25 Nisan 2017 Salı








DÜNYAYI ÇOCUKLARA VERELİM
Nif- Yayla Koru-Meseniz- Yürek  / 15 km/ 23.04.2017
        “Ulusal Egemenlik” yürüyüşü dedik bu hafta sonu yürüyüşümüze. Çocuklarımız merkezlerde coşacaklar , kutlayacaklar ; Fethiye Dağcılık yürüyüşçüleri, biz,  dağda bahar coşkusu ile kutlayacağız bayramımızı. 08.30’da toplanıyoruz eski Fethiye Lisesi karşısında, Mercan Pastanesi önünde. İçimizdeki çocukların coşkusu ile selamlaşıyoruz, sonra  servislerimizdeyiz. İki minibüsle çıkıyoruz yola.
              Çameli yolunda önce Üzümlü’yü geride bırakıyoruz, yeşiller içinde ovası ile; sonra  Nif gözüküyor, çiçekler içinde kiraz ağaçları, tam bir bahar coşkusu. Gözüm asılı kalıyor çiçekli ağaç dolu bahçelerde. Böcek kımıltılarını, arı vızıltılarını ve insanı sarhoş eden çiçek kokularını alıyorum doyasıya. Nif’ten sonra iniyoruz servislerden, Koru dağlarını aşacağız. Keskin bir rüzgar yalıyor sıcak tenimizi, üşümeyelim, yürümeye başlayalım.
               Bin yüz  metrelerde başlıyoruz, keskin esen rüzgara karşı önlemlerimiz alındı. Bayram var bu gün, bayraklarımız takıldı sırt çantalarımıza, dilimizde- gönlümüzde  23  Nisan şiirleri.  Çam ormanı içinde yürürken bin üç yüzlere çıkıyoruz, sedirler başlıyor, bahar rüzgarlarının uğultusu ile. Çağlayanları  çağıran uğultuyu  dinlerken doğanın kucağına, yüzyılları kucaklayan çam ve sedir ağaçlarına bırakıyorum kendimi. Yayla Koru, yine çiçekli bahçeleri ile yaz mevsimine hazırlanıyor, ev sahiplerini karşılayacak. Dağlara ahlat ağaçları çiçekte, bahçelerde kiraz ve armut ağaçları.Yerlerde bahar çiçekleri, öbek öbek pembeler, sarılar, çıtı pıtı morlar. Sonra çiçekler çocuk, çocuklar çiçek oluyor ; adsız  ve kokusu eşsiz çiçekler. Ve çocuklar, hırpalanan, örselenen, ezilen, sömürülen, öldürülen çocuklar….
         Çocuklar buruk bayram yapıyor ülkemde, büyüklerin yerine geçiyorlar bir anlık.
Cumhur başkanı, başbakan, bakan oluyorlar gittikçe sönen törenler gereği.
 Yüce Atatürk’ümüzün yolu kararıyor gittikçe. Çocuklarımız  umut oluyor.
          Hadi, tersine düşünelim bir bayram da büyükler, bakanlar, başbakanlar, 
dünya liderlerimiz çocukların yerine geçsinler bir günlüğüne. Biri çocuk işçi olsun, 
biri cansız bedeni kıyıya vuran bir mülteci çocuk. Sonra birkaçımız, yurtlarda yangınlara 
düşsün, birimiz de şehit babasının tabutu  başında  şiir okusun. Sonra bombalar düşsün 
sağımıza, solumuza, savaşlarda yitirelim canlarımızı. Elimizde bir somun, 
 kanlar içinde yüzümüzle poz verelim birimiz. Sokaklarda da yatabiliriz, köprü altlarında.
 Mendil, simit satsın biri; biri sanayide çıraklık etsin.   Çocuk gelin olalım, tacize uğrayan 
çocuklarımızı unutmayalım… Sonra dünyamızı çocuklara verelim, onlar büyük olsunlar. 
Evet evet, dünyamızı çocuklara verelim. Çocuk güzelliği, çocuk gülüşleri, 
çocuk dürüstlüğü, saflığı doldursun içimizi. Büyük ozanın coşkusuna katılalım. 
“Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
Allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
Oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında
Dünyayı çocuklara verelim
Kocaman bir elma gibi verelim , sıcacık bir ekmek somunu gibi
Hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
Bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
Çocuklar dünyayı alacak elimizden
Ölümsüz ağaçlar dikecekler. Nazım HİKMET”

           İçimdeki çocuğa dönüyorum : dağlara  taşlara, çiçeklere kuşlara, masmavi gökyüzüne, gökyüzünde ak top olmuş bulutlara, koca meşe ağaçlarında yosunlara anlatıyorum  çocuk gülüşünün güzelliğini.  Ölümsüz ağaçlar dikilsin. Çocuk bayramlarımız  “dünya çocuklarının şenliğine dönsün” Kin, nefret, savaş söylemleri yerini barışa, dostluğa, işbirliğine bıraksın!
             Öğle yemeği molamız  Koru’nun arkasında, vadilerde, papatyalar içinde. Bayram kutlamasına devam ediyor, papatyalardan taçlar yapıyoruz. Taçların en güzelini de grubumuzun güzel kızına, İlkay’ımıza takıyorum. Yemek sonrası yürümek daha keyifli.
         Söğütlü Köyü mahallelerine iniyoruz. Meseniz gürül gürül suları,ve artık kullanılmayan eski su değirmeni ile karşılıyor bizi. Değirmenin “ommanı, musandırası, taşı, savağı*” olduğu gibi duruyor. Çatı çökmüş , kırık kapısı yarı açık. Bir dahaki yürüyüşümüzde göremeyebileceğimiz köy evleri ile akran o da. Balık havuzuna  çevrilmiş değirmenin suyu, çağıldayarak dereye iniyor.
        Meseniz evleri kalırken geride bize koca çınarları , sarmaşıkları, ve yosunlu kayaları ile su sesleri eşlik ediyor.Bir yanımız yeşiller içinde kayalar, orman;bir yanımız pırıl pırıl suları ile çağlayan , koca ağaçlar arasında kaybolan dere. Suyu yüzyıllar ötesinin işçiliğini taşıyan iki taşköprü ile geçiyoruz. Patikamız da yüzyıldır kullanılan köy yolu, taş köprü ile yeni yola bağlanıyor. Şimdi Yürek mahallesine doğruluyoruz.
          Ören çayı tepeler arasında bir gözüküyor, bir kayboluyor. Orman içi patika yollarımız  inek çiftliğinin yanından köye bağlanıyor. Köylülerimiz sıcak karşılıyor bizi. Artık alışmışlar yürüyüşçülere, gönüllerince, cömertce bir şeyler ikram etme çabasındalar. Bugün payımıza düşen köy gençlerimizin nişan töreni lokumları idi. Mutlu olsun gençlerimiz, diyorum. Köy okulları yıkılmaya mahkum edildiği için 23 Nisan kutlamaları göremedik köylerimizde. Bizlerin bayraklı olması coşturudu onları.
          Yürek Camii önünde, sağ olsun sürücülerimiz, yorgunluğumuza ilaç sıcak çaylarımız semaverlerde hazır. Köylülerimiz de karışıyor yorgunluğun mahmurluğu ile süren söyleşimize.  Servislerimizle  Çameli yoluna doğruluyor, Üzümlü’den  evlerimize dönüyoruz.
  *Su değirmenlerinin bölümlerine verilen adlar. Su değirmenleri ile yitip gidecek sözcüklerimizden birkaçı       
        
        


            






20 Nisan 2017 Perşembe

























KÜBA
      Sosyalist ülke. Yıllardır ambargo altında, yoksul sokaklar. Sağlık eğitim ve barınma gibi sorunları çözümlenmiş, okuma yazma oranı yüzde yüz, özgür bir ülke. Çeşitli yiyecekleri, reklam panoları, renkli sokakları, çeşit çeşit eşyaları yok ama mutlu insanlar var. Resim, müzik , bale gibi sanatlar gelişmiş. Hemen her evden canlı müzikler geliyor. Kıvrak Küba ezgileri sokaklarda. Sokaklar bakımsız, evler dökülüyor, eşyalar eski. Çocuklar süslü, kadınlar rahat. Sokaklarda özel popoları ile kadınlar.
           Küba’ya gidiyoruz, kapitalizmin kucağına hazırlanan Küba’ya.
30 Kasım 2014
   İstanbul’dan gece yarısı yola çıkıyoruz Nilgün ile.Havaalanında buluşuyoruz Necla ve Hamza ile.Amsterdam Schiphol  Havaalanına uçuyoruz önce . çok uzun bir süre sayılmaz.Üç buçuk saatte iniyoruz sisli bir havada Amsterdam Schipol hava alanına. Çok kalmıyoruz, KLM uçağı ile Küba- Havana’ya havalanıyoruz.işte uzun uçuş şimdi. Onbuçuk saat sürüyor yolculuk. Uçak çok büyük, yeme içme, ikram bol, zaman hızlı geçiyor. Havana Jose Marti havaalanına akşamüstü ulaşıyoruz. Saat farkı olduğu için gün bitmemiş, İstanbuldan çıktığımız andan itibaren yirmi dört saat geçmiş.
        Hoanita karşılıyor bizi daha önce ayarladığımız Casa’da. Odalarımıza yerleşiyor,  ilk gözlemlerden sonra akşam gezisi ne çıkyoruz şehre.
        Casamızda eşyalar babaannemizin eski eşyaları gibi. Klasik eski tip koltuklar, büfe vs. ancak temiz. Eski Havana burası.
        Sokaklar daracık, binalar eski, müzik sesi geliyor hemen her yerden. Eski meydanı geçiyor, daha sonra da uğrayacağımız bir restaurantta ilk mohitomuzu içiyoruz. Hamza ilk ıstakozunu da yiyor tabii. Yol yorgunluğu ile yatıyoruz ancak gece saat üçte uyanıyoruz hepimiz. Yeni saate uyum süreci.
   1 Aralık 2014
            Tropikal meyvelerin ağırlıklı olduğu kahvaltımızdan sonra başlıyor şehir turumuz. Bisiklet taksiler önümüzde yanımızda. Meyve satan tezgahlarda muz, ananas, guayamo, mango, karpuz var daha çok. Yapılar eski ve bakımsız, Capitol’e geliyoruz. Neoklasik yapıda, görkemli kubbesi ve uzun granit sütunları ile dikkati çekiyor. Capitol Amerikan egemenliğini gösteriyor, etkileyici bir yapı,  Washington'da ABD Capitol Binası ve Paris'teki Pantheon sonra modellenmiş, 1926-1929 yıllarında yapılmış. Devrim öncesi, Beyaz saraya öykünme izi.
        Katedral meydanı eski kilise,  eski binalar… Renkli bir meydan, festival afişleri de gördük bu meydanda gösteri hazırlığında çocuklar da. Küba müziği eşliğinde içiyoruz mohitomuzu.
     Partagas puro fabrikasına uğruyoruz, açık değil,  fabrika girişinde kafe bölümü açık yalnızca. Puroyu buradan almıyoruz.
    Öğle yemeğinde Paladar Roncho Luna’yı buluyoruz, meydanda. Temiz bir ev lıokantası. Soslu ıstakoz güzeldi, siyah fasulyeli pilav da yanında.
                Öğleden sonra bisiklet taksi ile Hamingway’ın sevdiği bar’ı görüyoruz, çok kalabalık, küba müzikleri içeri girmeden Devrim Müzesi’ne gidiyoruz.
         Devrimin izleri üzerinde yürüyoruz. Bahçede sürekli yakılan devrim ateşi etkileyici. Sierra Maestra Dağları’ndaki halleri ile  Camilo Cienfuegos ve Che Guevara’yı  gerçek boyutları ile canlandırılmışlar.      
        Gece anacadde dışındaki yerler sakin.  Bizim favorimiz Cafe de Paris oldu. Yerel sanatçı’nın sesi çok etkileyici.
2 Aralık-Havana
      Sabah 9.30’da çıkıyoruz yola.Hamıngvay’ın kaldığı oteli buluyoruz , biraz soluklanıyoruz. Fotoğraflarla Hamingway’ın yaşamı na bir yolculuk başlıyor.
             Malcolm cadesi deniz kenarında . kafeler var özellikle yerli parası geçen. Yürüyoruz, Vedada- yeni Havana- da mezarlık var büyük. Hamza içlerine kadar gidiyor , kapıları görkemli, mezarlar bakımlı.Devrim meydanına yürüyoruz.
           Devrim Meydanı dünyanın en büyük  şehir meydanlarından biri. Çelikten Çhe ve  Camilo Cienfuegos’un çelik heykelleri ve Devrim anıtı . geziyoruz.görkemli, 1 Mayıs kutlamalarının görkemini düşündüm. Eski Havana’ya yürüyerek dönüyoruz.sokaklarda küçük dükkanlar , kafeler var. Bir tane de alış veriş merkezi var. Küçük bir merkez, kalabalık.
            Eski Havana’ya dönüyoruz. Bir kadın saç örüyor, boncuklarla. Necla bir fırsat veriyor sonra da kurtulamıyoruz kadından.
            3 Aralık  Havana’dan ayrılış
              Saat dokuzda çıkıyoruz yola. Santa Clara’ya bir taksi ile gidiyoruz. Yollar bakımlı,düz arazi; inek sürüleri,şeker kamışı tarlaları, birkaç insan var  ve köyler geçiyoruz.
Santa Clara: Devrim meydanı ve Che’nin dev anıtı ve Devrim Tarihi Müzesi’ni dolaşıyoruz. Yaşanan acılar ve ulaşılan zafer… Buruk, kırık, gururlu, onurlu dolaşıyor, sürekli yanan devrim ateşinde, devrim için canlarını verenlere ışıklar sunuyorum yüreğimden. Yola devam ediyoruz, akşamüzeri   Cienfagus’tayız.
Cienfagus:Pepe Casa’da İlk Mohitomuzu Kafe sahibi yapıyor. Temiz, güzel bir casa. Küçük bir şehir. Yapılar daha bakımlı. Şehir meydanı bakımlı yapılarla  çevrili. Dans çalışan öğrenciler vardı. Tiyatro binası dikkat çekici.  Hediyelik eşya standlarının da bulunduğu ana caddeden deniz kıyısına kadar keyifle yürüyoruz.   At arabası ile bir şehir turu keyifli. Günbatımı paliyelerle. Sokaklarda yine  çok renkli tabelalar yok. Devrim önderleri ve devrim ile ilgili sözler var birkaç .
4 Aralık – Tirinidat’a yolculuk
         Eski bir Amerikan arabası ile yola çıkıyoruz.(3o cuc+5cuc) Botanik Bahçesi’ne uğruyoruz. Görkemli Palmiyeler, tropikal ağaçlar, asırlık ağaçlar, yürüyoruz , fotoğraf’tan sonra yola devam ediyoruz.
Tirinidat:Taş döşeli kaldırımları ve  daracık sokakları, renkli yapıları ile şirin bir şehir. Casa sahibi Hulyo kızı ile çalışıyor.Kız 19 yaşında, bebeği varmış 8 aylık. Casa’da balık pişirtiyoruz( ama beğenmedik).Şehir merkezi çok hareketli ve bakımlı. Kilise, müze, sanat galerileri ve dükkanların bulunduğu meydan cıvıl cıvıl.  Meydanın biraz ilerisinde halkın alışveriş ettiği bir Pazar , et süt çok satılıyor, halk yoksul ama mutlu.Müzik  her yerde. Kafenin birinde  müzik eşliğinde Pinekolado içiyoruz bu kez.
5 Aralık.Ancon Plajı
Kahvaltımızı kendimiz hazırlıyoruz.Taksi ile Ancon Plajı’na gidiyoruz.Oldukça doğal bir plaj, oteller (sanırım üç otel vardı)kıyıdan uzak. Plajda kalın yapraklı koca gövdeli, kökleri dışarıda ağaçlar ve palmiyeler var. Pırıl pırıl bir kum ve masmavi  deniz. Mercan kayalar turu çok keyifli.(Çok iyi yüzemediğim için ben gidemedim Nilgün de gitmedi.) Hindistan Cevizi suyu içiyoruz romla.Plajda hiç yapı yok, halkın malı her yer… denizden çıkmak istemiyoruz.
6 Aralık Gamaguay
         Sabah saat dokuzda Yine ayarladığımız bir taksi ile yola çıkıyoruz. (120 cuc)Casa’mız güzel, piyanomuz bile var. Gamaguay sokaklarındayız. Yine tek katlı evler,seyyar meyveciler, çeşiti az bakkallar, taş döşeli sokaklar. Sosyete sokağına çkıyoruz, oldukça renkli. Alışveriş dükkanları biraz daha zengin burada. Sinema  var epey hareketli, yine müzik.Eski kentte kilise karşısında , meydanda oturuyoruz.  Bisiklet taksi ile otogardan visiual bileti almaya gidiyor Hamza ile Necla. Biz sokak aralarına kadar dolaşıyoruz. Yemeğimizi meydanda yiyoruz.(ıstakoz)
7 Aralık – Santiago De KÜBA
Öğleden sonra Devrim Meydanının yanında Visiual durağı. Casa sahibi bekliyor, merkeze geliyoruz. Merkez çok hareketli, gürültülü. Meydana yakın bir yerde casamız, gürültü çok, bir gece konaklıyor, yer değiştiriuor, Dores’in Casasına geçiyoruz.öğleden sonra şehir turumuz. Cadde boyu hareketli, her yerden müzik geliyor.Dolores Meydanında biramızı içiyor, yemeğimizi  yiyoruz.Castro’nun ilk konuşmasını yaptığı mavi balkonun altında meydandayız. Coni ile anlaşıyoruz, bizim peşimizde artık Coni, rehberimiz oluyor.

8 Aralık –Doris
Dorisin Casasına taşınıyoruz. Sonra Havana’ya dönüşümüzü ayarlıyoruz. Turizm bürosundan aldığımız bilgilerle en uygun yolu buluyoruz. Holgun şehrine gidecek, uçakla döneceğiz. Biletlerimizi alıyoruz. Şehir turumuza davam.
Batista’nın balkonundan okyanus seyrediyor,Moro kalesine çıkıyoruz.Kalede eşsiz deniz manzarası eşliğinde dolaşıyor, ağaç oymacılığı yapan stantları ağaç işçiliğini izliyoruz.Yine kale ve okyanus manzarası eşliğinde ıstakozumuzu yiyoruz. Akşam Tropicana izleyeceğiz.
Müzik, dans, kareografi, hareket, ilginç giysi ve aksesuarlarla dolu dolu bir gösteri….
9 Aralık-La Piedra Dağı
Küba’ya özgü çhevrolet’miz geldi. La Piedra dağına tırmanıyoruz araba zikzaklarla yükseliyoruz,dağlar yeşille örülü.Koca ağaçlar sarmaşıklarla , eğrlti otlarıyla dolu. Orman kulübesinde mola veriyor,Guayo meyve suyu içiyoruz. Zirveye yürüyoruz. En tepe noktaya merdiven yapılmış, dağın başı seyir tepesi olmuş. Görüş açısı 360 derece. Okyanus, Santiago de Küba ve başka şehirler uzayıp gidiyor. Çok dağlık bir bölge değil. Tropikal iklimin yeşilliği göz alıcı. Palmiyeler, şekerkamışı tarlaları…
Dönüş başlıyor, Kahve müzesini geziyoruz. Kahve ağacı,  yeşil kahve taneleri, kahve kavuran kadınlar... Sonra  kahve müzesi; müzede  kölelere yapılan işkence aletleri, kahve toplama gereçleri, kahve değirmeni… taze kahve de içiyoruz.
Dağın eteklerinde Tarih Öncesi Müze parkı dolaşıyoruz. Dinazorlar geniş bir alana özenle yapılmış. Kocaman, gerçek boyutları ile…
Okyanusta da denize girmek için plaja uğruyor, deniz güzelliğine dalıyoruz.
10 Aralık:Şehir turu
Santiago da Küba sokaklarındayız. Devrim meydanına yürüyoruz,bisiklet taksi ile dönüyoruz. Santiago De Granda otelin (Tek yüksek yapı)terasında şehri inceliyoruz. Akşam Doris’in yeğeni ile  bara gidiyor,binbir çeşit insanla binbir çeşit dans ediyoruz
11 Aralık:Guayon’da bir otldeyiz
Santiago De Küba’dan ayrılıyoruz. İlk defa sarı taksiye biniyoruz, Guayon’da Riu Playa Turguesa oteldeyiz. Her şey dahil, büyük bir otel.sahile iniyoruz, beyaz kum. Hava kapalı. Bol deniz ürünleri,yeme içme günü..
12 Aralık
Oteldeyiz, Kapalı bir hava, rüzgar… Deniz kenarı yürüyüşü güzel… günboyu salsa, mohito, kübalibre, pinocalado,daikiri, ice coffee,rom… Deniz seyri, deniz ürünleri…
13 Aralık- Havana’dayız

Tekrar Hoanita ileyiz. Casa’ya yerleşiyor,son ıstakozumuzla mohitolarımızı içiyoruz.Paris Cafede sanatçımızı da dinliyoruz. Hediyelik eşya satan yerleri de keşfettik, alışverişlerimiz de tamam…
14 Aralık
Havana turuna devam yapmadığımız tek şey, üstü açık chevrolet ile gezi idi. Havana’nın mahalleleri arasında dolaşıyor, arabamız Vedado ‘da bozuluyor, yürüyerek dönüyoruz.Hoanita ve Küba’ya hoşcakal , diyoruz. Saat 17(Türkiye saati ile 24oo)