TELMESSOS DAĞCILIK
GRUBU YÜRÜYÜŞLERİ BAŞLADI
DAĞ
ve DENİZ SEYRİ
(Afkule – Darboğaz Parkuru,29
Eylül 2013)
Yeni
sezonumuz başladı. Telmessos dağcılık dostları buluştu. Yürümeyi mi, doğayı mı, birbirimizi
mi özledik, ayrımında değilim. Biliyorum ki dağlar çekiyor bizi-beni
Sağlık
için, dinginlik için, sevdiğim için yürüyorum. Ortak bulduğum için grubumu da
çok seviyorum.
Sabahın
dinginliğini yaşıyor Fethiye kordonu. Toplanıyoruz yavaştan kaymakamlık önünde.
8.30’da hareket ediyoruz. Debboy’dan çıkıyoruz Kayaköy’e . Çınar altında kahvede mola . Sabah çayını, kapıdaki kuyu
çıkrığını, çınardaki baykuşu da özledik. Kuruluyoruz masalara , sabah çayına çıtır simitleri ortak ediyoruz. Sabah
serinliği de devam ediyor. Yürüyüş için ideal bir hava. Biniyoruz servisimize,
Afkule - Gemile yol ayırımında toplu fotoğraf çekilerek başlıyoruz yürüyüşe.
Çam
ağaçları ile gölgelenmiş Afkule yolu. Toprak da suya
ve bize hasret kalmış, kupkuru. Doğa meyveye dönmüş. Çitlembikler kızarmakta
dallarda. Pıynar pelitleri yeşil yeşil . Yeşil sarıya dönmeye hazırlanıyor. Taşlar
boş, zemin kaygan ; dikkatli olmalıyız. Otlar,
çiçekler kupkuru yerlerde. Yenilenmeyi
bekliyor, biz de yenileyeceğiz
kendimizi.
Afkule tepesinde
Akdeniz çıkıyor karşımıza laciverte
kesmiş engin sularıyla. Seval: “Ben inmeyeceğim aşağıya” diyor. Özer de eşlik
ediyor ona. Afkuleye iniyoruz, kuleye çıkıyoruz. Ah Akdeniz, ne enginsin,
çekicisin; seyre doyum olmuyor... Sarnıça kadar iniyoruz. Kaya sarkıtlarında su
yok, yağmurlar başlamalı. Hayvanlar için fıçılara su koymuş çobanlar.
“Afkule manastırı
Hagios Elefterios denilen bir keşiş tarafından kayaların oyulmasıyla
yapılmış. Keşisin hayatının sıkıntı içerisinde geçtiği ve burada da çok çile
çektiğinden bahsedilir. Keşişin ölümünden sonra tek katlı olan bu manastır
üzerine bir kat ilave edilip, sarnıcı da büyütülmüş. Kimine göre bu
manastırda Hz. İsa yıllarca saklanmıştır, kimine göre ise papazlar bu
manastırda inzivaya çekilip af dilerlermiş. Denizden 400
metre yüksekliği, yapım tarihi tam olarak bilinmemekle birlikte binlerce yıllık
geçmişi, 2 katlı tarihi taş yapısı, yanı başındaki tarihi şapel ve yağmur
sularının toplanması için yapılan sarnıcıyla hayranlık uyandıran bu yapı eşsiz deniz manzarasıyla ziyaretçilerini
bekliyor.”
Deniz
keyfini doyasıya yaşamak istercesine seyre
dalıyoruz. Yaklaşık beş kilometre yürüyüşle Darboğaz’a ulaşacağız. Manzara eşsiz. Maviler ebrulanıyor, dalga dalga lacivertlere dönüyor. Deniz engin,
deniz sonsuz, deniz çağırıyor bizi. Atlasak
dalacağız mavilere, iştahımızı Darboğaza saklıyoruz.
İblis Burnuna uzanan dağlarla yelkenlere selamla yürüyoruz. Kuru kekiklerin
adaçaylarının keskin kokuları çevremizde. Aromaların en yoğun dönemi olduğunu
bildiğimiz için birer demet çay, biraz da kekik topluyoruz. Kış hazırlığımızı
da yapalım. Öğle yemeğimizi plajda yiyeceğiz.Ekip ip gibi diziyi uzattı.Serpildik
dağın eteğine sahile kadar.
Plaja ulaşan atıyor sulara kendini. Sofra da
kuruluyor bir taraftan. Kimi miz denizde
kimimiz kayalar üzerinde seyirde, keyifte.. Deniz renk cümbüşü…Önümüz turkuaz , az ilerisi lacivert, deniz yüzeyi
gümüşlü, yalbır yalbır. Karşı kıyı, ormanın
acı, koyu yeşilini yansıtıyor. Su
okşuyor bedeni. Hücreleri açıyor, tüm yorgunluğu alıyor. Yüzelim, yüzelim,
yüzelim… Hüseyin Çatal’ın arkadaşı İrina
(İskoşyalı) “deniz keyifli” diyor. Bir sözcük kattı belleğine. Denizden çıkmak istemiyoruz. Kıyıda uzandık
suya, söyleşimiz güzel. Daha ne isteyelim bir güne kaç keyfi sığdırmışız…
Tekrar başladık yürüyüşe,
teşekkürler Yusuf Çilenger’e, Oğuz Kolak’a ve tüm yürüyüş dostlarına.
Dağlar bizi bekliyor. Atiye KAÇAR Türk
Dili ve Edebiyatı öğretmeni.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder