yaptık, prenses oldu kadınlarımız. Yumuşak kaymalarla başlangıç noktamıza ulaşıyoruz. Gözlerimizi denizde bırakıp piknik için kıyıya gelen konukları da selamlayıp servislerimize biniyoruz. “Yer Demir Gök Bakır” diyorum yine. Gün boyu usumda taşıdığım YAŞAR KEMAL’imizi anıyoruz. “Işıklar içinde uyu Büyük Usta” diyoruz.
Yer demir gök bakır, Yaşar Kemal’in bir romanını adı. Çukurovada toprağın kuruluğunu, güneşin yakıcılığını simgeler. Deyimleşmiştir artık. Çaresizliği, korkuyu, umutsuzluğu anlatır. Kime başvurdumsa elim boş döndüm anlamında çaresizliği anlatmak için kullanılır. Çaresizliğin çaresi aydınlanmadır, bilgidir. Dünyanın okuduğu, yapıtları kırk dile çevrilen dev yazarımız Yaşar Kemal’in kitaplarını okuyalım , okuyalım ki umut olsun, yaşanılası bir dünyamız olsun. Büyük ustamıza kulak verelim. O Kasım 2014’te Bilgi Üniversitesi’nin kendisine “fahri doktora “ unvanı vermek için düzenlediği törene sağlık sorunları nedeniyle katılamamış gönderdiği mesajda şöyle demişti: "Bir, benim kitaplarımı okuyan katil olmasın, savaş düşmanı olsun. İki, insanın insanı sömürmesine karşı çıksın. Kimse kimseyi aşağılayamasın. Kimse kimseyi asimile edemesin. İnsanları asimile etmeye can atan devletlere, hükümetlere olanak verilmesin."Benim kitaplarımı okuyanlar bilsinler ki, bir kültürü yok edenlerin kendi kültürleri, insanlıkları ellerinden uçmuş gitmiştir."Benim kitaplarımı okuyanlar yoksullarla birlik olsunlar, yoksulluk bütün insanlığın utancıdır. Benim kitaplarımı okuyanlar cümle kötülüklerden arınsınlar."
Yüz binlerin sonsuzluğa uğurladığı Dev Çınarımızı bir kitabını okuyarak uğurlayalım biz de. Işıklar içinde IŞIK olsun bize. Işıklar içinde uyusun.
Yürüyüşümüzün yorgunluğunu Kuyubaşı kahvesinde sıcak çayımızla giderme çabasındayız. Servislerde buruk yorgunlukla iyi haftalar, diyoruz dostlarımıza. Atiye Kaçar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder