27 Eylül 2016 Salı

SEZONUMUZ    AÇILDI
Hisarönü- Kayaköy – Ölüdeniz Likya yolu , 10 km.26
          Fethiye Dağcılık pazar sabahlarını yollarda karşılayacak artık. Yaz güze döndü, yürüyüş sezonumuz açıldı.. Büyük bir bekleyişin ardından kucaklaşıyoruz Eski Fethiye Lisesi karşısında, Mercan Pastanesi önünde. Öyle de çoğalmışız ki doğa dostları bir arada olmanın keyfine hasret kalmış, dört servislik olmuşuz. Rehberimiz Yusuf Çilengir elinde küçük notları ile sayımızı alıyor, saat 08.30’da yola koyuluyoruz.
        Sabah mahmurluğunu yaşarken sokaklarımız, Ölüdeniz rampalarına sarıyoruz  çam ağaçlarına kavuşmanın özlemiyle. Ovacık’tan Hisarönü’ne dönüyor, Nikolas Park’ın önünde servislerden iniyoruz. Çam ormanı içinde patikaya Hisarönü  tepesine yola koyuluyoruz.
        Güneş parlasa da yolumuz Fethiye’mizin eşsiz ormanları arasında ulu çam ağaçları içinde. Yerler kurumuş çam yaprakları ile yumuşacık. Çam püreleri arasında bizim “Buhur  u  Meryemler, yani sıklamenler. Kuru yapraklar arsında yeşilleri renklendirmişler , gülüyorlar bizlere. Güneş ışıkları asılı kalıyor dallar arasında. Kayaköy sırtlarına yollanıyoruz. Aşağılarda kalıyor artan yapılarıyla Ovacık ve Hisarönü. Sonra göğü delen demirleri ile vericilere ulaşıyoruz. Bu güzelliğin içinde içim burkuluyor.
       Kayaköy  asırlar öncesini çağıran kalıntıları ile çamlar arasında bir görünüp bir kayboluyor derken Soğuksu sırtlarına varıyoruz. Deniz büyüsüne kapılıyor tümümüz.Su pırıl pırıl, su berrak, su ferah, su serin, su engin, su sonsuz. Dantellenmiş yeşille mavi iç içe. Yeşil maviye dönüyor; mavi yeşile.  Akdeniz turkuazı uzanıyor kıvrımlanarak Darboğazdan ötelere. Az  bulutlu gök mavisi de karışıyor şenliğe. Kırkayak misali sıralanıp patikaya iniyoruz  kıvrım kıvrım ölüdeniz sırtındaki tepeye. Soğuksu’dan gelen patikayla buluşuyor, asırlık keçiboynuzu ağaçları altında yemek molasına geçiyoruz. Güzellikler içinde güzel yurdumuzun yaşamakta olduğu savaş ve korku halleri zihnimizde. Daralan yaşam alanlarımız, açığa alınan binlerce insanımız…. Sanmayın suskunuz.
       Alman siyaset bilimci Elisabeth Noelle-Naumann,1970’lerin başında  “Suskunluk sarmalı” teorisini geliştirir. Söylediği özetle şu: “ Eğer savunduğunuz fikir, toplumun genelinde kabul görmüyorsa, onu söylemekten vazgeçersiniz. Çünkü herkes, içinde yaşadığı toplumdan dışlanmaktan, genel-geçer görüş sahiplerince damgalanmaktan korkar. Susmak, bu korkuya karşı alınan bir tedbirdir. Farklı fikir sahibi, dışlanmayı göze almaktansa kabuğuna çekilir, sessizliğe gömülür. Korkusu büyüdükçe, genel - geçer görüşe uyum gösterme teslimiyetçiliği nükseder.kişiler gördüğü haksızlıkları görmezden gelmeye, görüyorsa da ses etmemeye başlar. Dahası, toplumsal onay alabilmek, kendini koruyabilmek için yaygın görüşün yanında saf tutar, onu yüksek sesle dillendirmeye başlar. Bu sarmal, hâkim görüşü güçlendirir.” Böylece üç maymunlar kalabalıklaşır.
            Bu yaz yaşadıklarımız, on beş temmuz olayları, korkularımızı büyüttü. Ardından gelen uygulamalar  yaşam alanlarımızı daralttı. Askerlerimiz Suriye’de bir taraftan. Patlamalar, canlı bombalar körüklemekte korkuları. Suskunluk sarmalında mıyız?
       Kitleler susarak büyüttüğü  belanın, yakında kendi kapısını çalacağını biliyor;suskunluğu gördükçe, ailesini,geleceğini düşündükçe daha çok korkuyor, daha çok susuyor. Amaa bu duruma “dur” diyenler , her şeyi göze alıp konuşanlar da var hala . Dışlanmayı, yalnız kalmayı, suçlanmayı göze alanlar “suskunluk sarmalını” yaranlar var. Umut olup güzel günleri çağırıyorlar. Şortunu giyıp sokağa çıkan kadınlarımız gibi.  oturma eylemi ile öğretmenlerine sahip çıkan İzmir Fen liseliler gibi. Fethiye Dağcılık üyeleri de  şort giydiği için saldırıya uğrayan Ayşegül Terzi'ye destek eylemine destek oluyor, şortunu giyerek yürüyor, korkanların da sesi oluyor.
    Yemek molamız ardından toplu fotoğraf çekiliyoruz. Doğadan aldığımız güçle daha güçlüyüz.  Yola devam ediyoruz. Ölüdeniz’in karşısındayız hemen, Lagun’un tepesinde. Kumburnu  bölmüş sanki denizi de yol vermiş sulara. Babadağ solumuzda zirvesi bulutlar içinde. Zirveden salkım saçak paraşütler süzülmekte  engin Akdenizin üstüne.Geze döne iniyorlar parlak Kıdrak sahiline.Faralya uzanıyor eteklerde denize doğru. Kelebekler Vadisinin göğe uzanan yalçın kayalıkları kızarmakta belli belirsiz. Ufukta Rodos Ada’sı tüllenmekte.  Sağ yanımızda yeşille su kıvrım kıvrım, sarmaş dolaş. Deniz coşturuyor, yol yoruyor, su çağırıyor, adımlar sıklaşıyor, kendimizi atmalıyız serin maviliklere.
         Sun City önüne iniyoruz; deniz dibimizde, kumsala zor sabredeceğiz. Bir koşu sanki  Kumburnu- Kıdrak arası. Kızgın kumlara ulaşan sırt çantalarından kurtulup kaş ile göz arasında suya atıyor kendini. Şimdi herkes Mavi sularda, cosss… Saat  16. 30 Hareket saatimiz, diyor rehberimiz Yusuf Çilenger. Son dakikaya kadar suyun keyfinde olanlar da var, Kumsal Pide’nin bahçesinde Akdeniz  esintisi, çay veya bira  ile dinlenmeye çekilenler de.
       Yürüyüş sezonumuz başladı: Mutluyuz, Pazar günleri doğadan aldığımız güçle tüm haftayı dolduracağız. Daha güçlü, daha umutlu, daha üretken ve en önemlisi daha sağlıklı yaşamayı seçeceğiz. Atiye KAÇAR