30 Aralık 2014 Salı

YAĞMUR BEREKETİ
Naldöken- Kavaklı-Sahil Ceylan yürüyüşü-14km
           Hava yağışlı. Yağmur ara sıra şiddetlenerek yağıyor cumartesi gününden.  “Afetsiz yağsın” diyorum sessizce annemi  anarak. Sel , heyelan su taşkınları yaşanmasın. Toprağımız , yeşilimiz su özlemiyle yanıyor. Kuraklık korkusu dağlıyor yürekleri. Yağmur bereketiyle gelsin.
            Ekibimiz yağışlı olsa da hava,  yollarda yine pazar sabahı. İki servisle çıkıyor yola Fethiye Dağcılık grubu. Seydikemer’den  yayla yoluna tırmanıyoruz . Yeşile, dağlara, ovalara tutkunuz. İçimiz titriyor doğanın hesapsızca kullanımı karşısında.
           Batı Torosların zirveleri karlı artık. Bulutlar tüllemekte zirveleri.  Geceden  yıkanmış bütün yeşiller. Hava  açılmış bizim için. Parça parça ak bulutlar dolaşıyor  masmavi  göklerde. Sarıyer’den yukarıya çıkıyor, en eski mola yerimiz “Kavaklı” tesislerini uykuda bırakıyoruz. Ören Çayı uzanıyor boylu boyunca köylerinin arasından ova dolusu. Çam kokulu yollar yağmur sonrası güneşle pırıl pırıl. Yapraklar incilenmiş damlacıklarla. Naldöken’de,  Karabel’e uzanan dağlarımızın böğrünü deşen asfalt taşı şantiyesi çirkinliği ile ortada. Yaklaşıyoruz şantiyeye, servislerden iniyoruz. Asfalt yolu bırakıyor göç yolunu buluyoruz.
            Çocukluğumun deve katarları, keçi- koyun sürüleri ile yayla göçleri uzanıyor önümde. Sesler var keçi koyun melemeleri, deve çanları, köpek  havlamaları ve çobanların bağırışları… Patikadan aşağı başlıyoruz yürüyüşe. Yayla yolu yukarılarda kalıyor. Orman serinliği ile ürperti içindeyiz. Yeşil umutlarımı yeşertmiş. Özlediğimiz sular coşmuş. Arklar sulu, dereler çağıl çağıl ; yağmur bereketi. Dört beş kilometre indikten sonra buluyoruz seyir tepemizi. Diziliyor, karşımızda yalçın kayalardan ak köpüklerle akan şelaleleri seyre dalıyoruz. Yağmur bereketi , diyorum yine. Geçen sene de yürümüştük bu parkuru, her yer kupkuruydu, görememiştik şelale sularını.
           Patikamız yer yer orman yolu olmuş. orman içinde yürümek başka büyülü. Tepeler yeşil, ağaçlar sık, dostlar keyifli. Kekik kokuları, kış içinde bahar coşkusu çimenler, çimenler arasında gül yüzlü papatyalar tek tük, bahar şaşkını laleler-anemonlar. Çamur bile keyif veriyor , sulu sulu. Arada bir de türkü tutturuyoruz top meşeleri gördükçe.  Sonra yeşiller içinde uzayıp giden Seydiler ovası. Ormanın sonu bol limon portakal ağaçlı köylere varıyor. Önce Sarısüleymanlar  Mahallesi evlerine ulaşıyoruz.  Sahil Ceylan evleri ekleniyor hemen. Zeytin bahçeleri  çam ormanı arasında. Sonra ekili tarlalar Ören Çayına  dayanıyor. Ören Çayı bir köprü ile geçit veriyor karşıya. Bu köprü köylülerden yol alamadığı için yayalara kalmış. Köylüler de geliyor karşımızdan. Köprüyü ortak kullanıyoruz. Karşıda dolmuşlarımız hazır bekliyor. 2014’ün son yürüyüşü  de bitiyor. Dinlenecek , Seydikemer’de Esinti’de soba başında sıcak çaylarımızla baş başa kalacağız.
       2014’ü geride bırakmanın buruk hüznü var yüreğimizde. “İyi Yıllar” diliyoruz bir birimize. Yeni yıl yeni umut demek. Yeni umutlara doğru koşmak istiyorum. 2014 acıları ile, yıkımları ve bitmek bilmez soruşturmaları, aklanan dosyaları, yolsuzlukları, şaibeli seçimleri, iptal edilen sınavları, iş kazaları ile geride kalıyor.   Ali İsmail Korkmaz’ın duruşmalarını, Berkin Elvan’ın yaşamını yitirmesini,  Soma’da  ölen 301 maden işçimizi, Mecidiyeköy’de  asansörde yere çakılan 10 işçimizi, gösterilerde ölen 36 canımızı, doğu illerinde ilan edilen sokağa çıkma yasağını, biber gazlarını tomaları, Yırca’da kesilen zeytin ağaçlarını Suriye’den göçleri, yanımızda yöremizde dökülen kanları… Doldurduk, yorduk  belleklerimizİ. Yeni yıl ile yeni umutlar gerekli, Birleşik Haziran Hareketi yeni bir umut örneğin. Omuz verelim Birleşik Haziran Hareketine.
            2015 yılına da “Hoş geldin” diyorum.yeni umutlarla yine yürüyelim dostlar. Doğa ile bir olup çiçeklerle karşılayalm baharları. Meyveye durup umut dağıtalım tüm insanlığa. “Bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine” yaşamaya ne dersiniz?
Yeni yılımız kutlu olsun!
Atiye KAÇAR
             
              





MEŞELERİMİZİ   KORUYAMIYORUZ
Üzümlü- Ece Beli- Kızılcaköy- Çayan, 11 km
              Fethiye Dağcılık grubu yürüyüşlere devam ediyor. Üç haftadır ben yürüyemedim ve yürümeyi; dağı taşı, yeşili, sarıyı, kekikleri otları, çalıları, ağaçları özledim. Uzun bir geziden dönmenin yorgunluğunu sevdiğim  dağlarda bırakabilirim ancak. Pazar sabahı böyle bir güzellikle uyanıyor,  yola çıkıyorum, kendimi de yenileyerek.Kırk beş kişi olmuşuz yine. Gül yüzlü dostlarla gülümseyerek merhabalaşıyor, gülüşlerle dolmuşlara biniyoruz. Rehberimiz sayıyı tutturdu  ki dolmuşlarımıza yol veriyor.
        Kış soğukları kırılıyor pırıl pırıl güneşle yavaşça. En kısa günü yaşamanın ayırımında da değiliz. Üzümlü  üzerini örten duman ve sisle kışı yoğun yaşıyor. Uykuda tüm evler. Çoğu yalnızlıkları ile ıssız. Kendi halinde dönüşümüzü beklesin çınar altı kahvemiz. Cadianda yoluna çıkıyor, servislerden iniyor, orman içine, patikaya dalıyoruz. Çam kokusu mantar kokusuna karışmış, bol oksijenle dinginliği yaşıyoruz. Sıralanmışız çamlar arasına, ala güneşle parlayan yaprakların yeşilden sarıya geçişine , renklerin dansına katılıyoruz.
               Kızılcaköy birkaç evi ile kendi halinde. Traktörü ile orman işçiliği yapan  birkaç köylü selamlıyor bizi. Civcivli  Ahmet Ağa’nın evi  asırlık zeytin ağacı ile bekliyor. Yıkılmaya yüz tutmuş,  terk edilmiş evlerin yanından geçiyoruz.Görkemli meşe ağaçlarının  süslediği geniş çayırlıkta koyun sürüsü otlamakta.  Yaklaşıyoruz meydana, meşe ağaçlarımız eksilmiş. Dört beş ağaç kökü kalmış toprakta öksüz. İçim yanıyor, geçen sene gölgesinde oturduğumuz, koca meşe ağaçları yok. Korkuyorum diğerleri de yok olacak. Bir çoban çadırı var, Esma ablanın çadırı. Koşuyorum  çadırın yanına. İki sene önce nişanlandğını öğrendiğimiz Seki’li Hülya çıkıyor çadırın önüne. Kucağında dünya tatlısı bir çocuk. Bir yaşında gül yüzüyle dost bütün insanlarla, yabancısı yok. Atlıyor kucağıma, üşüyecek. Esma Abla geliyor eşiyle. Meşeleri soruyorum: 2b arazisiymiş buralar, asırlık meşe ağaçlarının bulunduğu geniş arazi. Tapularını almışlar, kesip odun olarak satmışlar. Nasıl kıydınız, diyorum. Gülümsüyorlar zorla. Koruyamadık meşe ağaçlarını. Diğerlerini de koruyamayacağız. Tükeniyor meşelerimiz. Dikmediğimiz ağaçları kesmeyelim, emanet onlar bize. çocuklarımızın emaneti.. 1939’da defnedilen “Hasancıların Annesi, Akkız Topçu’nun mezarı yalnız kalacak.  Meşeler bırakıp gidiyor tek tek. Tutamıyoruz, yerine yenisini dikemiyoruz.
            Kütüklerle  Meşe ağaçlarının yasını tutuyoruz,   öğle yemeği molamızı veriyoruz. Çok yorulmadık ama  mola için en uygun yer burası. Öbekleşiyoruz, ateşimizi de yakıyoruz. Nilgün cezvesini ve kahvesini taşımış yine dağlara. Keskin bir kahve kokusu yayılıyor yemek sonrası. Sağ ol Nilgün, kahveler için. Hava bulutlanıyor, yağmur mu geliyor, kalkalım, yolumuza devam edelim.
             Öksüz meşe ağaçları ile düz ovayı,  koyunları,  çadırları  geride bırakıyoruz. Aklım, gönlüm ağaçlarda takılı. Saysam ağaçları, her sene kaç tane eksilecek baksam, değişen bir şey olur mu dostlar?
             Ormana dalıyoruz yeniden Çayan yönünde. Orman kokusu yeniliyor gönlümü. Çam ağaçları azalıyor. Yaban mersinleri, çalılar, kekikler, kokulu çiçekler ve kızıl gövdeleri ile sandal ağaçları. Meyvelerine uzanıyoruz. Çok tatlılar şimdi, tam olgunlaşmışlar.  Budamış köylülerimiz ağaçları, büyümelerine izin vermemişler.
              Yavaştan yağmur çiseliyor, nem kokusu ot , yaprak ve  mantar kokusu toprak kokusu ile harmanlanıyor.Renkler koyulaşıyor, gökyüzü gri artık.  esrik bir sis çökmüş  yeşilin koyusuna.Dağa serpilmişiz yaman bir inişteyiz Çıntar bulma umudu bitmiyor. Birden Ören Çayı görünüyor, dağlar arasından uzayıp gider ova boyunca.
        Molalarımız seyrekleşiyor, adımlar hızlanıyor,  köpek sesleri, ve koca zeytin ağaçları arasında Çayan köyüne iniyoruz.Hayvan gübresi kokusu da azaldı köylerimizde. Tavuklar dolaşıyor yine birkaç tane ev önlerinde. Çocuklar karşılıyor bizi meraklı bakışlarla. Konuşuyorum onlarla da ufuklarının genişlemesi gerekli.
        Yağmur hızlanıyor, Çayan köylüleri koruyor bizi yağmurdan.  Balkon altında bekliyoruz dolmuşlarımızı. Ovayı dolduran Ören çayı eşliğinde Ortaköye geliyoruz. Şimdi sararan bahçeler ve kanal eşliğinde Üzümlü yolundayız. Orman yolu kısa.  Sosyete köy diyeceğim Üzümlüye artık. Villalarla dolu köy köylükten çıkmış sanki. Kahveye geliyoruz, köy kahvesi.  Karayağız amcalar yanan sobanın çevresine oturmuş, okey oynanıyor masalarda. Kahve  çayları da çok özeldir, içimiz ısınıyor, kısa günün kısa yürüyüşü de keyifli. On bir kilometre gösteriyor adımsayarlarımız. Evlerimize gelene kadar hava kararıyor  yine. Atiye KAÇAR