14 Ekim 2014 Salı

MAVİLİKLERDE
21 EYLÜL 2014,FETHİYE DAĞCILIK GRUBU, KABAK- CENNET KOYU PARKURU
    Fethiye Dağcılık yaz keyfini  bazı etkinliklerle sürdürüyor. Karanlıkiçi Kanyon yürüyüşü, Sarsala Koyu yüzme, Kelebek Vadisine iniş sonrası havanın biraz daha serinlediğine inanıyoruz.
            Güz geldi dostlar. Doğa yenilenmek üzere kış uykusuna hazırlanıyor. Tüm bereketini sunacak güz serinliğinde. Artık meyveler daha tatlı, sebzeler daha lezzetli. Hele sabah çiği ile bahçeler daha bir alımlı. Ağaçlar kırmızıdan yeşile, sarıdan turuncuya renk cümbüşü olmaya hazırlanıyor. Yayla balkonlarında kurutulmaya asılmış biber, fasulye dizileri, örtülere serili kaklar… Tarhanalar, bulgurlar, turşular, salçalar, soslar hazırlandı. Doğallığa ulaşabilenlere ne mutlu…
         Bu pazar biraz yürüyelim, biraz yüzelim, deniz keyfini de sürdürelim. Kabak Koyu’ndan Cennet’e yürüyelim deniz eşliğinde, Cennet’in sularına dalalım; tekrar yürüyelim… Toplanıyor grubumuz Fethiye Kaymakamlığı önünde. Pırıl pırıl bir Fethiye sabahından Merhaba…
       İki araçla çıkıyoruz yola, Ölüdeniz’i sabah dinginliği ile görmek coşturuyor deniz tutkumuzu. Dolmuştan atlayıp açılacağım enginlere…  Kabak’ta iniyoruz servisimizden.. Koy’a inen araç yolu kıvıl kıvıl kum. Çam kokusu deniz kokusuna katılıyor; kumsal, kokular ve dallar arasında nazlı nazlı uzanıyor.  “Arkadaşlar denize sulanmayınız lütfen, Cennet’te yüzeceğiz.”  Yüzerek mi gitsek deniz çekici;  dalgalar davetkar… İkirciği bırakıp yalçın kayalardan denize uzanan çam ağaçlarının arasına dalıyoruz. Antik çağların büyüsü ile Likya yolları bizi koydan koya ulaştırıyor.
          Yürüyüş özlemi, deniz enginliği, yelkenlerin gizemi, çam yeşilinin pırıltıları arasında yolumuz kıvrıla döne sürüyor. Yedi Burunlar burası. Babadağ’ımızın etekleri salkım saçak uzanmış denize. Ege’de  denizin sınırları vardır, Akdeniz’de enginliği. Gökyüzüne karışmış deniz ufukta. Rodos Adasını görmeye çalışıyoruz, Babadağ’a doğru yükselmeliyiz. Tüllenmiş bir çizgi ayırıyor gökyüzünü denizden.
         Yorulduk da son elli metrelerle yürüyoruz. Denizde teknelere el sallıyoruz, Cennet Koyu’nu görüyoruz, yürüyoruz…  İlk molamız Cennet Kamp’ta. Soğuk sular, sıcak çaylara eşlik ediyor, hücrelerimiz dinginleşiyor, dinlendirme denizde… Cennet Kamp gizlenmiş ağaçların arasında, denizi kumsalı ve kimseyi rahatsız etmiyor. Doğal bir  yerleşim oluşturulmuş, mağara ile serinliyor, çadırlarda konklayabiliyorsunuz.
       Cennet  Koyu kumları kımıl kımıl. Çam ağaçları gölgesinde, kumlar üzerindeyiz, eşyaları bırakan sulara atıyor kendini. Sonra yemek molası. Yemekler diyet usulü artık. Burcu katkılı suyu elinde peynirli salatasını hazırlıyor. Sami haşladığı yumurtalarını paylaştırma peşinde. Çatal göbeğinden kurtulmaya kararlı, anacığının kabak kızartmalarına veda etmiş. Ortaya saçılıyor yeşillikler, doğranıyor domatesler, peynir zeytin eşliğinde  ellerde dolaşıyor. Haydi denize…
         Bu kum, bu mavi, bu deniz, bu dalgalar başka. Ne kadar açıldık farkında değiliz. Gittikçe gidesim geliyor da yeter, diyoruz. Yalçın kayalara, zirvesi gözükmeyen Babadağ’a takılıyor gözlerimiz. Başka bir dünyadayız. Beton yok şimdilik burada. Plastik yok. İnsanlığın yaşadığı ürkünç savaş yok,göç yok, IŞİD yok, Fethiye Lisesi yok…  Deniz kum ve yeşil… Kaç sene daha korunabilir bu güzellik bilmem. Birkaç tekne gözüküyor kıyıda. Kabak Koyu’nun üç-beş sene içinde yapı yığınına döndüğüne tanıklık ettik. (Akşama yoklara döneceğiz)
           Kabak Koyu’na tekne ile dönelim, diyor birkaç kişi. İlk yürüyüşü biraz kısaltma peşinde. Cennet Kamp’ta  ufak yapılı bir kaptanla sıkı bir pazarlık ediliyor. Kaç kişi yürüyecek, sayıyoruz. Bir daha, bir daha… Sonunda anlaştık. Saat de dört olmuş. Dönmek zorundayız. Cennet bırakılamaz da… İki saatlik bir yürüyüş bekliyor deniz seyri ile. Dalgalarla boğuşarak tekneye biniyor bir grubumuz da…
             Kabak Koyu’nda da denize giriliyor, koy tırmanışı  var; servis de var…  Yine birkaç kişi servisle çıkıyor. Ben bu tırmanışı çok severim. Durup durup denize ve burunlar arasında nazlı nazlı uzanan kumsala bakmak dinlendirir beni. İçime doldururum denizin dinginliğini, kumsalın nazını,yeşilin büyüsünü, lacivertin koyusunu, dalgaların ışıltısını; sonra daha bir rahat dönerim günlük yaşantıma. Daha bir güçlü olur daha bir baş edilebilir bulurum yaşamı, savaşımı kolaylaştırırım kendimce.
            Şimdi toplandı yürüyüşçüler keyifle sıcak çay söyleşisinde. Günün değeri paylaşıldı, servislere binildi.
        Haftaya Fethiye Dağcılık yürüyüş programı başlıyor dostlar. Pazar günlerimiz doğaya kilitli. Oğuz Bey’e sağ ol diyor, özlemle rehberimiz Yusuf ÇİLENGİR’i bekliyoruz. Yusuf Çilengir haftaya  Afkule- Darboğaz  parkuru ile düşecek önümüze… Yine deniz enginliği ile yürüyecek, yine Akdeniz mavisi ile serinleyeceğiz. Atiye KAÇAR