MARTTA
ADABELEN ÇİÇEKLERİ
Mart
geldi mi başka heyecan sarar bizi, beni. Okulumuza gideceğiz, on yedi yaşına
döneceğiz, yalnızlaşan okul binalarımıza bir nefes vereceğiz, bir de
yemekhanemizde kuru fasulye yiyeceğiz(!??)
Tam
on altı marta rastladı bu sene cumartesi günümüz. Derneğimiz yönetim kurulunun çabaları boşa
çıkıyor: Bu sene de okulumuzda tören yok, kuru fasulye yok! Törenimiz Kuşadası
Ticaret Odası Salonunda.
Haberleşiyoruz
yine, kimler gelecek, kimler törene katılacak, kimler Kuşadası’nda konaklayacak, kimler , kimler, kimler….
Ortaklar
–Söke yolunda uzaktan gözükünce yemekhane ve labarotuvar binamız içim ısınıyor.
Üçyola geliyoruz, arabalar park etmiş epey, önce çeşmemizi ziyaret
ediyorum.”KİTAPLAR HİÇ SOLMAYACAK BİTKİLERDİR”.
Cemal Amca’mızın kulübesine ad yazdırarak giriyoruz bu kez. Spor
salonumuz daha bir dökülmüş. Yukarıya doğru yürüyoruz gelenlerle kucaklaşa
koklaşa. Otlar daha büyümüş, ağaçlar daha kocamış, lojmanları öğretmenlerimizin
daha bir dökülmüş. İçinde can taşıyan, bacası tüten iki lojman kalmış.
Yürüyorum, sahamızın ortasına yapılan FEN Lisesi binasına başımı bile
çevirmiyorum. Adabelen Tepesine, müdür lojmanımıza, kocaman olmuş bakımsız çam ağaçlarımıza bakıyorum. Papatyalar bu
sene coşmamış henüz.
Eski
revirimizde doğan umut ışığımız da durmuş. Derneğimizin restorasyon çalışması
yarıda bekliyor. Tarım sınıflarımız daha bir yorgun, karşılarında lojmanın
birinde yaşam var. Yeni Dersliğimiz kırık camları ile, kütüphanemize camdan
bakıyorum; içerisi temiz duvarda
Atatürk’ümüz bekliyor her yıl. Kütüphane yanında 4 Özel A sınıfımız. Toplanıyoruz, sınıftan bu
sene on bir kişiyiz. Geçen sene on sekiz idik. Sinema perdesinin arkasına inen
merdivenler kapatılmış bu sene. Hadi idare binasının önüne. Eski Dersliğimize
de bakalım, önündeki güllerimize de.Atatürk
büstümüz bekliyor sesimizi her on
altı martta. Fotoğraf çekiliyoruz öbek öbek.
Atatürk büstümüzü sonsuzluğa
kazıyacağız.
İdare
binasına giremeyiz , çatı çökebilir üzgünüm. Geçen sene üst kattaki sınıfımıza
çıkabilmiştik. İdare binasının akası daha otlu.
Bizi görünce güller açacak. Kantinin önünde fransola var yine iki üç
tane. Yıllar öncesini taşıyor günümüze her karışı meydanımızın. Resim Dersliklerimizde Haşmet
öğretmenimizin sesi, müzik
dersliklerimizde Ali Oğuz ,
Yüksel Eriş, Ahmet Saçan öğretmenlerimizin ezgileri saklı .
Dönüşümüzde
ne kalabalık olurdu yemekhanemiz. Kaşık çalamadık kuru fasulyeye. Böberinden
isteyemedik turşunun. Çıktım, dolaştım bomboş yemekhaneyi. Masalara, sütunlara
, duvarlara sinen çatal kaşık, tabak seslerini dinledim. Kahkahalarını duydum
öğretmenlerimizin ve çocuklaşan arkadaşlarımın.
Dostlar
16 Martlarda okulumuzda çoğalalım. Gün geçtikçe yalnızlaşmasın çökmeye yüz
tutan binalarımız, sinema perdemiz, Atatürk büstümüz, kantinimiz. Sayımız azalmasın,
katlansın. Okulumuz bizim okulumuz. Yalnız, sahipsiz değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder