8 Mart 2020 Pazar











BURUK KIRIK BİR BAHAR
Karaağaç- Yağlı- Faralya,15 km . 01 / 03 / 2020
Yazamıyorum ne zamandır, büyüdükçe büyüyor acılar. Biz ne kadar çoğaltmaya çalışsak  da sevgiyi, paylaşımı, dostluğu, güzelliği buruk kalıyorum, yarım kalıyorum. Acılar büyüyor bir yerlerde, çığlıklar dolduruyor ak bulutları ile titrek gökyüzünü. Dağın ötesi, göğün ötesi yankılıyor anaların kor düşen yürek seslerini. Nedenini bilmeden, neden diye sormadan yürüyorlar bilinmez boşluklara gül yüzlü gencecik çocuklarımız. Toprak utanıyor, dağ utanıyor, gök utanıyor, nazlı nazlı salınan bahar coşkusu papatyalar utanıyor,  ben yerin diplerinde dolaşıyorum umarsız öfkemle ve utancımla. Al bayraklı otuz altı tabut dilsiz, suskun, dingin, sonsuzluğa yürüyor acının çökertemediği omuzlarda  acı çığlıklarla. Bu son olsun dilerim.
Fethiye Dağcılık üyeleri toplanıyor dolmuş duraklarında, Ovacıkta tüm badem ağaçları ak çiçek olmuş. Bu kışı da çıktık, doğa uyandı, cemreler düşüyor.ölüdeniz  seyri ile Babadağ eteklerinden kıvrıla döne yol alıyoruz. Kararağaç’a kadar gideceğiz, patikalarımız asfalta dönüyor.
Karaağaç uykuda henüz. Köy içinde koca kavağımızın yanında iniyoruz servisimizden. Bir minibüs kişiyiz. Köy çeşmesinde yeniliyoruz sularımızı, sonra yürümedeyiz. Ahlatlar tomurcuklanmaya durmuş.
Yağlı’da çobanımız var her sene bekler bizi. Nursel Hanım ve şirin kızımız Canan katılır aramıza. Canan ortaokul öğrencisi, okusun diye kitap hazırladım bir çanta da ağır biraz, olsun.
Karaağaç sokaklarına dalmışken, Yağlı’da diye düşündüğüm Canan çıkıyor karşımıza. Bir sevinç bende , Hem canan’ı gördüm, kucakladım hem de kitaplarımı evine bıraktım. Çok hafifledim, mutluyum.
Çok özel patikalarımızdan yürütüyor yine rehberimiz. Yerler hafif nemli, Çam ağaçları nazlı, toprak yumuşak, hava serin, daha ne isteriz ki. Yürüyoruz. Babadağ eteklerinde, pürenlerle, kekiklerle, adaçayı ve zahterlerle yürüyoruz.  Kıvrıla döne çoban yollarından Yağlı’ya geliyoruz. Güneş dünkü soğuğa inat ısıtmakta doğayı. 
Yağlı’da yerli ırk inekler ve küçücük bir buzağı. Yeşilliklerde koyunlar ile. Çobanımız yok, nedenini sormadım, Canan’ın babası ve Ağabeyi ile karşılaşacağımı düşünmüştüm, naylon çadırlar boş. Yağlı’nın son çobanı da mı terk etti obasını? Karışık duygularla öbekleşiyor, Hüseyin Bey’in tereyağlı yumurtalarını  kokluyoruz önce, sonra bölüşüyoruz dostça. Yayılıyor çimenlere, dinleniyor, sabah yorgunluğundan kurtuluyoruz.
Faralya ‘ya ineceğiz. Likya yolları işaretli.  Sarnıcımızın tepesinde meyve molasındayız. Bu yıl da sağlam gördük asırlar öncesinden günümüze taşınan taş duvarları. İle minik sarnıcımızı. İnişteyken deniz seyrimiz de başlıyor. Kayalar arasından birden uzanıyor Akdeniz Ölüdenizden adalara doğru. Uzaklarda Rodos adası dağları seçiliyor belli belirsiz. Deniz maviliğini Belcekız kumsalı ile Kumburnu süsülüyor. Aklımızda, zihnimizde, dilimizde günün acıları:”Çocukları ürkütülmüş bir dünyanın
Denizi mavi olsa ne yazar, olmasa ne?”  diyorum umarsızca. Anaların çığlıklarına çocukların gözyaşları karışıyor. Bir de yerlerinden edilen, umuda yol alan çocuk feryatları oturuyor gündemimize. Sınırlarda sabahlayan, itilen, kakılan mülteciler.
Karışık karmakarışık yürüyorum, zihnim zıplıyor nerelerden nereye. Yaşam kaygımızı  anaların acıları , çocuklarımızın gözyaşları, sevilenlerin  sonsuz yolculukları dolduruyor. Biliyoruz ki bir toprağa verdiğimiz bir askerciğimiz ardında bir ocak yakıyor. Bu baba ocağı bu kor kor tutuşan  yıllarca yanacak  ayrı bir ocak.
Yürüyüşümüz erken bitiyor. Papatyalar, laleler ; bahar çiçekleri arasında erken iniyoruz Faralya’ya. Fethiye’ye dönüyoruz dolmuşumuzla. Bir yerlere sığamadığımdan belki  merkezde inip yürümeye devam ediyorum  kordon boyu…
KATILIMCILAR:Yusuf Çilenger, Hüseyin Dikiş, Aysel Yüksel, Ayşin Ragıpoğlu, Mustafa Yavuz, Atiye Kaçar,Süha Aksoy, Cafer Özsayın, Emin Demirci, Musa Toyman, Şakir Sarıoğlu, Nurşen Gürsoy. Gönül Gürhan, Kerim Gürhan, Sefai Güner, Hülya Yurtsever, Beyhan Yörük, Gaffar Çit, Rasih Küçükünal





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder