BAHAR
BEREKETİ
(Dalyan-Kaunos- Çandır- Ekincik-Sultaniye
Kaplıcaları – 9 km.31.03.2015)
Hava yağmurlu. Geceden
yağmadı, sabah başlıyor hafiften. Yağmur bereketli bu sene. Bahar bereketi de
eklenmiş pazara, keyifli bir gün olacak. Fethiye Dağcılık yürüyüşçüleri iki minibüsle çıkıyor yola. Yanıklara doğrulduğumuzda önümüzdeki bulutlar
korkutuyor: yağmur yüklü bulutlar.
Tarihi, yeşili ve maviyi özel bir uyumla
birleştiren Dalyan’dan başlayacağız yürüyüşe. Saat dokuz buçukta Dalyan’dayız.
Yağmur da bekliyoruz ya acele ediyoruz. Hemen tekne-dolmuşlara yöneliyoruz. Milas’tan
konuklarımız da var , Ortaca’da
katıldılar grubumuza.
Dalyan kanallarında karşı kayalara oyulmuş kral mezarlerını
seyirle yola çıkıyoruz. Yağmur başlamak üzere. Kanallar sazlıklarla işlenmiş, ağaçlar
çiçeklerle süslenmiş. bahçeler Bodrum papatyaları ile renklenmiş.Yerler sulu ;
yeşil , sarı , beyaz, mor çiçeklerle bezeli her yer. Karşılarda kayalara
oyulmuş anıt mezarlar karşılıklı. Pürçekler topluyoruz, kuşkonmazlar buluyoruz
. Her yerde bahar var bereketiyle. Bulutlar yoğun, yağmur yüklü. Çok yağmıyor,
çisil çisil serinletiyor yürekleri, Doğa pırıl pırıl,dağlar dumanlı, gizemli. Kaunus Antik kentine yöneliyoruz.
|
Kaunos kalıntılarını Dalyan seyri ile dolaşıyoruz. Kaleyi
geride bırakıyor, efsaneleri düş
gücümüzle tamamlıyoruz.Yağmur çiseliyor, rengarenk yağmurluklarla yollardayız. Biz yükseldikçe Dalyan uzanıyor. Tepeler arasında gizlenmiş İztuzu Plajı,
sazlıklar arasında su kanalları .
Bir ucu Köyceğiz gölüne uzanan bu tanrıçalar vadisinde karşıda Pan ve Kızlan
dağları . Biz Çandır’a yöneliyoruz. Çandır şanslı,tüm evler dağın eteklerine serpilmiş, boydan boya
uzanan Dalyan’ı izleyebiliyor. Çandır’ı yağmurun yalnızlaştırdığı sokakları ile
geride bırakıyoruz. Orman yolundayız artık, tamamen yeşiller, incilenen çam
ağaçları arasında. Zeytinlikler yalnız şimdi bahar bereketiyle. Geçen sene öğrenmiştim
yöre halkından buralara “Çalıçukuru” dendiğini. Zeytin toplamak için yapılan
derme çatma bağ çadırları boş şimdi
Azra Erhat’ın , Türkiye’de benzer isimli 20
civarında dağ bulunduğunu söylediği Olympos (Ölemez) dağına zorlu bir tırmanışa başlıyoruz. Çam ağaçları keskin yeşil , yapraklar
damlacıklarla yüklü. Ege denizi uzanıyor dallar arasında. Deniz koyu kurşun
ağırlığında, yağmur çişil çisil… Yağmurda yürümek,
yağmurda yolculuk, yağmura camdan
bakmak, yağmurda ıslanmak, su
damlalarını izlemek. Duygular coşuyor, geride bırakılanlar, güzel ülkemde
yaşananlar, biraz acı, biraz buruk,
biraz esrik, biraz coşkun belleklere koşuyor. Yağmuru izleyin, kendinizle baş
başa kalın...
Sümbül Baba doruğunu aşıyor, Ekincik Köyüne ve koyuna salınıyoruz.
İnişimiz de keyifli toprak ıslak,
yumuşak. Söylenceleri arıyorum belleklerde. Tarihle yeşil iç içe burada.
Kalıntılar sonsuzluğu, kalıcılığı ölemezliği ansıtıyor. Bir de türkü çığırmaya
başlıyoruz, yürüyüş daha bir şenleniyor.
Ölemez Dağı’nın güney
yüzünde Kaunos Tapınağı ; kuzey yüzünde Leto Termali (Sultaniye kaplıcası) var.
Buralar Günlük ağaçları, bıldırcın, arı, kuzugöbeği mantarı yeri. Göbek mantarı öyküleri dolaşıyor dillerde. Herkes
göbek toplamalı bu mevsimde.
Apollon’un kehanet merkezlerinden
birinin de Köyceğiz Gölü’nün güneyinde, termalin önündeki durgun suda gömülen
batık adalarda olduğu söyleniyor…
Söylencelere göre Afrodite,
Kaunos dolaylarında iskele rıhtım pazarından Olympos’a çıkar, hamakta sallanır
siestasını yaparmış. Yine söylencelere göre bilge , ozan Apollon İztuzu taraflarında doğmuş. Kardeşi bereket tanrıçası Artemis , Dionysos
ve ötekiler de. Hepsi bu üç dağın arasındaki görkemli hamakta sallanırlarmış.
Sonra yere iner Orientalis (günlük)
ağaçlarının reçinelerinden sağaltılan kremlerle vücutlarını ovarlar
sonra da göbek mantarı yerlermiş. Enerjilerini harcamak için Dalaman Çayı’na
raftinge , sağlıklarını korumak için de Olympos kıyısına, kaplıcalara
giderlermiş.Burası çok yönlü söylencelerin anlatıldığı bir vadi.
Ekincik Koyu köpüklü, ince uzun
kumsalıyla yaklaşıyor git gide. Denizin uğultusu, ak köpüklerin kıyıya
yaslanışı aşağılarda. Bir yanımızda dikenli tel oluyor . Denizin kıyısına
saklanmaya çalışan bir yapı. Deniz parsellenmiş, yat limancığı yapılmış. Geçen
sene bizi çamur içinde bırakan yol açma çalışmasının bu tesisler için
yapıldığını anlıyoruz. Patikamızdan evrilen yol çamur değil şimdi. Denize inat birden yükselen kayaların önünden,
bahçeler arasından geçiyoruz. Adını
bilemediğimiz mor çiçekler ekleniyor bahar bereketine. Çiçekler türkü oluyor
dillerde.
Ekincik yalnızlığında
servislere biniyoruz. Sakin evleri
geride bırakıyoruz. Levhaları takiple kaplıcaların yolunu tutuyoruz. Köyceğiz Gölü’nün kıyıcığında iniyoruz.
Sultaniye kaplıcaları kükürt kokusuyla karşılıyor. Tamirat var kaplıcalarda. Havuzda
sıcak su keyfinde önden gidenler. Yağmur çiseliyor, Su sıcak; dışarısı soğuk.
Göl kıyısındayız. Deniz kurşun, gök kurşun. Efsanelerle zengin büyülü bir hava.
Dinlenmedeyiz. Dışarısı kaç derece olursa olsun su 39 derece. Önce sıcak
geliyor, hafiften yakıyor vücutları. Sonra alışılıyor sıcaklığa ve kükürt
yumuşaklığı tüm iliklere işliyor.
Köyceğiz Gölü doğal bir kanalla
denize bağlanan ayaklı göl. Tatlı su
gölü. Nesli tükenmekte olan Nil Kaplumbağalarının yaşam yeri. Toplamı elli iki kilometre kare.
Sultaniye Kaplıcaları da Kaunoslar zamanında kullanılmaya başlamış.
Bizanslılar tarafından da konaklama yerleri yapılmış. Şifa dağıtan bir yer.
Ancak bu döneme ilişkin yapılar sular altında kalmış.
Şimdi gümüşlü suları ile göl kıyısının
tadını çıkarmalıyız. Suya girenlerden buharlar çıkıyor. Yağmurda, soğukta, sıcakta suya girilen kaplıcadan
yararlanmak için bir en az on gün kalmak gerekiyor, bir kür 21 gün sürüyor.
Yolumuz uzun, saatlerin geri
alınması günümüzü, gündüzümüzü bir saat daha uzatsa da evlerimize dönme zamanı.
Servislerde gün yavaştan akşama dönerken deniz, tarih ve dağlar geride kalıyor.
Tatlı yorgunlukla gün bitiyor.
Atiye KAÇAR
k
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder