27 Eyl. 12 Perşembe
Tembellikten kurtulmalıyım diyerek uyanıyorum birkaç gündür. Tembel de
değilim diyorum bir yandan. Sekizde kalkıyorum, tamam bazen uyuşuk, oluyorum.
İşe , harekete başlayamıyorum hemen. İşim çok oluyor çoğunda. Yoruluyorum demek
ki…
Gürel
Dereli’ye cenazeye gidilecek bu gün. Kahvaltımı edip haberleşmeliyim
Rukiyelerle. Araşıyoruz, saat ondan önce orada olmalıyız. Beklenen bir ölüm,
bir haftadır yoğun bakımda yatıyor hastamız. Dün öldü.
Ölüm acı,
kanıksanmış eylemlerle karşılanıyor. Evin önünde sessiz hüzün ağırlığı taşıyan
bir kalabalık, cenaze arabası… Birbirini epeydir görememiş dostlar da buluşuyor
bahaneyle. Göz ucuyla selamlaşılıyor, ev sahipleri, ölen kişinin yakınları
aranıyor. Daha bir kızaran gözlerle karşımıza çıkıyor en yakınlarının
koltuğunda anne, baba, eş, kardeş, çocuk. Cenaze yıkanıyor, tabutlanıyor , bir
dua başlıyor. Sesler kesiliyor, yükselen hoca sesi bütün seslerin üzerine çıkıyor.
Herkes iç sesiyle dinliyor hocayı. Dua mırıldanıyor kimileri, kimileri de
sessizce yaşıyor ölümü. Helallik de isteniyor, ne demekse. Herkes helal ediyor
hakkını. Kimin kimde ne hakkı varsa? İç sesiyle dinlemek isterim insanları bir
de. (Ölenin ardından kötü konuşulmaz ama.) dua bitiyor sessiz bir telaş
seziliyor. Mezarlığa kimler gidecek? Erkekler mutlaka gidiyor tabii son görev.
Kadınlar da bırakmak istemiyorlar, son noktaya kadar görmek istiyor, özellikle
yakın duyumsayanlar kendini. Mezarlığa sessiz acı ağırlığı ile bir gidiş, ölen
dönmeyecek artık.
Kalanlar
gelenekleri yerine getirme telaşına düşüyor. Gelen gidene ne ikram edilecek, cesedin üzerinden çıkan
giysiler ne olacak, çocuklar- eş yaşamını nasıl sürdürecek, anne baba acıya nasıl
dayanacak?
Metin
görünüp işleri yoluna koyan biri çıkar mutlak. Duygularını bastırmış, donuk,
anlamsız bakışlarla ortalığı idare eden biri. yalnızlığında doyasıya
ağlayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder